Doğu Türkistan’daki işkence üslerini dünyaya ‘eğitim merkezi’ gibi yutturmaya çalışan Çin, kirli oyununa alet etmek için bir grup gazeteciyi kamplara davet etti. Sorulara, işkenceyle ezberletilen cevaplar geldi. Ancak vahşete şahitlik edince konuşulması yasak olan esirlerle konuşan Arnavut araştırmacı gerçekleri dünyaya duyurdu. Kirli oyunu deşifre edip Pekin’i kendi silahıyla vurdu.
Çin’in izniyle Uygur Türklerinin hapsedildiği toplama kamplarını gezen Arnavut asıllı gazeteci Olsi Jazexhi, gördüklerine dayanamadı. Pekin yönetiminin kurguladığı tiyatro yerine çektiği görüntüleri ve izlenimlerini oteline döner dönmez yayınladı. Jazexhi, Çin’i kendi propagandasıyla nasıl vurduğunu KARAR TV’ye anlattı.
Doğu Türkistan’ı açık cezaevine çeviren Çin, 1 ila 2 milyon arasında Uygur Türkü’nü toplama kamplarında zorla tutuyor. 2016’dan itibaren Uygur kimliğini yok etmek için bir dizi asimilasyon politikasını devreye sokan Pekin yönetiminin toplama kampları ve buralardaki insan hakları ihlalleri yakın zamana kadar bilinmiyordu. Toplama kampları ilk kez uydu görüntüleryle kanıtlandı. Pekin ise bunları reddetti. Kamplarda tutulan Uygur Türklerine yapılan işkence ve baskılara yönelik haberler yayılınca Çin yönetimi kampların varlığını kabul etti ancak buralarda eğitim verildiğini savundu. Pekin yönetimi, Uygur Türklerine yapılan baskı ve işkenceler dünya kamuoyunda yer buldukça çareyi karşı progpaganda başlatmakta buldu. Uluslararası medyadan gazetecileri gruplar halinde kamplara davet etti. Kamplarda zorla tutulan Uygurların tiyatro ve dans oyunları sahnelendi. Ancak bu gözboyama girişimleri gerçeklerin üzerini örtmeye yetmedi… Arnavut asıllı Kanadalı gazeteci ve akademisyen Dr. Olsi Jazexhi (Yazici) de bu gezilerinden birine katıldı, gördükleri karşısında dehşete düşünce Çin’in oyununu boşa çıkardı. Olsi Jazexhi, Çin’in davetiyle Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden gazetecilerin de katıldığı bir grupla Doğu Türkistan ve Urumçi’de toplama kaplarını ziyaret etti. KARAR TV’ye geçen Ağustos’ta gerçekleşen ziyarette yaşadıklarını anlatan Jazexhi, toplama kampında gördüklerini “Şoke oldum. Çılgına döndüm” diyerek özetliyor.
Aksu’da, ‘Mesleki Beceri Eğitim Merkezi’ adı verilen toplama kampında Müslüman mahkumlara yaptırılan dans ve şarkı gösterisinin gerçekleri perdelemeye yönelik olduğunu anlayan Jazexhi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: Çinli arkadaşlarımızın projesi, ortaya koydukları bu sahte haberi filme çekmemizdi. Ancak ben bunu yapmadım. Uygurları şarkı söyleyip dans ederken çekmeyi reddettim. Bu insanlarla röportaj yapmak istediğimi söyledim. Akıllı telefonumu kullanarak onları filme çektim ve otele döndüğümde Youtube’da videolarımı yayınladım. Videolarım viral hale geldi ve birçok gazeteci, medya analisti, istihbarat servisleri izledi. Bu, toplama kamplarının bu boyutta ilk kez ifşasıydı. Yayından sonra Çinliler deliye döndü. Tuvalete giderken bile her yerde takip ediliyorduk, yanımızda 3 kişi vardı. Gezimizi organize eden Komünist Parti’nin temsilcisi ayrılmadan önce, ‘Sincan ve Çin’den çıktığınızda burada gördükleriniz hakkında bir şey bildirmenizi istemiyoruz. Aksi takdirde, kabul edilemez olacağını açıklarız’ dedi. Onların istediği gibi sahte bir hikayeyi dünyaya sunamazdım.”
Uygurlara, İslam’ı inkar etmeleri için baskı yapıldığını söyleyen Jazexhi, zulmün boyutlarını anlatırken çarpıcı bir örnek veriyor: “Şunu gördüm, bazı mahkumlar artık neden Müslüman olduğunu sorgulamaya başlamış. Baskı, yıldırma o boyuta ulaşmış. Mesela selam veriyorsunuz, ‘aleykümselam’ diye karşılık veremiyorlar. Sadece Çince konuşuyorlar. Orada insanlara maymun gibi davranıyorlar. Korku ve baskı altında olduklarını anlamamak imkansız. Bu toplama kamplarının Uygurları, İslam ve Türklük’ten vazgeçirme kampları olduğu açık” diyor.
TİYATROYU REDDETTİK, GERÇEKLERİ ÇEKTİK
Çinli görevlilerin sürekli Uygurların neden toplama kamplarında bulunduğunu ve onların dans ettiği ve şarkı söylediği gösteriler hazırladığını belirten Jazexhi izlenimlerini şöyle anlatıyor: “Biz bunu reddettik. Cep telefonuyla bazı tutuklulularla röportaj yaptım. Neden orada olduklarını öğrenmeye çalıştım. Birinci sebep Kur’an-ı Kerim okumak, ikincisi başörtüsü ve üçüncüsü ise namaz kılmak. Konuştuğumuz insanlar reşit dahi olmayan çocuklardı. Onlara cinayet işlemiş bir mahkum gibi davranılıyordu.”
Müslümanları cepten izlemişler
Doğu Türkistan’ı zulüm ablukasına alan Çin’in, Müslümanları cep telefonları aracılığıyla da kıskaca aldığı ortaya çıktı.
Markalardan bağımsız olarak akıllı telefonlarda kullanılan yazılımlardaki güvenlik açıklarını tespit eden ‘Google Project Zero’nun araştırmacıları, geçen hafta 5 güvenlik açığı sayesinde bazı topluluklardaki iPhone’ların en az iki yıl hacklendiğini açıklamıştı. Araştırmacılar söz konusu topluluğun hangisi olduğunu belirtmemişti ancak çok sayıda uluslararası medya kuruluşu hedef kitlenin Uygurlar olduğuna yer verdi. ABD’li teknoloji şirketi Apple da hack iddialarını kabul etti. Ancak saldırının dar kapsamlı olduğunu ve ‘Uygur toplumu ile ilgili içeriklere sahip bir düzineden daha az websitesinin’ etkilendiğini bildirdi. Google’ın yaptığı uyarının ardından 10 gün içinde açığın kapatıldığını duyuran şirket yetkilileri “Saldırılar 2 yıl değil 2 ay içerisinde gerçekleşti” dedi.
“Uygur Türkleri zihinsel işkenceye maruz kalmışlar”
Kampı ziyaret ettiğinde ilk izlemini anlatan Gazeteci ve Tarihçi Olsi Jazexhi, “Özerk Sincan’ı ziyaretimiz süresince Çinli görevliler bize, şehrin ne kadar gelişmiş olduğunu gösterdiler. Orada bulunduğumuz süreçte oranın tarihsel sürecini anlattılar. Bu süreçte Sincan’ın her zaman Çin’in bir parçası olduğunu, Uygurların orada aslında göçmen olduklarını, İslam’ın yabancı bir din olduğunu, bölgenin tarihinde yer alamadığını ve aslında oradaki insanların Müslüman dahi olmadığını söylediler. Ayrıca görevliler oradaki müzelere de götürdüler. Bize bilgilendirici kağıtlar dağıttılar. Onların göstermek isteği; bu bölgenin aslında her zaman ‘Han’ kökenli Çinli vatandaşlar tarafından benimsendiği ve Budist geleneğine ait olduğu, Budist geleneği taşıdığıdır. Elimize verilen kağıtların savunduğu görüş bu yöndeydi. Orada bulunduğumuz süreçte karşılaştığımız en dokunaklı durum; Uygur Türkü vatandaşların nasıl büyük toplama kamplarında toplandığı, hapsedildiği, alıkonulduğu ve zihinsel işkencelere maruz kaldığı oldu. Bunu açık şekilde gözlemledik” dedi.
”Uygurların İslam gibi dini değerlerinin olmadığını göstermeye çalıştılar”
Orada bulundukları süreçte Çinli yetkililerin, Uygurların dans ettikleri, şarkı söyledikleri süreçleri izlettiklerini aktaran Gazeteci ve Tarihçi Jazexhi, “Oradaki kültürler arası, etnisiteler arası ve dinler arası durumun aslında hiçbir çatışma içermediği, tam tersine Uygurların İslam gibi dini değerlerinin olmadığını göstermeye çalıştılar. Bizim fark ettiğimiz diğer bir konu devletteki ve şehirdeki bütün yönetim kadrolarında ‘Han’ kökenli Çinlilerin yer almasıydı. Çok az Uygur asıllı Çin vatandaşı orada yönetici pozisyonunda yer almışlar. Çoğunlukla hizmet sektöründeki işlerde yer almışlar” şeklinde konuştu.
“Mesleki eğitim okullarına alıkoyma merkezleri, ıslah evleri veya toplam kampı demek doğru olur”
Çinlilerin, mesleki eğitim okulları gezdirdiklerini belirten Gazeteci ve Tarihçi Jazexhi, “Biri Aksu’da diğeri ise Kaşgar’da yer alıyordu. Bunlara aslında alıkoyma merkezleri, ıslah evleri veya toplam kampı demek doğru olur. Oradaki insanların terörist olduklarını söylüyorlardı. Oraya gittiğimiz onların kesinlikle terörist olmadığını ve çoğunun reşit dahi olmadığını gördük. Tamamen beyinlerinin yıkanması için orada bulunduklarını ve orada bulunmalarının sebebinin aslında Müslüman olmaları olduğunu müşahede ettik. Çinli görevliler bize, aşırıcı Uygurların neden toplama kamplarında bulunduğunu anlatmaya çalıştılar. Bize orada devamlı Uygurların dans ettiği ve şarkı söylediği süreçler oluşturdular. Biz ise diğer gazetecilerle birlikte bunu reddettik. Biz oraya gerçekte ne olup bittiğini görmeye gittik. Bu insanlar kimler? neden bu insanlar burada tutuluyorlar? ve Çin hükümetinin bu olaya bakış açısı nedir, neyi amaçlıyor onu öğrenmeye geldiğimizi söyledik” ifadelerini kullandı.
“Namaz kılmalarına, dua etmelerine izin verilmiyordu”
Cep telefonu kullanarak bazı alıkonulanları sorguya çektiğini bildiren Gazeteci ve Tarihçi Jazexhi, “Neden orada olduklarını öğrenmeye çalıştım. Birinci sebep Kur’an-ı Kerim okumalarından dolayı oraya getirildikleri, ikinci sebep ise başörtüsü taktıkları ve üçüncü sebep ise namaz kıldıkları için orada toplandıklarını, alıkonulduklarını öğrendik. Konuştuğumuz insanlar yetişkin insanlar değildi, bu insanlar reşit dahi olmayan çocuklardı. Orada kendi dillerini dahi konuşamıyorlardı. Çince öğrenmeye ve konuşmaya zorlanıyorlardı. Her gün İslam dinene inanmadıklarını söylemelerini bekleniyordu.Onlara sanki çok ağır suç işlemiş bir mahkum gibi davranılıyordu. Namaz kılmalarına, dua etmelerine hatta selamın aleyküm’e karşılık aleyküm selam demelerine izin verilmiyordu” dedi.
Cep telefonu kullanarak bazı alıkonulanları sorguya çektiğini bildiren Gazeteci ve Tarihçi Jazexhi, “Neden orada olduklarını öğrenmeye çalıştım. Birinci sebep Kur’an-ı Kerim okumalarından dolayı oraya getirildikleri, ikinci sebep ise başörtüsü taktıkları ve üçüncü sebep ise namaz kıldıkları için orada toplandıklarını, alıkonulduklarını öğrendik. Konuştuğumuz insanlar yetişkin insanlar değildi, bu insanlar reşit dahi olmayan çocuklardı. Orada kendi dillerini dahi konuşamıyorlardı. Çince öğrenmeye ve konuşmaya zorlanıyorlardı. Her gün İslam dinene inanmadıklarını söylemelerini bekleniyordu.Onlara sanki çok ağır suç işlemiş bir mahkum gibi davranılıyordu. Namaz kılmalarına, dua etmelerine hatta selamın aleyküm’e karşılık aleyküm selam demelerine izin verilmiyordu” dedi.
Selama karşılık “Eleyküm Selam” demekten korkuyorlar
Gazeteci ve Tarihçi Jazexhi, sözlerini şöyle tamamladı: “Toplama kamplarında geçirdiğimiz sürede selam verdiğimiz insanların bize NiHao (iyi misin) dediklerini fark ettik. Çinliler, Çin’de yaşayan Türk insanlara, insan gibi davranmıyorlardı. Müslüman insanlara mahkum gibi davranıyorlardı. Bunu büyük kültürel seviyede algı operasyonları ile devam ettiriyorlardı. Bende sosyal medya hesabımda bu süreci aşmak ve Batıda anlatılan hikayeyi, genel anlamda kırmak üzere orada gördüğüm durum ve süreci anlatmaya çalıştım. Bu durum Çinli kaynakları biraz endişelendirdi. Batı’nın bu konuya yönelmeleri konusunda ilgilerini çekmiş olduk. Bu bizim için bir başarı”.
Öte yandan Doğu Türkistan’da birçok cami restorasyon gerekçesi ile uzun süre kapalı tutuluyor. 18 yaşına gelmeden camiye gitmek yasak. Ayrıca camilerde Allah lafzi astırılmıyor. Müslüman çocukları başı açık müzik eşliğinde oynamaz ise kamplara götürülüyor. Sokakta (kamusal alan) dini kitap dağıtmak suç sayılıyor.
İHA, Haber7
İlk yorum yapan siz olun