İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Uygur Haber

Doğu Türkistan’daki keyfi tutuklanan Türkler Çin’in iç eyaletlerine nakledilmeye başladı

Keyfi Tutuklamalar

Çin’in Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında keyfi olarak milyonlarca etnik Uygur ve Kazak Türklerini gözaltında tutması, Çeşitli uluslararası insan hakları örgütleri tarafından kanıtlayıp açıklanmıştı. Birleşmiş Milletler, bir milyona yakın Uygur Türkünün ‘terörizmle mücadele’ gerekçesiyle zorla kamplarda tutulduğu yönündeki haberlerin ‘son derece endişe verici’ olduğunu belirterek bu kişilerin serbest bırakılmasını istemişti. Çin suçlarını reddetti ve şu an tutukluları Çin’in iç eyaletlerine taşıyarak Doğu Türkistan Nazi kamplarındaki göze çarpıcı aşırı kalabalığı dağıtmak istiyor.

İnsan Hakları İzleme örgütü raporu

İnsan Hakları izleme örgütü, “İdeolojik Virüsleri Temizlemek: Çin’in Uygur Bölgesinde Yaşayan Müslümanlara Yönelik Baskı Kampanyası” başlığını taşıyan 117 sayfalık rapor yayımlayıp, Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistan’daki Türk Müslümanlara yönelik uygulanan kitlesel keyfi gözaltılar, işkence, kötü muamele ve gündelik yaşam üzerinde giderek artan ölçüde yaygınlaşan, sistematik kontrole ilişkin yeni kanıtları açığa çıkardı.

Raporda, tüm bölgedeki 13 milyon Müslüman Türkler  insan haklarına aykırı olarak, zorunlu siyasi beyin yıkama, toplu cezalandırmaya, seyahat ve iletişim özgürlüklerinin kısıtlanmasına, din özgürlüğünün üzerindeki kısıtlamaların artırılmasına, kitlesel takip ve gözetlemelere ilgili kanıtlar ve tanıkların konuşmalarına da yer veriliyordu. (Raporun Türkçe Özeti de yayınlanmıştır)

BM’nin tepkisi

Birleşmiş Milletler, bir milyona yakın Uygur Türkünün ‘terörizmle mücadele’ gerekçesiyle zorla kamplarda tutulduğu yönündeki haberlerin ‘son derece endişe verici’ olduğunu belirterek bu kişilerin serbest bırakılmasını istedi. Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Komisyonu, gözaltına alınan kişilerin derhal serbest bırakılmasını, tutsakların sayısı ve gözaltına alınma gerekçelerin açıklanmasını talep etti. BM, belirli ırk ve din mensuplarının hedef alındığı iddialarıyla ilgili olarak bağımsız soruşturma başlatılması çağrısında bulundu. Çin ise bunu reddetti. (ilgili haber)

Trenler Bilet Satışını Durdurdu

Son zamanlarda, yetkiler tarafından Çin- Doğu Türkistan arası Demiryolları için 22 Ekim’den başlayan tren biletlerinin satışlarının 26 Eylül’den buyana durdurulduğu bildirildi. Birçok siyasi yorumcular tarafından bunun Çin’in Doğu Türkistanlılara yönelik gerçekleşecek büyük bir kampanyanın hazırlıkları olabileceği ileri sürülüyordu.

Türkler Çin’e Nakledilmeye başladı

Radio Free Asia’nın 1 Ekim’deki haberinde Doğu Türkistan’daki yerel sakinlerinden aldığı bilgilere dayanarak 26 Eylül’den itibaren Çin makamlarının Uygurlar, Kazaklar ve Kırgızlar gibi Türk Müslümanlarını trenlerle Çin’in iç eyaletlerine nakletmeye başladıkları açıklandı. Habere göre, Doğu Türkistan’ın güneyindeki Uygur Müslümanlar kuzeye nakledilirken, kuzeydeki Kazaklar Çin’in iç eyaletlerinden Gansu’ya gönderildi. 200 binden 300 bine kadar insan nakledildiği tahmin ediliyor. Haberde, Müslümanların devasa nakledilmesi haberinin, Kaşgar Konaşehir nahiyesindeki polisler tarafından da doğrulandığı belirtildi.

Radio Free Asia’nın 1 Ekim’deki diğer bir haberinde Doğu Türkistanlıların Çin’in Heilongjiang eyaletindeki hapishanelere de gönderildiği ve bunun o eyalet sakinlerini de rahatsız ettiklerini bildirdi. Bu konu Heilongjiang eyaleti Tailai nahiyesi yetkilileri tarafından da doğrulandığını belirtti.

Doğu Türkistan Hapishaneleri aşırı kalabalık

Yöre halkı, Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerindeki eğitim kampı ve hapishanelerin artık aşırı kalabalık olduğunu hatta cezaevi personelinin yakın aile fertlerinin bile alındığını ortaya koydu.

Çin eğitim kamplarını ve hapishaneleri her geçen gün çoğaltmalarına, genişletmelerine rağmen keyfi tutuklamalar sonucu ortaya çıkan bu kalabalıkları gizlemek ve asilimi sürecini hızlandırmak için etnik Müslümanları büyük çaplı bir şekilde nakletme tedbirleri başlattı.

ABD milletvekilleri: İslam dünyasının Çin’in Uygur Müslümanlarına Uyguladığı Rezil Baskılarına Karşı Sessizliği

Çin’deki Müslüman bir azınlık grubu olan Uygurların, ülkenin kuzeybatısındaki Sincan özerk bölgesinde Çinli yetkililer tarafından artan baskıya maruz kaldıkları bildiriliyor.

Çin, azınlık grubunun aleyhinde başlattığı “yeniden eğitim kamplarında” en az bir milyon Uygur’u gözaltında tutuyor.

Amerikan milletvekilleri, Rohingya mültecilere destek vermek için küresel çaba sarf eden Pakistan, Türkiye ve Körfez ülkeleri gibi ülkelerin, Uygur Müslümanlarının Çin’deki baskısına sırtını dönmelerinin çok garip olduğunu belirtti. Kongre üyesi Brad Sherman, çarşamba günü yapılan bir Kongre duruşmasında “Özellikle hiçbir şey söylemeyen Müslüman ülkelerine seslenmeliyiz” dedi. Sherman, “Türkiye, Pakistan ve Körfez ülkeleri, Rohingya mültecilerine az yardımda bulunmakla birlikte Uygurlara tamamen sırtlarını çevirmeleri çok garipti” dedi.

Çin’deki Müslüman bir azınlık grubu olan Uygurların, ülkenin kuzeybatısındaki Sincan özerk bölgesinde Çinli yetkililer tarafından artan baskıya maruz kaldıkları bildiriliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2016 yılından bu yana Çin’in “yeniden eğitim kamplarında” tutuklandığı Uygurların sayısının en az bir milyon olduğunu söylüyor. Sherman, Çin’in Uygur halkını büyük ölçüde baskı uyguladığını iddia etti. “Çin hükümeti, son günlerdeki bir BM toplantısında da belirtildiği gibi, Sincan’ı gizli bir insan hakları olmayan büyük bir gözaltı kampına dönüştürdü.”

Bir Kongre komitesi önünde ifade veren Uygur İnsan Hakları Projesi’nin yönetim kurulu başkanı Nuri Türkel, Pakistan’ın Çin’le iş birliği yapan korkunç bir tarihi olduğunu söyledi. Türkel, Malezyalı lider Enver İbrahim’in geçtiğimiz günlerde Uygurların insan hakları ihlalleri konusunda endişelerini dile getiren tek Müslüman lider olduğunu bildirdi.

Türkel, “Pakistan, Pakistan vatandaşı Uygurları susturmak için çabalayan Çin’e çok destek oldu.” dedi.

“Körfez ülkeler, özellikle de BAE ve Mısır, Uygur öğrencilerin sınır dışı edilmesine ilişkin çeşitli medya organları tarafından da yayınlanan korkunç bir sicile sahiptir. Malezyada, bir önceki yönetim tarafından da bazı Uygurlar sınır dışı edildi” dedi.

Kongre üyesi Ted Yoho, Çin ordusu 1949 yılında işgal yoluyla Sincan’ı yeni Çin’e kattığını dile getirdi.

O yine şöyle belirtti: Bugün [Komünist] Parti, doğrudan doğruya tamamen kurgu ürünü olan yöntemleri kullanarak Sincan’daki farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yetkili makamlar bölgeyi yüksek teknolojili askeri bir devlete dönüştürdüler. Normal insanları yaygın gözetime tabi tutmak için A.I. yüz ve ses tanıma sistemleri hatta zorla genetik örnekleme dahil en son teknolojiler kullanmaktadır.

Sherman, Ortadoğu ülkeleri tarafından geri gönderilen Uygurların uluslararası yükümlülükleri ihlal eden işkencelere maruz kaldığını söyledi. Kongre üyesi Dana Rohrabacher, Uygurları desteklemekle birlikte, Myanmar’da “Müslümanların katledilmesinin” arkasında da Çin hükümetinin parmağı olduğunu iddia etti.

“Çin’deki Müslümanları önemsiyoruz. Burma’dakileri de önemsiyoruz” dedi.

 Kaynak: İndianexpres

 

Uzaydan Bile Görünüyor Ama Dünya Çin’deki Zulme Gözünü Kapamış!

Uluslararası insan hakları kuruluşları, Çin işkencesi altındaki Doğu Türkistan’da yaşanan zulme kulak tıkıyor. Pekin’le karşı karşıya gelmek istemeyen başkentler de, uzaydan bile görüntülenebilen dehşet kamplarını görmezden geliyor.
Uzaydan Bile Görünüyor Ama Dünya Çin'deki Zulme Gözünü Kapamış!

Araştırmacı Shawn Zhang, Nisan 2017 öncesi ve bugünün uydu görüntülerini karşılaştırarak Çin rejiminin toplama kamplarının nasıl inşa edildiğini ve genişletildiğini gözler önüne serdi.

Doğu Türkistan Özerk Bölgesi’nde yıllardır yürüttüğü asimilasyon çalışmalarıyla bölgeyi cezaevine çeviren Çin yönetimi, 2017’den itibaren toplu gözaltı, izinsiz gözetim, siyasi telkin ve zorunlu kültürel dönüşüm uygulamalarını yoğunlaştırdı. 2017’de ‘eğitim yoluyla dönüştürme’ adı altında açılan toplama kamplarında tutulan sivillerin sayısı 1 milyonu geçti. İtiraz hakkının bulunmadığı ‘siyasi eğitim kampları’nda tutulanlara fiziki ve psikolojik işkence uygulanıyor. Saat ayarını değiştirme, uzun sakal bırakmak, namaz kılmak, oruç tutmak gibi bahanelerle kamplara gönderilenler ancak ‘yeterince dönüştüğü’ne kanaat getirilirse serbest bırakılıyor.

(Aksu ilinde yer alan başka büyük toplama kampı)

İSLAM DÜNYASI DUYARSIZ

Son olarak Uluslararası Af Örgütü’nün (UAÖ) bir raporla dikkat çektiği Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerini dünya sessizce izliyor. Çin’le ticari ilişkileri nedeniyle Avrupa ülkeleri ve ABD, BM gibi platformlarda konuyu gündeme getirmiyor. Uygur Türklerine yönelik asimilasyon ve baskı politikalarına İslam dünyası da sessiz. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Arakan ve Suriye’deki ihlallerle ilgili duyarlılığı Doğu Türkistan için göstermiyor.

(Doğu Türkistan’ın kuzeyinde yer alan Kızılsu Kırgız Özerk İline bağlı Atuş ilçesindeki devasa toplama kampı)

AİLELER PARÇALANIYOR:

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ile Uluslararası Af Örgütü’nün (UAÖ) son raporlarında Doğu Türkistan’da giderek artan baskı ve işkencelere dikkat çekildi. Raporlarda yüz binlerce ailenin kamplar nedeniyle parçalandığı, eski hayatlarına dönemedikleri vurgulandı. HRW’nin 117 sayfalık çalışmasında giderek artan ölçüde yaygınlaşan sistematik baskı ve işkenceler gözler önüne serildi.

(Atuş’ta ilçesinde yer alan yukarıdaki toplama kampının yanına yeni bir toplama kampı daha inşa edilmiş.)

ÇİN YASASINDA BİLE SUÇ DEĞİL

Siyasi eğitim kamplarındaki tutuklular herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın- suçlamasız ve mahkemesiz – hapsediliyor. Avukatlar ve aileleri ile iletişime geçmelerine izin verilmiyor.

(Aşağıdaki toplama kampı Doğu Türkistan’ın Hotan iline bağlı Karakaş ilçesinde yer alıyor. Bu kapasitesi az olan toplama kamplarından…)

Bu kamplara yabancı ülkelerle, özellikle de “26 hassas ülkeden” (Türkiye de dahil) oluşan listede yer alan ülkelerle bağlantıları (ziyaret ettikleri veya ziyaret eden akrabalarının var olması gibi) olduğu için insanlar gönderilebiliyor. Doğu Türkistanlılar bu kamplarda, WhatsApp gibi yabancı iletişim araçlarını kullandıkları için, ayrıca kimliklerini ve dinlerini barışçıl bir şekilde ifade ettikleri için tutuluyorlar ancak hiçbiri Çin yasalarına göre dahi suç değil. Siyasi eğitim kamplarında aylarca kalmış bir adam İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne şunları anlattı:

(Kaşgar vilayetindeki Yenişehir ilçesindeki toplama kampı ise böyle tespit edildi)

“Yetkililere avukat tutabilir miyim diye sordum; bana ‘Hayır, çünkü senin hakkında bir suçlama yok. Kendini herhangi bir suça karşı savunmak zorunda değilsin. Burada siyasi eğitim kampındasın. Burada tek yapman gereken çalışmaktır’ dediler.”  İnsanlar, sürekli ve ısrarlı bir siyasi beyin yıkama sürecine maruz bırakılıyor. Sürekli tekrar eden bir düzende bayrak çekme törenlerine, siyasi veya ihbar alma toplantılarına ve Mandarince “gece okulları”na katılmaya zorlanıyorlar. Yetkililer, daha önce emsali görülmemiş kontrollerle İslam dinini etkili bir biçimde yasaklamış durumdalar.

“ARTIK UYUYAMIYORUZ”

UAÖ’nün raporunda da mağdurların çarpıcı anlatımlarına yer verildi. Onlardan biri de Kazak öğrenci Bota Hüseyin’in babasının başına gelenler: “Moskova Devlet Üniversitesi’nde okuyan Kazak öğrenci Bota Hüseyin, babası Hüseyin Sagambay ile en son Kasım 2017’de WeChat’te konuştu. Esasen Sincanlı olan ailesi, 2013’te Kazakistan’a yerleşmişti.

Bota’nın babası 2017 sonlarında bir doktora görünmek için Çin’e geri döndü, ancak yetkililer Sincan bölgesine vardığında babasının pasaportuna el koydu. Bota daha sonra akrabalarından babasının ‘siyasi eğitim kampına’ gönderildiğini öğrendi. Sincan’daki akrabaları Bota ile tekrar iletişim kurmalarının onları zan altında bırakabileceğinden o kadar korkuyorlardı ki, babası kampa gönderildikten sonra Bota ile iletişimi kestiler. Bota, yaşadıklarını şöyle anlattı:

‘Babam sıradan bir vatandaş. Gözaltına alınmadan önce mutlu bir aileydik. Birlikte gülüp eğlenirdik. Artık gülemiyoruz ve geceleri uyuyamıyoruz. Her gün korku içinde yaşıyoruz. Bu durum annemi çok yıprattı. Babamın nerede olduğunu bilmiyoruz. Hala hayatta olup olmadığını bile bilmiyoruz. Babamı yeniden görmek istiyorum.’”

Kaynak: Karar

Kaynak: Uzaydan Bile Görünüyor Ama Dünya Çin’deki Zulme Gözünü Kapamış

Doğu Türkistan işgalinin 69. yıl dönümü

Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği, Doğu Türkistan işgalinin 69. yıl dönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamada, ’69 yıldır öz vatanımızda esaret altında yaşamak zorunda olduğumuz kara tarihin başlangıcı, zalim Çinlilerin bayram olarak kutladığı, kutlamalara katılmayan kardeşlerimizin hücrelere tıkıldığı kara gün…’ ifadeleri yer aldı.

Bugün Doğu Türkistan’da Çin zulmünün başladığı işgalin 69. yıl dönümü. İşgalin seneyi devriyesinde Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği, basın açıklaması yaptı. 

İŞTE O BASIN AÇIKLAMASI

Doğu Türkistan işgalinin 69 yıl dönümü Basın Açıklaması.

1 Ekim 1949; Biz Doğu Türkistanlıların kara tarihi, vatanımızın işgalinin ilan edildiği, 69 yıldır öz vatanımızda esaret altında yaşamak zorunda olduğumuz kara tarihin başlangıcı, zalim Çinlilerin bayram olarak kutladığı, kutlamalara katılmayan kardeşlerimizin hücrelere tıkıldığı kara gün…

Bundan tam 69 yıl önce Mao’nun Kızıl idaresi, kadim Türk-İslam beldesi can Doğu Türkistanımızı Komünist Çin idaresine bağladığını resmen açıklamış ve bu tarihten 6 sene sonra yani 1955 yılında “Sincan Uygur Özer Bölgesi”nin kurulduğunu dünyaya ilan etmişti. Geçen 69 senede zulmün her çeşidine maruz kalan halkımız, her yönüyle asimile edilmeye çalışılmış, asimile edilemeyenler hapishanelere tıkılmış, fırsatını bulabilenler ise hicret edip hür dünyaya çıkmıştır. 69 yıldır yaşanan haksızlıkları liderlerimiz hür dünyaya anlatmak için gecelerini gündüzlerine katmış, haklı davamızda bayraktarlık nesilden nesile devam ettirile gelmiştir. Biz ne 1 Ekimleri unuttuk ne 5 Şubat ne 5 Nisan ne 5 Temmuz ne de son 2 yılı aşkın süredir vatanımızda yaşanan insanlık dışı uygulamaları. Unutmanın tükenmek olduğunu ise hiç mi hiç hatırımızdan çıkarmadık.

2016 yılı Mart ayından bu yana Doğu Türkistan’da yaşanan gelişmeler insanlık adına utanç verici bir hal almıştır. Yurt dışında ikamet eden Doğu Türkistanlıları tehdit, şantaj ve korkutma ile başlayan bu süreç, Doğu Türkistan’a dönmeyen vatandaşlarımızın yakınlarının hapse atılmasıyla devam etmektedir. Yaşanan sürece müdahale edilmediği takdirde tarihe “2. Endülüs Vakası” olarak geçecek gelişmelerle karşı karşıya kalacağımız açıktır.

Son iki yılı aşkın süreçte resmi rakamlara göre 1 milyonu, gayri resmi rakamlara göre ise 3 milyonu aşkın insanımız “terbiye kampları” adı altında hapse atılmış, “kardeş aile projesi” adı altında Çin istihbarat elemanları, erkekleri hapse atılan ailelerimizin evlerine yerleştirilerek birlikte yaşamaya zorlanmış, genç kızlarımız Çinli erkeklerle evlendirilmeye mecbur bırakılmış, Ramazan ayında ise iş daha da ileriye götürülerek insanlarımız gündüz vakti içki içmeye zorlanmıştır. Doğu Türkistan ile dışarıdan irtibat kurmak, telefonla görüşmek imkânsız hale gelmiştir. İrtibat kuranlar direkt hapse atılmakta, hapse atılanların akıbetinden ise haber alınamamaktadır. Hapishanelerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın naaşlarına ise aylar sonra ulaşılabilmektedir.

Anlaşılan o ki komünist, faşist ve dünya tarihinin en iğrenç emperyal devleti Çin, halkımızı tamamen yok etmeden, vatanımızın adını haritalardan silmeden bu yaptıklarından vazgeçmeyecektir. Dilimizi, kültürümüzü, dinimizi ve milli kimliğimizi 69 senedir yok edemeyen Çin, önümüzdeki 20 yıllık süreçte bu konuyu tamaman tarihin tozlu raflarına kaldırma yemini etmişçesine harekete geçmiştir. Müslüman genç kızlarımızın dinsiz Çinlilerle zorla, gözyaşları içerisinde evlendirilmelerine hangi vicdan rıza gösterebilir? Benzer muamele sizin evlatlarınıza reva görülse vereceğiniz tepkinin sadece %1’ini beklemek hakkımız değil midir?

Birleşmiş Milletlerin çağrısı gelinen noktayı anlamak açısından önemlidir. Amnesty, HRW gibi insan hakları izleme örgütlerinin raporları gözler önündedir. Azizi Türkiyemize onca düşmanlık ettiğine şahit olduğumuz ülkelerin yetkililerin kendi ülkelerinin çıkarları için dahi olsa Çin’e tepki koyması bir nevi hakikatin haykırılmasıdır. Malum ülkelerin kara kaşımıza kara gözümüze hayran olup meseleyi gündeme taşımadığının da farkındayız ama anlayışla

karşılanmalıdır ki tek dişi kalmış batı bile Can Doğu Türkistanımızda yaşanları dile getirirken, Türk-İslam dünyasının sessizliği bizleri kahretmektedir. Liderlerimiz bizlere “Aziz Türkiyemizin âli menfaatleri her şeyin üzerindedir” dedikleri gibi, haklı davamızı ifade edecek cümlelerimizi dokuz defa düşünüp bir defa söylerken, canımızdan daha çok sevdiğimiz Türkiyemizin sessizliği bizleri kahretmektedir. Bengal ve Hindistan ve bir nevi Çin’in peyki durumuna gelmiş Pakistan Müslümanlarının avazlarını unutmamız mümkün değildir. Kazakistan Devletinin Çin’e verdiği notayı da unutmamız mümkün değildir. Ama bilinmesini isteriz ki İslam İşbirliği teşkilatı başta olmak üzere dut yemiş bülbüle dönen islam dünyası devlet ve teşkilatlarını da unutmayacağız.
Kıymetli Basın mensupları;

Her Doğu Türkistanlının ikinci vatanı üzerinde yaşama, ekmeğini yeme, suyunu içme bahtiyarlığına erdiğimiz yer aziz Türkiyemizdir. Aziz Türkiyemizin elimizi geçmişte olduğu gibi bırakmayacağına, haklı davamızda hakkımızı savunacağına dün olduğu gibi bugün de inanmak istiyoruz. Bu dünyada cehennemi yaşamakta olan halkımızın inancı, Aziz Türkiyemizin her zaman haklı ve mağdurun yanında, zalimin de karşısında olduğu gerçeğidir. Buradan devlet yetkililerimize seslenmek istiyoruz; Hakk için, adalet için, din için, millet için, vedahi insanlık onur ve şerefi için… Elimizi açtık, kolumuzu uzattık, mağduruz, mazlumuz, Türküz, Müslümanız, TUTUN ELİMİZDEN! diye buradan haykırıyoruz.

Bununla beraber zalim Çin de aklından hiç çıkarmasın ki; Moyonçor Kağandan bu güne Hoca Niyaz hacıların, Sabit Damollamların, Mahmut Muhitilerin, Alihan Töre Sagunilerin, Ahmetcan Kasimilerin, Mesut Sabri Baykozilerin, Mehmet Emin Buğraların, İsa Yusuf Alptekin beylerin, Barat Hacimların, Abdulhekim Mahsumların diktiği filizler daha asırlar geçse de meyve vermeye devam edecek, bağımsızlık özlem ve kararlılığımız her geçen gün alevlenerek büyüyecektir.

Doğu Türkistan’da bütün bu gayri insanı muameleye tabi tutulan halkımızın durumu biz Doğu Türkistanlıları derin endişelere sevk etmekte, dahası Çin’e karşı nefret duyguları gittikçe kabarmaktadır.

Aziz Türkiye’mizin içinden geçmekte olduğu bu kritik süreçte, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Devletimizi sıkıntıya sokmadan, Doğu Türkistan’da yaşananlar üzerinden oluşturulan ve ajite edilen söylemlerle vatandaşlarımızın galeyana gelerek devletiyle karşı karşıya kalmasını hiçbir Doğu Türkistanlı gibi bizler de arzu etmemekteyiz.

Bilinmesini isteriz ki; her Doğu Türkistanlı Doğu Türkistan’da yaşanan gayri insani durumlara karşı aynı hissiyatı yaşamaktadır. Doğu Türkistan davası için Aziz Türkiyemizin âli menfaatleri her şeyin üzerindedir. Bununla beraber Doğu Türkistanlılar olarak problemlerimizi dile getirme, çözüm notasında ısrarcı olma veya Devlet ricali, kurum ve kuruluşlarıyla irtibat halinde gerekli görüşme, fikirlerimizi beyan etme ve nümayişler, tv programları, basın açıklamaları tertip ederek kamuoyu oluşturma çabalarımızda bundan sonra da ısrarcı olacağımızı, kanunen her türlü hukuki haklarımızdan istifade ile bundan sonra da meselenin çözümü noktasında daha ciddi adımlar atacağımızın bu vesile ile bilinmesini isteriz.

Bu bağlamda her ne kadar Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı uygulamalar yüreğimizi yaksa da Türkiye’de ikamet eden Doğu Türkistanlıların ve Türk Vatandaşı olan kardeşlerimizin dini ve milli hissiyatının provoke edilmesini tasvip etmediğimizin de bilinmesini isteriz. Doğu Türkistan’daki sıkıntıların giderilmesine dair Hükümetimizin ciddi adımlar atacağına olan inancımızı muhafaza ediyoruz. Bununla beraber Doğu Türkistan’da yaşananları yakinen takip ettiğimizi, Çin devleti başta olmak üzere ülkemizdeki işbirlikçilerini de buradan uyarıyoruz. Yapılan insanlık dışı devlet terörüne derhal son verilmelidir. Doğu Türkistan halkının daha fazla tahrik edilmemesi temennimizdir. Yapılan zulüm artık halkımızı patlama noktasına getirmiştir ve her an bölgenin karışma ihtimali artmaktadır. Sonuç olarak olası bölgenin karışması halinde yangın kolay kolay söndürülemeyecektir. Konu hassasiyetini kamuoyu ve Devletimizin ilgili birimlerine buradan ilan ediyoruz.

Saygılarımızla,

Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği adına
Hidayet OĞUZHAN

Kaynak: Timeturk

ÇİN BAŞKONSOLOSLUĞU ÖNÜNDE PROTESTO

1 Ekim Çin’in Doğu Türkistan ‘ı işgalinin 69. yıl dönümü dolayısıyla Sarıyer’deki Çin İstanbul Başkonsolosluğu önünde protesto eylemi yapıldı.

Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği’ne bağlı, aralarında kadın ve çocukların da olduğu yaklaşık 3 bin Uygur Türkü  öğle saatlerinde Tarabya Sahilden Çin’in İstanbul Başkonsolosluğu’na doğru yürüyüşe geçti.

ARTIK BİZİDE GÖRÜN İSTİYORUZ.

Başkonsolosluğun bulunduğu Sokağı’n önünde polis, bariyerleri kapatarak yoğun güvenlik önlemi almıştı. Çin aleyhine sık sık sloganlar eşliğinde Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği adına basın açıklaması yapan Birlik başkanı Hidayet Oğuzhan, 1 Ekim 1949’un Doğu Türkistanlılar’ın, Çin Devleti tarafından öz vatanlarında esaret altında yaşamak zorunda bırakıldıkları kara tarihin başlangıcı olduğundan bahsederken Başta Türkiye olmak üzere Türk ve İslam Alemine seslenerek ‘’ Görmezden geldiğiniz 35 Milyon Müslüman Türklere sahip çıkın! Sahip çıkın ki  yapılan insanlık dışı cinayetlere ve devlet terörüne derhal son verilsin” diye konuştu.

”POLİS ABİ YOL VER! KARDEŞİMİN KATİLİNE İKİ ÇİFT LAFIM VAR”

Basın açıklamasının ardından sevdikleri Çin mezalımı tarafından katledilen bazı kişilerin başkonsolosluğa yürümek istemesi gerginlik yarattı. Polisin müdahalesi ile eylemciler konsolosluk önünden uzaklaştırıldı.


Kaynak: Turkistanpress

 

Uygur Türkleri AB kurumları önünde Çin’i protesto etti

Belçika’nın başkenti Brüksel’de onlarca kişi Çin hükümetinin Uygur Türkleri ‘ne yönelik baskılarını protesto etti. Çeşitli Avrupa Birliği ülkelerinden gelen birçok gösterici Avrupa Birliği kurumları önünde toplanarak Çin karşıtı sloganlar attı.

“Çin Uygurları yok edip bölgeyi ele geçirmeye çalışıyor”

Belçika Uygurlar Derneği Başkanı İmerov Abdymutalip “2016 yılından bu yana Çinliler Uygurlara yönelik baskıları artırdı. En az 3 milyon kişi kamplarda bulunuyor. Çinliler buna eğitim kampı adını veriyor ancak durum öyle değil. Kamplar hapishanelerden çok daha kötü. Bazı kişilerin anneleri, babaları, aileleri bu kamplarda bulunuyor. Her sene baskıları artırıyorlar çünkü bölgemizde petrol ve doğalgaz var. Bulunduğumuz bölgeyi ele geçirmeye çalışıyorlar. Öte yandan Uygurların yok edilmesi hedefleniyor. Önce kültürümüze saldırdılar, dinimize saldırdılar… Çin’de hiç bir şey yapamıyoruz. Oruç tutamıyoruz. Bira festivalleri düzenleyip kimin içip içmediğine bakıyorlar. İçmeyenleri kamplara gönderiyorlar. Birçok camiyi kapattılar, kitapları yaktılar. Birçok Çinli de Uygurların yaşadığı bölgelere getiriliyor.” şeklinde konuştu.

“Ailelerimizden haber alamıyoruz”

Eşi ve iki çocuğu ile Hollanda’dan gelen Elshat Uyghur Avrupa Birliği’nin harekete geçmesi gerektiğini ifade etti: “Çin hükümeti bu kampların varlığını kabul etmek istemiyor. Ancak en az 3 milyon Uygur bu kamplarda tutuluyor. Çin Dünya’ya yalan söylüyor. Çin hükümetini birileri durdurmalı. Uygur Türkleri ne yönelik katliam yaşanıyor. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin arkamızda durmasını ve bizleri desteklemesini istiyoruz. Bizler harekete geçilmesini istiyoruz. Her gün Uygurlar ölüyor. Bütün dünyaya sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Annem, babamdan haber alamıyorum, telefonla arayamıyorum. Telefonlar kapalı, basın diye bir şey yok. Sosyal medyayı kullanmak mümkün değil.”

Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığını Ortadan Kaldırılması Komitesi, Çin’e çağrı yaparak, “eğitim doktrini verme” adına özel kamplarda tutulan Uygur Türkleri ‘nin derhal serbest bırakılmasını istemişti.

Kaynak: EURONEWS

150. yıl – İlber Ortaylı

1868 yılı 1 Eylül’ünde Osmanlı İmparatorluğu’nun eğitim tarihinde en önemli kurumlardan biri açıldı.

Bu okul, imparatorluğun reformist kadrosu ki ön planda Mehmed Emin Ali Paşa ve Fuad Paşa gibi 19. asrın diplomasi tarihinde de çok önemli yeri olan devlet adamları sayesinde hayata geçmiştir. Sultan Abdülaziz Türk tarih biyografisindeki özensiz ve bilgisiz çizimin aksine Türkiye’nin Batılılaşmasında öncü sayılacak bir devlet adamıdır. Kardeşi Sultan Abdülmecid’in hükümdarlığı (1839-1859) sırasında okulun kuruluşu tasarlanmıştır.

KURULUŞ 1 EYLÜL 1868

1 Eylül 1868’de tedrisata başlayan okulda eğitim Türkçe ve Fransızcadır. Bu önemlidir, imparatorlukta Fransız okulları vardı, büyük ölçüde Katolik Lisesi’nin rahipleri ve rahip olmayan frerler tarafından kurulmaktadır. Bu okullarda bütün dersler Fransızca yapılmaktaydı veya 19. yüzyıl başından beri Maarif Nezareti’nin kurduğu ilk ve orta dereceli okullar Türkçe tedrisat yapmaktaydı. Galatasaray ismi buradaki binanın yani eski Galata Sarayı Enderun Okulu’nun adını taşımaktadır. Bu eski saray Enderun okullarının en yükseği Topkapı Sarayı’ndadır. Bu okulla 1868’deki Galatasaray Sultanisi’nin program ve ruh bakımından fazla ilgisi yoktur. Galatasaray Sultanisi (Lycee Imperial) imparatorluğun idaresi için Fransızcaya ve Avrupa eğimine çok önem veren bürokratların inisiyatifiyle kurulmuştur ve bu adamların bir tek emeli vardı: Fransızca ve Fransız eğitimini misyoner mekteplere değil kendi maarifimize yaptırmamız. Galatasaray Lisesi’nde seçmeli olarak Arapça, Farsça, Yunanca, Bulgarca, İtalyanca gibi diller de okutuluyordu.

KARDEŞ LİSE GİBİ

Bunun gibi bir müesseseyi 19. yüzyılın başında (1812) Çar I. Aleksandr, Petersburg civarında kurdurdu. Çar, büyük şair Puşkin, Rusya’nın büyük diplomatı dışişleri bakanı Aleksandr Mihayloviç Gorçakov gibi dâhilerin yetiştiği bu okulda Fransızcayı ve Batı eğitimini Rusya’nın seçkin sınıflarına ve çocuklarına kendinin vermesi gerektiği düşüncesiyle kurmuştur. Bugün bu mektebin adı Alexander Lisesi değil Puschkin Gymnasium’dur. Batılılaşan birçok ülkede bu tip çifte karakterli, çifte dilli karma bir eğitim görmek pek mümkün değildir. Demek ki Galatasaray Lisesi’nin bugün Petersburg’daki faal olan Puschkin Gymnasium ile bir kardeş lise kadar benzediği, özgün oldukları açıktır.

2 PRENSİBE DAYANIR

Okulun yabancı kadrolu okullardan en büyük farkı şuydu: Eski Galatasaray’ın mensupları Fransızcayı da Türkçe kadar iyi bilirlerdi. Okulun hazırlık sınıfında Fransızca ve bu dili bilenler içinse Türkçe öğretilirdi. Bu özellik zamanla zayıfladı.

ÖZAL – MITTERRAND

Ancak 14 Nisan 1992 tarihinde, Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile 8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal arasında imzalanan protokolle 1994 tarihinde yürürlüğe giren 39/93 sayılı kanunla yeni Galatasaray Üniversitesi, kendisi ile bütünleşen ilk ve orta-lise eğitimini de hayata geçirdi. Gelecek sene bu özgün kurumun 25. yılı kutlanacak. 2000’lerde gerçekleşen yeni kuruluşla Fransızca eğitimi yeniden kuvvetlendi. Burada Coşkun Kırca (yeni Galatasaray Üniversitesi kanununu kaleme alan ve liseyi de bu kanuna alarak yeniden düzenleyen reformistlerin başında gelir) Galatasaraylılar Vakfı’nı, bu vakfın önemli yöneticileri İnan Kıraç ve müteveffa Dr. Yiğit Okur’u şükranla anmamız gerekir.

BÜROKRATLAR, TÜCCARLAR

İlk alınan 150 öğrencinin mükemmel Türkçe ve Fransızcaları mezunların hem devlet hayatında hem de ticari hayattaki muvaffakiyeti muhalefeti önledi. İmparatorluk Ermenilerinin ünlü patriği Ohannes Arşaruni bu okulun mezunudur. Bulgaristan’ın Londra ve Brüksel büyükelçisi Simeon Radev bu okulun öğrencisidir. Simeon Radev’in basılan hatıratı (Galatasaray Mekteb-i Sultanisi-Resneli Bulgar Bir Talebenin Hatıraları 1879-1898) bir canlı belgedir. Kitaptan öğrendiğimize göre Saraybosna’da 1914 suikastını düzenleyen komitenin üyesi Boğdan Radenkoviç, Simeon’un liseden arkadaşıdır. Suriye’nin, Lübnan’ın, Bulgaristan’ın ve Türkiye’nin önemli bürokrat kadroları ve tüccarları Galatasaraylıdır.

Galatasaray Lisesi Türk patriotisminin de, ulusçuluğun da Fransa kültürü kadar çok hâkim olduğu bir kurumdur. I. Cihan Harbi’nin son yıllarında buradan ancak beş öğrenci mezun oldu. Cephelerde eriyen yedek subayların yetiştiği ocaklarından biriydi.

150. yıl

İPTAL EDİLEN PASAPORT

ERHAN Aydın, Erciyes Üniversitesi’nde eğitim gören Türkologlardan. Yüksek lisansını Ankara Üniversitesi’nde yapmıştır. TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) tarafından Moğolistan’da yürütülen Türk anıtları projesinin epigrafik değerlendirmesi ekibinde bulundu. Köktürk yazıtları uzmanı, malum Moğolistan coğrafyasında bir zamanlar Türkler ve Moğollar iç içe yaşarlardı. Etraftaki doğayı, botaniği, evcil hayvan kullanımını özellikle atçılığı birlikte bilen iki kavim.

TÜRKİYE İLGİLENMİYOR

Fakat arada dil ve âdetler bakımından önemli farklar var. Bu dün de vardı, bugün de görülüyor. Moğollar galiba daha iyi zamana ve zemine göre yaşam biçimlerini değiştirebiliyorlar. Özellikle Rusya kültürünü daha çabuk benimsediler. Türkler ise bu bölgeyi büyük ölçüde terk ettiler ve Uygurların yaşadığı Doğu Türkistan’a çekildiler. Ortaçağlarda önce Budizm, Nasturilik ama asıl önemlisi ilk Müslüman devletler olarak İslam kültürü çevresine adım attıklarından dolayı bir farklılaşma var. Erhan Aydın 2010 yılında doçent olduktan sonra 2013-2014 yıllarında Pekin’de bulunan Merkezi Milletler Üniversitesi’nde (Minzu University of China) konuk öğretim üyesi olarak çalıştı. Burada Uygur Türk’ü olan Mihriban Hanım’la evlendi. Eşi Çin uyrukludur, evlikleri Çin’de olmuş. Beş yıldır karı-koca olarak Türkiye’de yaşıyorlar. Çin devleti, bir ziyaret için Urumçi’ye, ailesinin yanına giden Mihriban Hanım’ın pasaportunu iptal ederek dış gezi hakkını kaldırdı. Türkiye maalesef dünyanın bu çevresiyle ve buradaki en eski Türk devletlerinin mirasıyla ve Türkistanlılarla yeterince ilgilenmiyor. Yakın zamanda bazı Uygurlar da sınır dışı edilmişti. Bunun nedeni de ayrıntılı olarak açıklanmadı, kamuoyu tatmin edilmedi. Kalabalık bir ülkenin bu gibi baskılarına göz yumulmaması gerekiyor. Üzerinde duruyoruz, çünkü Erhan Aydın’ın siyasetle ve dış Türkler politikasıyla ilgisi olduğunu duymadım.

SÜRÜKLEYİCİ BİR KALEM

‘Taşa Kazınan Tarih’te Köktürk ve Uygur yazıtları ayrı bir gözle inceleniyor. Daha W. Radloff’tan ve V. Thomsen’den beri farklı okumalar ve değerlendirmeler yapılıyor. Köktürk yazıtlarının kültür tarihimiz ve devlet tarihimiz acısından çok uyarıcı olduğu açık. Hatta yakın zamanlarda merhum profesör Sencer Divitçioğlu bile sosyolojik ve iktisadi açıdan bu metinler ve devlet teşkilatıyla çok yakından ilgilenmişti. Talat Tekin gibi Türkologlarımız da bu konuyla yakından ilgileniyordu. ‘Taşa Kazınan Tarih-Türklerin İlk Yazılı Belgeleri’, sıkıcı üslupla yazılmış bir uzman kitabı değil, aksine sürükleyici bir kalem tarafından hazırlandığını belirletmek durumdayız. Türk tarihinin kendi dili ve yazısıyla ifade edildiği bu dönem ve bölge henüz bizim bilgimizin dışında kalıyor. Bu bakımından alanında önemli bir boşluğu dolduracağı aşikâr olan kitaba ilgi gösterilmesini tavsiye ederim.

Kaynak: Hürriyet

 

Yeni bir Hz. Musa hikâyesi – Ahmet B. ERCİLASUN

Önce peygamberler tarihinde geçen kıssayı hatırlayalım.

Firavunlar devrinde İsrail oğulları Mısır’dadır. Piramitlerin inşaatında çok ağır şartlarda çalıştırılmaktadırlar. Çeşitli işkencelere uğramakta, acı ve ıstırap çekmektedirler.

Dönemin firavunu bir rüya görür. Kudüs’ten bir ateş çıkmış, bütün Mısır halkını yakmış, fakat İsrail oğullarını yakmamıştır. Firavun dehşet içinde uyanır ve rüya tabircilerini çağırır. Rüyanın yorumu hiç de iç açıcı değildir. Tabirciler şöyle derler:

“Bugünlerde İsrail oğulları içinde bir çocuk doğacak ve senin saltanatına son verecek.”

Firavun zaten zalim bir insandır. Derhal buyruk verir: “İsrail oğulları içinde bu yıllarda doğacak olan bütün erkek çocuklar öldürülsün!”

Hunharca öldürülür çocuklar. İşte Musa da o yıllarda doğar. Zavallı anne, çocuğu öldürülmesin diye onu bir sandığa koyar ve Nil Nehri’ne bırakır. Akıntı çocuğu Firavun’un sarayına götürür. Firavun’un karısı Asiye sandığı görür ve aldırır. Çocuğu evlat edinir.

Hikâyeyi uzatmaya gerek yok. Musa, Firavun’un sarayında büyür. Mısır’dan çıkar. Tur Dağı’nda kendisine peygamberlik gelir. Mısır’a döner. Dinini yaymaya başlar. Firavun ve adamları asla imana gelmezler. Mısır’ın başına bir sürü felaket yağar. Kuraklık, çekirge istilası, kurbağa istilası…

Sonunda Firavun, Musa’nın kavmini alıp Mısır’dan çıkmasına izin verir. Verir ama sonra da ordusuyla peşine düşer. Hz. Musa’nın mucizeli bastonuyla Nil Nehri yarılır. İsrail oğulları geçer. Onları kovalayan Firavun ve adamları, nehrin birden kapanmasıyla yok olup giderler.

Olay, Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde de vardır. Tefsirlerde ve kısas-ı enbiya kitaplarında birçok değişkeleri (varyantları) de bulunur. Ama kıssanın özü budur.

Geçenlerde yine Millî Düşünce Merkezi’nde idim. Uygur Türklerinden Doç. Dr. Erkin Emet, Doğu Türkistan’ın bugünkü durumu hakkında konferans veriyordu. Toplama kamplarının, hapse atılan aydınların, yazar ve sanatçıların resimleriyle.

Çin’deki yeni yönetimin uygulamalarını şaşkınlıkla dinliyorduk. Uygurca eğitim anaokullarından itibaren kaldırılmıştı. Dünyaya bunu çift dilli eğitim diye takdim ediyorlardı. Kardeş aile projesi çıkarmışlardı. Projeye göre her Uygur ailesinde bir Çinli erkek bulunacaktı. Gece gündüz birlikte olacaklardı. Bir puanlama kartı icat etmişlerdi, herkesi puanlıyorlardı. Şu şu ülkelere gidenler eksi 10. Şunu yapanlar eksi 10, bunu yapanlar eksi 10. Erkin Emet hem ekranda gösteriyor hem sayıyordu. 1980-1990 yılları arasında doğan çocuklar eksi 10.

Kendimi tutamamış, yüksek sesle söylenmişim: “Demek ki Çin firavununun saltanatına son verecek olan Musa, bu çocuklar arasından çıkacak!” 

Kamplara öncelikle götürülenler de 1980-1990 yıllarında doğanlarmış. Biraz sonra Erkin Emet, bu yıllarda doğmanın niçin eksi puana sebep olduğunu da anlattı.

Mao’dan sonra ortaya çıkan kısmi serbestlik yıllarında Uygur, Kazak, Kırgız çocukları az da olsa millî ve dinî değerlerini öğreniyorlarmış. Camiler açıkmış. Kâşgarlı Mahmud’un, Yusuf Has Hâcib’in, Nevayi’nin eserleri basılıyormuş. Çocuklar tarihlerini ve millî edebiyatlarını öğreniyorlarmış. 1980-1990 yıllarında doğan çocukların yetişme dönemleri de işte bu serbestlik yıllarına denk geliyormuş.

Eve dönüp baktım. Gerçekten de Uygurların yayımladıkları Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk o yıllarda basılmış.

Ömür boyu devlet başkanı olmasına karar verilen Şi Cin-ping’ın her yerde resimleri varmış. Resimlerin yanından geçenler “On bin yıl yaşa Cin-ping!” diye bağırmak zorunda imişler. Ömür boyu başkanlık, üstelik on bin yıl… Gerçi on bin yıl, Çin geleneğinde sembolik bir ifadedir. Ancak yine de çok uzun ömrü ve ölümden sonra unutulmamayı anlatır.

Şi Cin-ping’in rüya görüp görmediğini bilmiyorum ama kendi Musa’sını hazırladığı bence muhakkak.

Kaynak Yeniçağ: Yeni bir Hz. Musa hikâyesi – Ahmet B. ERCİLASUN

 

AF Örgütü’nden Doğu Türkistan raporu: Baskılar intihara sürüklüyor

Uluslararası Af Örgütü’nün son raporu Çin’in esir kampına dönüştürdüğü Doğu Türkistan ‘daki zulmü gözler önüne serdi: Kamplarda tutulan Müslümanların sayısı hızla artıyor… Başörtüsü, sakal, dini kitap ‘aşırılık’ olarak değerlendiriliyor. Bu emareler toplama kampına göndermek için yeterli… Yurtdışına gönderilen bir mesaj bile hapis ve aylarca sürecek işkence nedeni… ‘Dönüşüm kampları’ndaki baskı intihara sürükleyecek boyuta ulaştı…

Uluslararası Af Örgütü’nün bugün yayımlanan “Çin: Neredeler? Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki toplu gözaltılar hakkında cevap verme zamanı” başlıklı raporu Doğu Türkistan ‘daki baskı ve işkencenin geldiği boyutu çarpıcı örneklerle ortaya koydu.

YÜZ YÜZE GÖRÜŞÜLEREK HAZIRLANDI

Yakınlarının akıbetinden haber almaya çalışan yaklaşık 100 kişiyle görüşülerek hazırlanan rapor, Sincan bölgesindeki Uygurlara, Kazaklara ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara yönelik toplu gözaltı, izinsiz gözetim, siyasi telkin ve zorunlu kültürel asimilasyon politikalarına bir son verilmesi çağrısında bulunuyor.

18-09/24/in-dogu-turkistan-3.jpg

Rapora göre Aşırılıkla Mücadele Düzenlemesi’nin kabul edildiği Mart 2017’den bu yana, Sincan bölgesinde kamplara kapatılan ve çoğunluğu Müslüman olan etnik grupların sayısı hızla artıyor. Düzenlemeye göre “normal” olmayan sakal bırakmak, peçe veya başörtüsü takmak, namaz kılmak, oruç tutmak, alkol almamak ya da İslam veya Uygur kültürüyle ilgili kitaplar veya yazılar bulundurmak da dahil olmak üzere, dini veya kültürel aidiyetin açık veya hatta özel alanda sergilenmesi “aşırılık” olarak değerlendiriliyor.

Çalışma veya eğitim amacıyla özellikle Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelere gitmek ya da Çin dışında yaşayan insanlarla iletişim kurmak da insanları şüpheli konumuna düşüren temel sebepler arasında bulunuyor.

18-09/24/in-dogu-turkistan-9.jpg

AYLARCA SÜREN GÖZALTI

Yetkililer kampları “eğitim yoluyla dönüştürme” merkezleri olarak adlandırsa da, birçok kişi bu merkezlere “siyasi eğitim kampları” diyor. Gözaltı merkezlerine gönderilen kişiler yargılanmıyor ve bu kişilerin avukatlara erişimleri veya haklarında verilen karara itiraz hakları bulunmuyor. İnsanlar aylar boyunca gözaltında tutulabiliyor çünkü bir kişinin ne zaman “dönüştüğüne” yalnızca yetkililer karar verebiliyor.

18-09/24/in-dogu-turkistan-7.jpg
Çin’in ‘dönüşüm eğitimi’ adı altında açtığı esir kamplarında 1 Milyon Müslüman tutuluyor.

YÜZ BİNLERCE AİLE PARÇALANDI

UAÖ Doğu Asya Direktörü Nicholas Bequelin konuya ilişkin yaptığı açıklamada  “Kitlesel gözaltı kampları, beyin yıkama, işkence ve cezalandırma mekanlarıdır. Yurt dışında yaşayan ailenizle mesajlaşmak gibi son derece basit bir eylemin bile gözaltına alınmanıza yol açması, Çin yetkililerinin yaptıklarının ne kadar saçma, haksız ve tamamıyla keyfi olduğunun altını çiziyor” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yüz binlerce aile, şiddetli baskılar nedeniyle parçalandı. Sevdiklerinin başına ne geldiğini bilememenin çaresizliğini yaşıyorlar. Çin yetkilileri artık bu ailelere cevap vermeli.”

Daha önce kampta tutulan Kairat Samarkan gözaltına alındığında başına bir başlık geçirilmiş. Kollarına ve bacaklarına kelepçe takılan Samarkan, 12 saat boyunca sabit bir pozisyonda durmaya zorlandığını söyledi.

18-09/24/in-dogu-turkistan-4.jpg

İNTİHARA SÜRÜKLEYEN BASKI

Aynı kampta yaklaşık 6.000 kişinin olduğunu söyleyen Kairat, “Siyasi marşlar söylemeye ve Çin Komünist Partisi’nin söylevleri hakkında çalışmaya zorlandık. Buna göre, kampta kalanlar birbirleriyle konuşamıyorlar, yemeklerden önce ‘Çok Yaşa Şi Cinping’ diye bağırmaya zorlanıyorlardı” dedi ve serbest bırakılmadan kısa bir süre önce intihar girişiminde bulunduğunu söyledi.

ZULÜM ‘STRIKE HARD’ KAMPANYALARIYLA BAŞLADI

Doğu Türkistan batısında bulunan kamplarda 1 milyon civarında Müslüman hapis tutuluyor.

1990 yılının ortalarında Çin hükümeti tarafından başlatılan “Strike Hard” (sert vuruş) kampanyaları, Sincan bölgesinde yaşayan insanlara zulmedilmesine yasal bir zemin hazırlamıştı. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı sonrasında da Çin hükümeti, ‘terörizme karşı küresel mücadele’ye destek bahanesiyle, Uygurların ülkede faaliyet gösteren insan hakları örgütlerini ‘terörist gruplar’ olarak yaftalamıştı.

Sonuç olarak Çin hükümeti, Müslümanlara (özellikle Uygurlara) haksız yere, terörist muamelesi yapıyor. Bölgeden, her türlü yayın organına yapılan şiddetli sansüre rağmen, gelen haberler bu zulmün ne boyutlara ulaştığını kanıtlar nitelikte.

18-09/24/in-dogu-turkistan-5.jpg

HER ADIM TUTUKLAMA BAHANESİ

Sakal uzatmak ve farklı ülkedeki insanlarla konuşmak gibi bahanelerle insanları tutsak eden Çin hükümetinin asimilasyon uygulamaları dünya kamuoyu tarafından maalesef görmezden geliniyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) raporlarına göre, insanları hapse atmak için sudan sebeplere başvuran Çin hükümetinin en çok kullandığı bahaneler:

1- SAAT AYARI BİLE..

Bir Doğu Türkistan türkü, saatini Pekin’in iki saat gerisinde bir zaman dilimi olan “Urumçi zamanına” göre ayarladığı için terörist şüphelisi olarak tutuklandı. Çin’de, başkent Pekin’in bulunduğu meridyene göre ayarlanmış olan ve tüm ülkeyi kapsayan tek bir resmi saat dilimi kullanılır. Fakat ülkenin sınırları geniş olduğu için, Pekin’in bulunduğu meridyenin epey batısında yer alan Sincan’da saat, gün ışığına göre, iki saat geride.

Saatleri, Doğu Türkistan (Sincan) başkenti olan Urumçi’ye göre ayarlamak, Çin Komünist Partisine karşı bir direniş biçimi olarak görülür. Bu yüzden Çin’de, saatleri resmi olmayan bir saat dilimine göre ayarlamak suç sayılıyor.

2- ÖDEV YAPMAK İÇİN VPN (SANAL ÖZEL AĞ) KULLANMAK

Takma ismiyle tanınan Sofia adlı bir kadın, kızının Sincan’a yaptığı bir ziyaret sırasında VPN kullandığı için tutuklandı.

18-09/24/in-dogu-turkistan-6.jpg

Çin’in dışında üniversite öğrencisi olarak okuyan kızın annesi, “Sincan’daki akrabalarını ziyaret ediyordu ve ödevi için okulunun internet sitesine erişmesi gerekiyordu … ve bunun için VPN kullandı” dedi.
Sofia, kızının neden gözaltında tutulduğunu kendisine söylemediklerini ve eski kocasının soruşturmasından sonra bunun sebebinin VPN kullanmak olduğunu öğrendiğini belirtti.

3- SAKAL UZATMAK

Çin hükümetinin, İslam geleneklerine göre sakal uzatmayı ve halk arasında peçe takmayı vb. unsurları yasakladığı en azından 2017’den beri biliniyor.

Daha önce siyasal eğitim kampında yer almış bir Uygur Türkü olan Erkin, bu gibi kurallara uymamanın tutuklanmaya sebep olduğunu İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlatarak doğruladı.

Erkin, “(Toplama kampında) liderimiz olan bir Uygur Türkü, sakalı olduğu için tutuklanmıştı” dedi.

Guli takma adıyla tanınan 23 yaşındaki Müslüman bir Uygur kadını da, the Guardian’a, başörtüsü takıp namaz kıldığı raporlarda yer aldığı için yerel makamlar tarafından nasıl sorguya çekildiğini anlattı. Kadın, suçu belli olmadığı halde, Çin polisi tarafından 8 gün boyunca cezaevinde alıkonuldu.

4- RESTORANLARDA ALKOL SERVİSİ YAPMAMAK

Yine eski bir tutuklu olan Erkin’in İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlattığına göre, ‘İslami restoran’ sahibi 3 kişi, kendi restoranlarında sigara ve alkol içilmesine izin vermedikleri için gözaltına alındı.
Nur takma adıyla bilinen bir başka Uygurlu (erkek) ise, komşusuna “sigara içmemelisin çünkü sen Müslümansın” dediği için hapse atılan biriyle tanıştığını anlattı.

Nur, adamın yakalanmasına ve ardından tutuklanmasına sebep olan olayın bölge yetkililerine rapor edildiğini, ancak tutanağın kim tarafından hazırlandığının belli olmadığını söyledi.

The New York Times’ın bildirdiğine göre, Çin hükümeti köylülerden akrabalarını, arkadaşlarını ve komşularını soruşturmalarını istiyor ve köylülerin, hükümete onlar hakkında bilgilendirme yapması için baskılarda bulunuyor.

5- MEVLÜT OKUTMAK

Sincan’ın güneyinde yaşayan Hoshur ismindeki Uygurlu bir adamın İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlattığına göre, annesi ve diğer yaşlı kadınlar beş yıl önce mevlüt okumasına katılmaktan gözaltına alınmış.

Hoshur, “Annem Mart 2018’de tutuklandı. Ailemden aldığım bilgiye göre, annem bir cezaevinde ve komşumuzda yapılan dini anma törenine (mevlüt) katılmak ile suçlanmış” dedi. 2013’te gerçekleşen mevlüt programının ölen komşuları için yapılmış olduğunu belirten Hoshur, “60 yaşlarındaki yaklaşık 20 kadın yetkililer tarafından tutuklandı” diye ekledi.

6- İSLAMİ ÖĞRETİLERİ DİJİTAL ORTAMDA PAYLAŞMAK

Alim takma adıyla bilinen eski bir mahkum, 60 yaşındaki bir adamın ve onun kızının İslami öğretileri diğer insanlarla paylaştıkları için nasıl hapse çarptırıldıklarını anlattı.

HRW’ye konuşan mahkum, 60 yaşındaki adamın kızına sesli tebliğ yolladığını, ardından kızının da o gönderiyi başka bir arkadaşına ilettiğini söyledi.

Alim, “60 yaşındaki adam 6 yıl, kızı da 3 yıllık cezaya çarptırıldı” dedi.

7- BİLGİSAYARDA İSLAMLA İLGİLİ VEYA UYGUR DİLİNDE DOSYALAR BULUNDURMAK

Alim HRW’ye, ayrıca, “8 yıla mahkum edilmiş bir adam vardı. Anlattığına göre, Uygur dilinde e-kitapları olduğunu tespit eden polis bunları birer dini materyal olarak kabul etmiş.”
Ayrıca ‘The Associated Press’in bildirdiği bir habere göre Çin hükümeti, ülkede herkesin ateist Komünist Partiye sadık kalmasını sağlamak amacıyla İncilleri yakıyor ve kiliseleri kapatıyor.

8- BÖLGEDEN UZAKLAŞMAK

Medina takma adıyla bilinen 42 yaşındaki bir Uygur kadını HRW’ye, kocasının yurt dışına seyahat etmesi üzerine siyasal eğitim kampına gönderildiğini anlattı. Kadın kocasının hangi ülkeye gittiğini belirtmedi.
Mayıs ayında HRW’ye konuşan kadın, “Eşim yanlış bir şey yapmış olup da ceza alsaydı bunu anlayışla karşılardım, ancak o hiçbir şey yapmadı” dedi.

Medina, ayrıca, “Kocamın kuzeninin kardeşi de Malezya’ya turist olarak gittiği için gözaltına alındı. Sırf oraya gittiği için” diye ekledi.

Bazı Uygurlular da, seyahat için, resmi onay almak zorunda olduklarını söylediler.
Sincan bölgesinden ayrılabilmek için muhtarlığa gitmeleri gerektiğini belirten Omerjan takma isimli Uygurlu bir genç ise “Herhangi bir dini etkinliğe katılmayacağımıza dair çeşitli belgeleri imzalamak için muhtarlığa gitmemiz gerekti ve daha sonra ülkeden 10 günlüğüne çıkış izni aldık” dedi.
Çin hükümeti aynı zamanda, Hacca giden Çinli Müslümanların boynuna GPS takip sistemi yerleştiriyor. Çin’deki İslam Derneği ise bu takip cihazlarının hac yolcuları güvenliği için gerekli olduğunu savunuyor.

9- DİĞER ÜLKELERDEKİ İNSANLARLA TANIŞMAK

Yine Nur ismiyle tanınan mahkum bir adam HRW’ye “Avustralya’ya, Türkiye’ye ya da Çin’in dışındaki yerlere giden ve (bu yüzden mahkum olan) insanlarla tanıştım. (Onların) yurt dışında yakın akrabaları bile yok. Gözaltına alınmak için yurt dışında giden arkadaş ya da komşularının olması yeterli” dedi.

10- ÜLKE DIŞINDAKİ İNSANLARLA WHATSAPP İLETİŞİMİ

Geçen yıl Sincan’dan ayrılan Omerjan isimli genç, babasına Whatsapp yoluyla selam yolladığı için babasının sorgulandığını söyledi.

HRW’ye konuşan Omerjan, “Babamın telefonuna, o yanımdayken (farklı bir ülkedeyken), WhatsApp yüklemiştim. Daha sonra babam, (Sincan’a döndüğünde), WhatsApp’i oradayken kullanabilir mi diye denemek istedim. Bu yüzden ona bir mesaj yolladım. Babam mesajımı aldıktan sonra (yetkililer tarafından) götürülmüştü” dedi.

“Bir şey bile söylemedim, yalnızca selam gönderdim” diyen Omerjan, babasının bir günlüğüne götürüldüğünü ve ona Whatsapp hakkında her türlü sorunun sorulduğunu anlattı.
Sadece yabancı bir mesajlaşma servisi olan Whatsapp’i kullanmak bile (Çin hükümeti tarafından) suç olarak algılanmakta.

Eşinin yurt dışına çıkması üzerine gözaltına alındığını söyleyen Medina ise, yetkililerin “eşinin telefonunda Whatsapp bulunduğunu ve onun yabancı bir ülkedeki biriyle Whatsapp üzerinden konuşmakla suçladıklarını” söyledi.

Çin’de en çok kullanılan mesajlaşma programı WeChat. Çinli yetkililer, bu uygulama üzerinden gönderilen özel mesajları izin almadan takip edebiliyorlar.

11- GÖÇ ETME PLANLARI YAPMAK

Eşi ve üç çocuğu siyasal kamplara gönderilen bir kadın, yetkililerin, eşinin telefon mesajlarını kontrol ettiğini ve ülkeden ayrılma planları yapma ihtimaline karşı tutukladıklarını söyledi.

Enlik takma ismini kullanan kadın HRW’ye, “Polis geldi ve kocamın telefonunu inceledi. Daha sonra mesajlarda yabancı bir ülkeye göç etme olasılığının tartışılmış olduğunu gördüler” dedi. Polislerin, neden başka bir ülkeye göç etme hakkında konuşuyorsunuz diye sorduğunu belirten kadın, “Eşim bir suçlu değil ama nasıl oluyor da sırf yabancı bir ülke hakkında konuştuğu için tutuklanıyor?” dedi.

18-09/24/in-dogu-turkistan-10.jpg
Çin’in, Doğu Türkistan Türklerine yasak olan ‘hassas ülkeler’ haritası.

12- HASSAS ÜLKELERDEN BİRİNİ ZİYARET ETMEK

Sincan bölgesindeki insanlarla dini bağı olan 26 ülke, Çin’in ‘hassas ülkeler’ listesinde yer alıyor. Listedeki bazı ülkelerin nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor, bazılarının da büyük bir Müslüman nüfusu var.

Listedeki ülkeler: Afganistan, Cezayir, Azerbaycan, Mısır, Endonezya, İran, Irak, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Libya, Malezya, Nijerya, Pakistan, Rusya, Suudi Arabistan, Somali, Güney Sudan, Suriye, Tacikistan, Tayland, Türkiye, Türkmenistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Özbekistan ve Yemen.

13- TUTUKLULUK ESNASINDA İNTİHAR GİRİŞİMİNDE BULUNMAK

Ehmet ismiyle tanınan eski bir tutuklu, gözaltına alınırken kendisini öldürmeye çalıştığını ve bu yüzden fazladan 7 yıl hapis cezasına çarptırıldığını söyledi.

HRW’ye konuşan Ehmet, “Kafamı duvara vurdum; güçsüz, çaresiz ve öfkeliydim. Bilincimi kaybetmiştim ve uyandığımda bir doktorun odasındaydım. Daha sonra beni hastaneye götürdüler” dedi.

“… başımın ciddi şekilde yaralandığını söylediler. Gardiyan bana şöyle dedi: ‘İntihar girişiminde bulunduğun için yedi yıl daha hapis cezasına çarptırıldın.”

 

Nefes alan tutuklanıyor

Çin’de Türk dili konuşan ve Müslüman bir etnik azınlık olan Uygurlar, ülke tarihinde görülmemiş ve uzun zamandır devam eden en ciddi baskılara maruz kalıyor. Doğu…

Ahmet Bican Ercilasun: Uygurlar

Önce Ahmet Takan’ın 18 Ağustos 2018 tarihli yazısından öğrendik. Takan, Gürsel Tekin’in verdiği bilgileri aktarıyor: Birleşmiş Milletler Etnik Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi’ne göre Çin’de bir milyondan…

Uygur Türkleri Meclis Gündeminde

Uygur Türklerinin kamplarda toplanıp işkence yapıldığı iddiaları Meclis’e taşındı. Gergerlioğlu, “BM Komisyonu’nun raporunda belirtilen iddialar doĞruysa Çin’e ‘Nota verilmesi’ hükümetin gündeminde midir?” diye sordu. HDP…