Uluslararası İnsan Hakları Derneği ISHR, 36 insan hakları örgütüyle birlikte, özellikle Uygur ve diğer etnik bölgelerdeki insan hakları ihlalleri konusunda Çin’e yönelik bir karar çıkarması için hükümetlere çağrıda bulundu. Hükümetlerin bu yönde alacağı kararın, İnsan Hakları Konseyi’nin Çin’de insan hakları ihlallerini araştırmasına zemin oluşturacağı belirtildi.
Uluslararası İnsan Hakları Derneği, yıllarca avukatlar ve mağdurların hikayelerini paylaşmak için İnsan Hakları Konseyi’ne başvurduğuna ancak BM’nin insan hakları uzmanlarının bu konuda etkili bir uygulama yapmadığını belirtti. Dernek tarafından yapılan açıklamada, Çin’de tahminen 1 milyon Uygur ve diğer Türk Müslümanın gözaltında tutulmasına, etnik ve dini azınlıklara karşı yapısal ve sistematik ayırımcılığa ve insan ihlallerine karşı uluslararası toplumdan yüksek bir ses çıkmadığına dikkat çekildi.
Çin, Uygur ve Tibet toplumlarını temsil eden 36 sivil toplum örgütü hükümetlere bir çağrıda bulunarak, İnsan Hakları Konseyi’nin mart ayında Cenevre’de yapacağı toplantısında, Çin’deki insan hakları ihlalleri ve ayırımcı uygulamaların incelenmesi, özellikle etnik ve dini azınlıkların bulunduğu bölgelere insan hakları uzmanlarının girebilmesinin sağlanması için bir karar alınmasını istedi. Hükümetlere yapılan çağrıda, toplantıda, milli güvenlik hukukunun derhal reforme edilerek farklı inançları suç sayan kanunların kaldırılması, keyfi tutuklamaların sona erdirilmesi ve halen Sincan (Doğu Türkistan)’da bulunan zorunlu eğitim kamplarının kapatılması, gözaltında veya tutuklu bulunanların serbest bırakılması için bir karar alınması istendi.
Cenevre’de kasım ayında yapılan İnsan Hakları Konseyi’nin toplantısında Çin delegasyonu Uygur Türklerine yapılan uygulamaların bölgede gelişim ve istikrarı sağlamayı amaçladığını, insan hakları ihlal iddialarının Çin’e düşman gruplar tarafından yayıldığını söylemişti.
Uluslararası İnsan Hakları Derneği ISHR’ın Asya Avukatı Sarah Brooks, İnsan Hakları Dernekleri Konseyi’nin Çinli yetkililerin Uygurlar ve diğer etnik azınlıklara karşı acımasız uygulamaları ve ayırımcılığının tespiti için kurulduğunu söyledi. Brooks, Çin’in bu açıklamasına karşı, İnsan Hakları Konseyi’ne bilgi toplaması için devletlerin BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne Çin’deki durumu gözleme, objektif rapor hazırlama yetkisi vermesini istedi.
Sarah Brooks, Çin’in İnsan Hakları Konseyi’nin bir üyesi Çin’den daha yüksek bir insan hakları standardı tutturmasının istenmesi gerektiğini belirterek “Konsey aksine, dört dönemdir Konseye üye olan Çin’e karşı tamamen sessiz kaldı. Çin’de insan haklarına saygının gittikçe bozulması, toplum değerlerine ve evrenselliğe karşı saldırısı, farklı düşünen, konuşan ve ibadet edenlere karşı baskının küresel farkındalığı, Sincan (Doğu Türkistan)’daki çirkin suistimallerin görmezden gelinmesi mümkün değildir. İnsan Hakları Konseyi’nin Çin’de insan haklarını koruma konusuna bir katkıda bulunma şansı var” dedi.
Sincan (Doğu Türkistan)’da Uygurlara Çin zulmü
Çin’in Müslüman Uygur Türklerinin çoğunlukta bulunduğu Sincan (Doğu Türkistan)’da Müslüman halka yapılan baskı ve zulüm hız kesmeden devam ediyor. Devlet bölgeye Çinlileri yerleştirmeye devam ediyor. Devlet ideolojisine ters düşenler kamplara gönderiliyor.
Çin hükümetinin Uygur toplumunun ayaklanmasından korkup Sincan (Doğu Türkistan)’daki bütün şehirlere yüz tanıma sistemli kamera yerleştirdiği belirtiliyor. Bir turist sadece bir camide 40 tane yüz tanıma kamerası tespit ettiğini söyledi.
Birleşmiş Milletler yaklaşık bir milyon Uygur Müslüman Türkün siyasi eğitim kamplarında tutulduğunu düşünüyor.
Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı zulmü kınayan insan hakları örgütleri ABD’li milletvekillerinden Çin’in gönüllü eğitim kampları adı verdiği ve ideolojik hastalıkların tedavi edildiği yerler olarak nitelediği toplama kampları için yaptırım uygulamasını istiyor.
Çin nüfusunun ve ekonomisinin yüzde bir buçuğunu teşkil eden Sincan (Doğu Türkistan) bölgesi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılarak demir yıllarına dönüştürülmesinin başlangıç noktasına bulunuyor. Çin hükümeti firmaları Sincan (Doğu Türkistan)’a yatırım yapmaya teşvik için şehirler inşa etmeye büyük paralar harcıyor.
Bölgeye giden turistler Uygur Türklerinin kendileriyle konuşmaktan kaçındığını, halleri sorulduğuna durumlarının iyi olduğunu söyleyip hemen uzaklaştıklarını söylüyor. Sürekli polis takibinde olan Uygurlar alınıp götürülme endişesi taşıyor.
Yine bölgeye turistik gezi yapanlar Sincan (Doğu Türkistan)’da camilerden ezan sesleri duymadıklarını söylüyor. Uygurların sakal bırakması, çocuklara dini anlam taşıyan isim vermesi, ramazanda oruç tutmaları yasaklandı.
Trenlerde Uygurlara ait bütün bagajlar sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. Polisler içeri girince anne ve babalar çocuklarını konuşmamaları konusunda ikaz ediyor.
Bir turist, Hotan’a giden bir Uygur Türküne trende ne olduğunu sorunca “3 yıldır hep böyle baskı sürüyor. Bazı akrabalarımız zorunlu eğitim kamplarına gönderildi. Orada her gün Çin kanunları öğretiliyor” dediğini söyledi.
Bir Uygur yine aynı turist gazeteciye şunları söyledi:
“İnsanlar en az 2 yıl yeniden eğitim kamplarını gönderiliyor. Oraya bir iki yıl dayanabiliyorsun ancak daha fazla dayanılmıyor.”
İnsan hakları teşkilatları ve uluslararası haber ajansları kamplardaki fiziki ve psikolojik şiddetin detaylarını dünya kamuoyuna bildirdi. Haber ajansları Uygurlardan İslami inançlarından vazgeçmeleri için zorlandığını hiçbir sorgulama yapılmadan kamplarda tutulduğunu yazdı.
Sincan (Doğu Türkistan) şehirlerinde polisler ellerinde kalkan ve coplarla 3 kişilik ekipler halinde dolanıyor. Askerler ise otomatik tüfeklerle dolaşıyor.
Resmi istatistikler Sincan (Doğu Türkistan)’da hükümetin bölge güvenliği için harcadığı meblağın 2017 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık iki kat artırdığını gösteriyor. Sincan (Doğu Türkistan)’da 2017 yılında hükümetin yaptığı gözaltı sayısı bütün Çin’in yüzde 21’ini oluşturuyor.
Çin hükümetinin yaptığı baskılar sebebiyle Sincan (Doğu Türkistan)’da ekonomik büyüme bir önceki yıl yüzde 7.6 olarak gerçekleşirken 2017 yılında 5,3’e geriledi.
Çin’in işgali altında 1 milyon 860 bin kilometrekare toprağı ile Türkiye’nin iki kat büyüklüğündeki Doğu Türkistan Çin zulmü altında kalmaya devam ediyor. Çin devleti, resmi rakamlara göre 10 milyon, mahalli halka göre 35 milyon Türk nüfusunu azınlığa düşürmek 200 milyon Çinliyi bölgeye göç ettirme politikasını için hız kesmeden uyguluyor.
Komünist Parti başkanının izni olmadan hiçbir şeyi yapma yetkisi yok
Çin Komünist Partisi Başkanı Çinçüvengo, 2017 yılının başlarında Türkistan’da radikalizme karşı mücadele adı altında büyük bir operasyon gerçekleştirdi ve her aileden birer kişi tutuklayarak zorunlu eğitim kampına aldı. Doğu Türkistan’da tüm yetki Komünist Parti başkanlarında olduğu için mahalli hükümet bölgedeki Komünist Parti başkanlarından izin almadan hiçbir şeyi yapamıyor. Doğu Türkistan’da sözde Uygur Özerk bölgenin başkanının, Uygur Türkü olsa bile Komünist Parti başkanından izin olmadan hiçbir şeyi yapma yetkisi yok.
Doğu Türkistan’a Çinli göçmen yerleştirme uygulamasıyla bölgenin nüfusunun yüzde 50’sini Çinliler oluşturuyor. 16 ile 26 yaş arasındaki kız ve erkek gençler şehirlere göçe zorlanıyor, Çinlilerle evlenmeye teşvik ediliyor.
Komünist rejim dini inancı kabul etmediği için inançları ve ibadetleri radikalizm olarak tanımlayarak yasaklıyor. Din adamları zorunlu eğitim kamplarında ağır işkencelere tabi tutarak öldürülüyor.
2018 yılı içresinde Doğu Türkistan din alimlerinden Muhammad Salih Damollam, Abdülhamit Damollam, Abdulahad Mahsum, Abdukerim Abduveli, Abdureşit Damolla gibi büyük alimler Çin’in zorunlu eğitim kamplarında işkence çektirilerek şehit edildi.
Çin hükümeti İslam dinini komünizme uygun hale getirmek için çaba gösteriyor. Çin hükümeti bu tanıma uymayan tüm dini inanç ve faaliyetleri yasakladı.
Ailelerin dini hayatı kontrol altına alınıyor
Çinli akraba projesi adı altında Müslüman evlerine Çinliler yerleştirerek ailenin dini hayatı kontrol altına alınıyor. Ailelerin 10 ila 20 yıl öncesine kadarki geçmişi araştırılarak daha önceden dini faaliyette bulunanlar cezalandırıyor. Evlerde Kuran-ı Kerim ve hadis kitapları dahil dini içerikli materyalin bulundurulması yasaklandı. Bütün telefon konuşmaları kontrol altına alınırken yasaklara uymayanlar 10 ile 20 yıl arasa hapisle cezalandırılıyor.
Çin yönetimi, Doğu Türkistan’da yaşayanlara ‘Allah mı daha büyük, yoksa komünist parti mi?’ gibi sorulara cevap vermeye zorluyor. İnançlı kişiler aşağılanıyor, Müslüman alimlere saygı gösterenler cezalandırıyor. Helal ve haram kavramının kullanılmasının yasaklandığı Çin’de çok sayıda cami eğlence yerine çevrildi. Doğu Türkistan’daki 26 bin camiden 3 bin 500’ü yıkıldı.
2017 Mart ayından itibaren her Uygur ailenin evinde birden fazla Çinli memur 15 günlük süre kalıp birlikte yaşamaya başladı. Bu kişiler aile fertleri hakkında, dini inanç, milli kültür ve komünist partisine bağlılıkları konusunda rapor hazırlıyor. Ailede inançlı ya da namaz kılan biri varsa veya Komünist Parti’yi sevmediği belirlenirse ertesi gün polis onu alıp zorunlu eğitim kampına götürüyor.
Resmi rakamlara göre zorunlu eğitim kamplarında hiçbir suçlama yapılmadan tutulan insan sayısı 3 milyon civarında. Bazı köylerin bütün erkekleri zorunlu eğitim kampına alınmış durumda. Doğu Türkistanlıların seyahat ve haberleşme özgürlüğü kısıtlı. 2017’nin başından itibaren yurt dışı ile ilişki tamamen koparıldı.
2017’den itibaren Uygur Türkçesi tamamen yasaklandı. Çin rejimine göre hassas konu içeren tüm kitaplar toplatıldı. Düğün ve çeşitli milli etkinliklerinin Çin geleneklerine göre yapılması zorunlu oldu. Uygur Türk kültürüne ait yapılar yok edildi. Tarih kitapları yanlış bilgilerle yeniden yazıldı. ‘Uygurlar Türk soylu değildir’ uydurması yaymaya çalışıldı.
Büyük Kültür Devrimi adı altında 1966-1976 arası Doğu Türkistan’ın tarihi yerleri, kültürel zenginlikleri yok edildi. Din alimleri, aydınlar, kanaat önderleri hapse atıldı ya da öldürüldü. Okullar, camiler kapatıldı ya da ahıra çevrilerek hayvan besleme yerine dönüştürüldü. Din ve milli kültüre ait tüm kitaplar yakıldı. Mao, put haline getirildi ve onun sözleri Kur’an ve hadis gibi zorla ezberlettirilirdi. Tüm insanlar dağda ve tarlada çalıştırıldı. Özel mülk ve evde yemek yapmak bile yasaklandı. Yemek ve elbiseler fişle satıldı. Milyonlarca insan açlıktan hayatını kaybetti. 1976 yılında Mao’nun ölümünden sonra 1980 ile 1990 yılları Çin politikalarında reform uygulandı ve dışa açılmaya başlandı. Serbest ticarete izin verildi. Dini ve kültürel yaşama göreceli olarak izin verildi. Medreseler açılabildi. Buna karşılık doğum yasağı başladı. Yazı tekrar Arap harflerine çevrildi. Bu durum 10 yıl sürdü. 1990 yılından itibaren dini ve siyasi yaşamda tekrar kısıtlamalar başladı.
Çin’in Müslüman katliamları
Çin işgalindeki Kaşgar bölgesinde Barin köyü, işgale karşı ayaklandıkları bahanesiyle 5 Nisan 1999’da yerle bir edildi. Resmi olmayan rakamlara göre 3 bin kişi katledildi. 1997 yılında Gülca katliamında resmi rakamlara göre bin, resmi olmayan rakamlara göre 3 bin kişi katledildi. 5 Temmuz 2009’daki Urumçi katliamında 3 bin kişinin hayatını kaybettiğini açıklandı. Ancak tahmini rakamlara göre katliamın 10 binden fazla olduğu, kayıplarla birlikte bu rakamın 20 bine ulaştığı tahmin ediliyor. 2014 yılında Kaşgar bölgesine bağlı Yarkent ilçesinin İlişku köyü tamamen yakılıp yıkıldı. 3 bin kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. – CENEVRE
Kaynak: İHA
İlk yorum yapan siz olun