Yazar: Mehmet Volkan Kaşıkçı, Arizona Eyalet Üniversitesi, Tarih Bölümü, Doktora Adayı
Nural Razila 24 yaşındaydı. Ailesi 2016’da Çin’den Kazakistan’a göçtüğünde o işi sebebiyle Urumçi’de kaldı. Petrol sondajı okumuştu ve Urumçi’de petrol sahasındaki bir reklam şirketinde çalışıyordu. 15 Mayıs 2017’de tatil için Kazakistan’a ailesinin yanına gitti. 13 Haziran’da geri döndüğünde Çin polisleri neden Kazakistan’a gittiğini sormak için tekrar tekrar çağırmaya başladı. Sonunda 12 Ağustos’ta “siyasi eğitim” adı altındaki toplama kamplarına kapatıldı. Bu vakitten sonra kızlarıyla hiç konuşamadıklarını söylüyor annesi Kaliaskar Nurbakıt. Toplama kampına alındığını Çin’den gelen kişilerden duymuşlardı. Daha sonra 2018 Ağustosunun sonuna doğru kamptan çıkarıldığı haberini aldılar. Fakat bu ancak zorla bir tekstil fabrikasında çalıştırılmak içindi.
Doğu Türkistan’da kurulan toplama kampları şu an bütün dünyanın gündeminde. Doğu Türkistan’da Uygur, Kazak, Kırgız gibi Türk dilli yaklaşık 13 milyon kişi yaşıyor. Kamplara kapatılan insanların sayısı hakkındaki tahminler 800 bin ile 2 milyon arasında değişiyor, ancak genel kanı sayının 1 milyonu geçtiği yönünde. Bu yazıda bu kamplardaki durumu değerlendirmekten ziyade, yakınları bu kamplara hapsedilen ailelerden bana ulaşarak yardım isteyenler hakkında yazacağım. Yani yazı kamplara kapatılan kişilerin yakınları tarafından doğrudan bana iletilenler üzerine.
Doğu Türkistan’da kaybolan ya da kamplara alınan kişiler hakkında “Xinjiang Victim Database” adında uluslararası bir veritabanı oluşturulmuş durumda. Bu veritabanı Gene Bunin adlı bir gönüllünün yoğun emeğiyle işliyor. Ben de Gene ile sürekli iletişimdeyim ve bana gelen bilgileri kendisine aktarıyorum. Bu veritabanına şu ana kadar çok az sayıda insanın adı girilebildi (17 Aralık itibariyle 1365 kişi). Bunun baş sebebi Uygurlar hakkında bilgi almanın çok zor olması. Dolayısıyla kamplara alınan 1 milyondan fazla kişinin büyük çoğunluğunu oluşturan Uygurlar hakkında birinci elden bilgimiz çok az. 1365 kişi arasında çoğunluk ise Kazaklardan. Doğu Türkistan’da çoğu Altay bölgesinde olmak üzere 2 milyona yakın bir Kazak nüfusu vardı. Bunların içinden 150 binden fazlası 1991 sonrası Kazakistan vatandaşlığı aldı. Daha birçokları da Kazakların “yarı vatandaşlık” dedikleri oturma iznine sahip, tıpkı Nural’ın ailesi gibi.
“Uygurların yanı sıra Kazaklar, Kırgızlar ve Tatarlar da aynı muameleye tabi tutuluyor”
2 yıl önceye kadar Çin veya Kazak vatandaşı fark etmeksizin, Kazaklar iki ülke arasında serbestçe gidip geliyorlardı. Birçoğu Çin’den mal getirerek Kazakistan’da ticaretle uğraşıyordu. Çünkü 2 yıl önceye kadar Doğu Türkistan’da baskı tamamen Uygurlar üzerindeydi. Son iki yılda baskının maksimum düzeye çıkması, 1 milyon civarı kişinin toplama kamplarına kapatılması dışında gerçekleşen en önemli değişiklik artık Kazakların, Kırgızların ve hatta sayıları çok daha az olan Tatarlar gibi grupların da aynı muameleye tabi tutulmaya başlanması. Hatta o kadar ki, Kazak veya Kırgız vatandaşlığına geçenlerin bile bu kamplara alındığını biliyoruz. Kazakistan hükümeti şu ana kadar Kazak vatandaşı olanlar için birtakım girişimlerde bulundu ve en son olarak 2000 Kazak’ın Çin’den çıkışı için izin verildiği açıklandı. Ancak Kazak vatandaşı olmayanlar için yapılan bir şey yok ve aileler çaresiz durumda. Çin’de toplama kamplarına alınan Kazakların seslerini duyurmak için Almatı’da kurulan Atajurt Derneği meseleyi uluslararası topluma duyurmaya çalışıyor. İşte bu ailelerin bazıları bana da ulaşıyor. Yakın zamanda Kırgızistan’da da Çin’de toplama kamplarına alınan Kırgızları desteklemek için bir inisiyatif oluşturuldu. Ancak Kırgız devleti mesele hakkında tamamen sessiz ve bu inisiyatifin çabalarına rağmen ilerde de sessiz kalmaya devam edecekler muhtemelen.
Nural’ın toplama kampından çıkarıldığı söylendi. Ancak öğreniyoruz ki, bulunduğu yerleşim yerindeki bir Kazak okulu “siyasi eğitim” kampına çevrilmiş ve yanına bu tekstil fabrikası kurulmuş. Yani muhtemelen fabrikada çalışmasına rağmen Nural hala kampta kalıyor. Bu fabrikalarda dışarıdaki insanlarla görüşmeleri yasak. Ailesi işinin çok zor olduğunu, günde ancak 2-3 saat uyuyabildiğini duymuş. Kasım ayında bir kere teyzesiyle görüştürüldüğünde ise makinelerle çalışırken elini yaraladığını ve de ücretsiz olarak çalıştığını söylemiş.
“Kaşgar’daki kamplardan 100 bin kişi fabrikalara gönderilecek”
Abil Amantay’ın hikayesini Nural’la beraber okuduğumuzda yeni oluşturulan bu zorunlu çalışma sistemi hakkında daha iyi bir fikir ediniyoruz. Aldığımız bazı haberlere göre kamplardan “mezun olan” kişilerin Çin’in başka şehirlerinde fabrikalara gönderildiğini biliyoruz. Bunun yanında Kaşgar şehri en büyük zorunlu çalışma planına sahip. Ağustosta açıklanan plana göre Kaşgar’daki kamplardan 100 bin kişi fabrikalara gönderilecek. Daha küçük yerleşim birimlerindeyse farklı bir uygulama görüyoruz. Aldığım haberlere göre küçük yerleşim yerlerinde toplama kamplarının içinde veya yanında yeni fabrikalar kuruluyor. Bu da bu fabrikaların aslında toplama kampları sisteminin parçası olduğu anlamına geliyor. 17 Ekim 2017’de toplama kampına kapatılan Abil Amantay’ın Kazakistan’da bulunan eşi Aytkali Gaynigül, 2 Aralık 2018’de bir sefer babasıyla görüştürüldüğünde tekstil fabrikasında çalıştığını, işinin ağır olduğunu ve aylık 650 yuan (yaklaşık 95 dolar) aldığını anlattığını söylüyor. Abil’in durumunda kamptan çıkma gibi bir şey yok, yani bu da kamplarla fabrikaların aynı sistemin parçası olduğu izlenimini veriyor.
“Bu kamplarda ölümlerin, işkencenin ve intihar girişimlerinin olduğunu biliyoruz”
Abil toplama kampına alındıktan 5 aydan fazla bir süre sonra eşine Çin’den bir telefon geliyor. Bu numara üzerinden iki haftada bir kez belirlenen vakitte kocasıyla kısa süreliğine konuşabileceğini söylüyorlar (Nural ailesiyle hiç görüştürülmemişti). Eşi her konuştuğunda kocasının hafızasının zayıfladığını fark ediyor, çünkü dört çocuğunun adlarını, yaşlarını vs. tekrar tekrar soruyor. Muhtemelen bu, kamplarda gördüğü işkencenin bir sonucu. Evet bu kamplar, ölüm kampları yani Nazi kampları değil. Ancak bu kamplarda ölümlerin, işkencenin ve intihar girişimlerinin olduğunu biliyoruz. Gaynigül, 9 Aralık’ta yine belirlenen vakitte eşiyle konuşmak için aradığındaysa numaranın artık kullanılmadığını görüyor. Ayrıca eşinin kardeşi Abil Kuanışbek’in de yakın zamanda kampa alındığını duyuyor. Bu Kazakların çoğu Kazakistan’a gidip geldikleri veya Kazakistan’da akrabaları olduğu için bu kamplara alınıyor. Ancak Abil Kuanışbek Çin’den hiç çıkmamış, pasaportu bile olmayan birisi. Bu durumda onun kampa alınma nedeni muhtemelen Kazakistan’da bulunan yengesiyle telefonda konuşmuş olması.
“Toplama kamplarına alınanların çocuklarının yetimhanelere gönderilmesi Doğu Türkistan’da yaşanan trajedinin en önemli boyutlarından biri”
Fabrikada çalıştırılanlara bir diğer örnek 1987 doğumlu Sofiya Tolıbaykızı. Sofiya’nın eşi Nurbek Orazkan’ın 3 aydan fazla bir süredir kampta olduğunu ancak yakın zamanda öğrenebiliyor Nurbek’in Kazakistan’daki ablası Gülzat. Gülzat ailesiyle 2017’de Çin’e dönmeye hazırlanırken, dönerlerse tutuklanacakları yönünde haberler alıp Kazakistan’da kalıyor. O zamandan beri Çin’deki akrabalarından habersizler. Nurbek’in kampta olduğunu öğreniyor, ancak eşi Sofiya’nın bir halı fabrikasında zorunlu olarak çalıştırıldığını söylüyor. Bu da yine kamplarla fabrikalar arasında belirgin bir ayrım olmadığına işaret ediyor. Çünkü Korgas bölgesi 64. yerleşim yerindeki halı fabrikası da önceki örnekte olduğu gibi yeni kurulmuş. Nurbek ve Sofiya’nın hikayesi tam bir aile trajedisi. 3 yaşındaki kızları Nurbanu “biz kendimiz bakacağız” denip ninesi Gülbagi’nin elinden zorla alınıp bir yetimhaneye yerleştiriliyor. Toplama kamplarına alınanların çocuklarının yetimhanelere gönderilmesi Doğu Türkistan’da yaşanan trajedinin en önemli boyutlarından biri. Bu çocukların akrabalarının ellerinden alınmasının tek amacı asimilasyon. 1 yaşındaki Nurtilek ise muhtemelen çok küçük olduğu için ninesiyle bırakılıyor. 5 kişilik bu ailede şu an baba toplama kampında, anne bir halı fabrikasında zorla çalıştırılıyor, 3 yaşındaki kız çocuğu yetimhaneye alınmış, 66 yaşındaki nine ise 1 yaşındaki torunuyla beraber yaşamaya çalışıyor.
Jenishan’ın hikayesi
Başka bir hikâye de Takaş Sapila oğlu Jenishan Bagdad’ın 2 Mayıs 2017’de tutuklandığını anlatıyor. Jenishan daha önce Urumçi’de Sincan Televizyonu’nda sunucu olarak çalışmış, daha sonra ise başka bir stüdyoya geçmiş. Jenishan toplama kampına değil, doğrudan Urumçi dışındaki Şişan köyündeki hapishaneye gönderiliyor. Medyada çalışıyor olması, yani bir nevi “aydın” olması bunun sebebi olabilir. Ayrıca karısının da muhabir olarak çalıştığı ve parti üyesi olduğunu biliyoruz ki parti üyesi olması sebebiyle onun serbest olduğunu öğreniyoruz. Jenishan’ın internet üzerinden Atajurt’un sayfasına girdiği için tutuklandığı söyleniyor ancak Kazakistan’da oturma izni olması muhtemel sebeplerden bir diğeri.
Gülmanat’tan haber alınamıyor
58 yaşındaki Gülmanat Kızırkızı ise 20 Kasım 2017’de Kazakistan’dan Çin’e gidiyor ve 22 Aralık’ta tutuklanıyor. Kızı Aynaş Mukaşbek’in aktardığına göre 22 Ocak 2018’de serbest bırakılıyor, ancak 23 Şubat’ta tekrar tutuklanıyor. Bu vakitten sonra hiçbir şekilde haberini alamıyorlar, ölü mü diri mi bilmiyorlar. Gülmanat’ın Tarbagatay’ın Şagantogay ilçesinde hapishanede olduğunu biliyoruz çünkü burada kamp yok. Bu da aslında bize kampların aslında bir nevi hapishane muadili olarak görüldüğünü işaret ediyor. Tam olarak aynı olmasalar da kamp olmayan durumlarda insanlar doğrudan hapishanelere gönderiliyorlar. Şagantogay’daki hapishanede yattığını bildiğimiz başka biri daha var. Külimhan Tazabekkızı’nın aktardığına göre, Almatı’da Jüsipbek Elebekov Sahne Sanatları Koleji’nde okuyan 1995 doğumlu Egey Kajıgaliulı, 28 Ocak 2018’de Çin’de tutuklanıyor. Şagantogay’da kamp olmadığı için hapishanede olduğunu düşünüyoruz.
“Kazak aileler çaresiz”
Burada çaresiz Kazak ailelerin bana ilettiği bilgileri sizlere aktarmaya çalıştım. Bu hikayeler bana gelmeye devam ediyor ve ben de kendi kişisel bloğumda bunları eklemeye devam ediyorum. Bu konuyu takip eden kişiler, isimlerin uluslararası basında duyurulmasının bu insanlara yardımcı olabildiği yönünde hemfikir. Daha önce haklarında yazdığım ve bilgilerini uluslararası kurumlara ilettiğim 3 Kazak toplama kamplarından çıktılar. Her ne kadar rastlantı olma ihtimali yüksekse de, aileleri, benim yardımım sayesinde çıktıklarını düşünüyorlar. Ancak bildiğimiz bir şey var: En azından Kazaklar için bu kamplardan çıkmak bir nebze daha mümkün, Kazakistan devletinin ve Atajurt’un çabalarından dolayı. Ne yazık ki Uygurlar için durum çok daha umutsuz. Kırgızistan ise olaya müdahil olmadığı için kamplara alınan Kırgızlar hakkında bilgimiz sınırlı. 50 bin kadar Kırgız’ın kamplara alındığı haber yapılsa da, bu sayı abartılı olabilir. Yine Bunin’in elinde benimle paylaştığı kayıp olan bazı Kırgızları içeren listeler bulunuyor. Bunların içinde Kırgızistan’da okuyup tatilde Çin’e gidip geri dönemeyen 45 öğrenci ve 1 de öğretmen var. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren yönü ise bu öğrencilerinin 9’unun Manas Üniversitesi’nin öğrencileri olmaları. Bu öğrenciler hakkında ayrıntılı bilgimiz yok, ancak Manas’ta okuyan bu 9 öğrencinin adlarını burada yazarak yazımı bitiriyorum: Aytıkan Temirjan, Alina Kuştar, Arzıgül Kudayberdi, Güzel Toktaalı, Dilkumar Turdu, Zeynep Abduldabek, Gülperi Jumabay, Sıymık Nurmambet, Akılbek Akıykat.
Hikayeleri anlatılan ailelerin ulaştırdığı fotoğraflara yazarın kişisel bloğundan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: EuroNews
İlk yorum yapan siz olun