Uygur Türklerinin XIX. yüzyıla kadar meydana getirdiği edebî eserler, müşterek Orta Asya edebî dilinin mahsulleridir. Köktürk, Uygur, Karahanlı ve Altın Orda dönemine ait edebî eserler, Uygur edebiyatının kaynağını teşkil etmektedir.
Uygurlar, zengin bir sözlü edebiyata da sahip olmuşlardır. Tahir ile Zöhre, Yusuf ve Ahmed, Oguzname, Çın Temir, Nazugum gibi destanlar bunlardan bazılarıdır. 18.-19. yüzyıllarda Doğu Türkistan/Şincan’da meydana gelen çeşitli siyasî olaylar, Uygur edebiyatına da yansımış; XVII. yüzyıl şairlerinden Abdüşükür, Şah Muhammed, tarihî olayları anlatan şiirler yazmışlardır. Yine aynı yüzyılda Muhammed İmin Hirkati’nin Mahabbat ile Eŋbek (1670) adlı destanı, Uygur edebiyatına yenilik getirmiş; şark klasiklerinden yararlanmak suretiyle nazire yazma geleneği bu dönemde gelişmeye başlamıştır. Muhammed Rahim Kaşkariy ve Muhammed Sadık Kaşkariy, bu konudaki en meşhur söz ustalarıdır. Muhammed Sadık Kaşkariy, Ezizhan Şeciresi ve Edeplilik Şartliri adlı eserlerinde XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Türkistan’da meydana gelen siyasî ve toplumsal olayları, Uygur halkının tarihini ve bağımsızlık mücadelesini özgün bir şekilde tasvir etmiştir.
XIX. yüzyılın başlarında Doğu Türkistan/Şincan’da meydana gelen siyasî olaylar,
Kâşgar’daki millî bağımsızlık hareketlerini de beraberinde getirmiştir. Bu dönemde Uygur Türkleri arasında yeni bir edebiyat gelişir ve halkın bağımsızlık mücadelesini dile getiren pek çok yazar ve şair yetişir. Abdurehim Nizariy, Turdi Geribiy, Noruzahun Ziyayiy, Nazugum, Bilal Nazım, Sadir Pehlivan, Molla Şakir ve Seyitmuhammed Kaşiy bu şahsiyetlerden bazılarıdır.
Abdurehim Nizariy (1776-1849), Uygur edebiyat bilimcileri tarafından sözlü ve yazılı edebiyat geleneğinin sentezinde başarılı olmuş biri olarak değerlendirilir. A. Nizariy, 1841-1844 yıllarında meşhur Uygur şairleri T. Geribiy ve N. Ziyayiy ile birlikte 18 kıssa ve 24 hikâyeden oluşan Muhebbet Dastanliri diğer adıyla Geripler Hekayiti adlı eseri meydana getirir. Bu elyazması eser, sanat anlayışı ve fikir bakımından birbirine çok yakın olan A. Nizariy, T. Geribiy, N. Ziyayiy’e ait birçok destan, gazel ve muhammes içermektedir ve eserin büyük bir bölümü Nizariy’e aittir. Nizariy’in Ferhad-Şirin ve Leyli-Mecnun adlı destanları, Türk şiirinin klasikleri olan Nizamî, Nevaî, Fuzulî, Ataî, Lutfî ve Kutb gibi şairlere yazdığı nazirelerden oluşmaktadır.
Leyli-Mecnun destanında, Mecnun’un anne ve babasının mezarı başındaki hâli şu şekilde dile getirilir:
Guman eylidi bu atam, bu anam,
Biri ḳebir yėniġa ḳildi selam. Öpüp topriġini fiġan başlidi, Ki mebeynige özini taşlidi. Ata ḳebrisige urup başini, Ana medfinige töküp yaşini. |
Şüphe etti bu anam, bu babam,
Kabirlerinin yanında verdi selam. Öpüp toprağını figan başladı, Ki mabeyne kendini attı, Atasının kabrine vurup başını, Anasının defnedildiği yere döküp yaşını. |
Nizariy, Uygur edebiyatına klasik şark edebiyatındaki hamse örneğini de kazandırmıştır. Nevaî’nin hamsesinden ilham alarak Mahzun-Gülnisa ve Rabia-Sedin adlı destanları da yazmıştır. Nizariy, özellikle Rabia-Sedin adlı destanda dönemin sosyal düzenini, insanlar arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği büyük bir ustalıkla dile getirmiştir. Destanda zengin bir ailenin kızı olan Rabia ile fakir bir ailenin çocuğu olan Sadin’in hazin hikâyesi anlatılmaktadır.
Klasik şark eserlerine nazire yazma geleneği, Kâşgarlı Ziyayi ve Geribiy ile devam etmiştir. Ziyayi’nin Ḳayġuli Ḫeber “Kaygılı Haber” ve Tört Derviş “Dört Derviş” adlı eserleri bu tür örneklerdendir. Denizden çok uzaklarda yaşayan şair, Mesud-Dilara destanında deniz yolculuğunu tasvir etmiştir. Ayrıca, şairin Vamık-Uzra adlı destanı da mevcuttur. Geribiy’in Behram Şah destanı ise, Ali Şir Nevaî’nin Seba-i Seyyâre “Yedi Gezegen” adlı eserine nazire olarak yazılmıştır. 1841’de Kaşgar’da yazdığı Kitab-ı Ġarib destanında kötülüğü, riyakârlığı, hıyaneti eleştirir ve verdiği örneklerle halkını bu tür özelliklerden uzaklaştırmaya çalışır. Çiftçilik, demircilik ve kuyumculuk gibi meslekler üzerinde durur; halkı, meslek edinme hususunda bilinçlendirir.
19. yüzyıl Uygur edebiyatının bir başka temsilcisi Bilal Nazım (1825-1900)’dır. Bilal Nazım, şiir yazmaya çok küçük yaşlarda başlamıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen şair, klasik şark eserlerine de hâkimdir. Nizamî, Ömer Hayyam, Sâdî, Hâfız, Nevaî ve Fuzulî’nin eserlerini okuyarak yetişmiştir. Gerçek hayatı şiirleştirmesiyle dikkat çekmiş; hayatın içindeki sorunların, zenginlik ve fakirliğin, dostluk ve düşmanlığın şiir hâlinde halka ulaşmasını sağlamıştır. Bilal Nazım, o yıllarda sadece Doğu Türkistan’da değil, Rusya’da da tanınmıştır. Çünkü, bazı şiirleri Petersburg ve Kazan’da da basılmıştır. Gezat Der Mülki Çin destanında Uygur halkının millî mücadelesini ve kahramanlığını anlatır.
Aynı yıllarda Kuçar ayaklanmasını ve halkın zaferini ise Molla Şakir destanlaştırır. Molla Şakir Zafernâme adlı eserinde halkını ve savaşı tasvir etmiş; Aksu’daki devlet yöneticilerini eleştirmiştir. Seyit Muhammed Kaşi de Şerh-i Şikeste adlı destanında (1882) Uygur halkının yaşadığı sıkıntıları dile getirmiştir. Bu eser, N. N. Pantusov tarafından 1909 yılında Kazan’da Rusça ve Uygurca olarak yayımlanmıştır. Sadir Pehlivan (1798-1871) da yine aynı yıllarda destan ve koşmalarıyla meşhur olmuş bir şairdir.
Bu dönemde tercüme eserler de artmaya başlamıştır. Muhammetniyaz bin Gafur Kaşgariy, ünlü tarihçi Mirza Haydar’ın Farsça eseri Tarih-i Reşidî’nin bir bölümünü; Şah Muhammed bin Nizamiy ise Firdevsî’nin Şehnâme adlı eserini tercüme etmiştir. Ali Şir Nevaî ile Lutfî’nin şiirlerinin ise mensur çevirisi yapılmıştır.
Çağdaş Türk Edebiyatı 2′ den
İlk yorum yapan siz olun