16 Mayıs 2025’te İstanbul Üniversitesi’nde, Doğu Türkistanlı yetim çocuklara yönelik bir etkinlik yapılacaktı.
Bu etkinlik, aylar önceden planlanmış, resmi izinler alınmıştı.
Ama sadece bir gün önce, 15 Mayıs’ta… üniversite yönetimi ani bir kararla etkinliği iptal etti.
Gerekçe neydi biliyor musunuz?
“Çin Başkonsolosluğu ile diplomatik kriz çıkabilir.”
Evet, Çin rahatsız olabilir diye, Türkiye’de yetim Uygur çocuklarının katılacağı bir insanî etkinlik iptal edildi.
Etkinliğe katılmak için getirilen 20 Uygur çocuk, büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
Bu, ilk değil…
29 Nisan’da yapılması planlanan bir panelde “Doğu Türkistan” ifadesi kaldırıldı.
Hatta Uygur bir konuşmacının kampüse alınması dahi yasaklandı.
Yine aynı gerekçeyle: “Çin ile kriz çıkmasın.”
Sormak istiyorum:
Çin’in Doğu Türkistan’da Uygur halkını ezmesi, asimilasyona uğratması, dilini, dinini yasaklaması serbest…
Ama bu zulmü yaşayan insanların Türkiye’de konuşması yasak mı?
Çin’in ajan teknolojileriyle Türkiye’ye sahte baz istasyonları sokması serbest…
Uygur Türkleri hakkında bilgi toplayıp, Türk vatandaşlarının banka hesaplarını boşaltırken kimse sesini çıkarmıyor.
Ama Çin rahatsız olacak diye Uygur çocuklarının mutluluğu yasak ediliyor.
Bu adalet mi? Bu bağımsızlık mı? Bu onurlu bir duruş mu?
Türkiye bir hukuk devleti…
Ama Çin Konsolosluğu’nun baskısıyla üniversitelerdeki etkinlikler iptal ediliyorsa, bu hukukun üstünlüğüne gölge düşürmez mi?
Türk milletinin onuru buna razı gelir mi?
Peygamberimiz ne demişti:
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”
Peki bu kadar haksızlık karşısında susanların vicdanı neden sağır?
Neden kimse duymuyor?
Bugün Çin Konsolosluğu, Türkiye’nin eğitim kurumlarında bu kadar etkiliyse…
Yarın ne olacak?
Sesimizi kısıtlamaya çalışanlara inat,
Biz susmayacağız.
Doğu Türkistan için, adalet için, insanlık için…
Konuşmaya devam edeceğiz.
Unutmayın, susturulmak istenen her hakikat, daha da güçlü yankılanır.
İlk yorum yapan siz olun