Türkiye’deki Uygurların %80’i bazı aile üyeleriyle iletişim kuramıyor. Üçte birinden fazlası Türkiye’deyken Çin polisi veya devlet görevlileri tarafından taciz edildi.
Yıllarca Çin baskısından kaçan Uygurlar için güvenli bir sığınak olarak görülen Türkiye, Uygurlarla dini, kültürel ve dilsel bağları paylaşıyor ve 45.000 kişilik en büyük Uygur diaspora topluluğuna ev sahipliği yapıyor.
Ancak İspanya merkezli insan hakları grubu Safeguard Defenders tarafından hazırlanan rapora göre, Türkiye son yıllarda “ekonomik ve siyasi olarak Pekin ile yakınlaştıkça” Uygurlar için “güvenli bir sığınak olarak itibarını kaybediyor”. Pek çok uzmana göre bu değişimin nedeni, şu anda mali krizle boğuşan Türkiye’nin Çin’den daha fazla para akışını arzulamasıdır.
Uygurlara yönelik soykırıma ve Çin tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen diğer insan hakları ihlallerine odaklanan Safeguard Defenders’ın raporunda “Çin’in Uygurlara yönelik sınır ötesi baskısı yaygın bir korku iklimi yarattı” deniyor. “Hedef alınanlar sadece insan hakları aktivistleri ve savunucuları değil, aynı zamanda öğrenciler ve iş dünyasının üyeleri de dahil olmak üzere sıradan Uygurlardır.”
Son on yılda bir dizi tanığın ifadesine ve belgesel kanıtlara göre, Çinli yetkililer Doğu Türkistan’daki Uygurlara karşı giderek daha acımasız bir baskı uyguluyor.
Teyit edilmiş veriler az olmakla birlikte, insan hakları gözlemcileri ve diğer grupların tahminlerine göre Çin 1 milyondan fazla kişiyi toplama kamplarına gönderdi ve bu kamplarda birçoğu ailelerinden koparılarak fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldı.
Uluslararası Af Örgütü ve bağımsız insan hakları avukatlarından oluşan bir mahkeme tarafından yürütülen ayrı ayrı soruşturmalar, tutukluların tecavüze uğradığına ve zorla kısırlaştırıldığına dair ayrıntılı kanıtlar ortaya koymuştur.
ABD, diğer Batılı hükümetler gibi, bu “etnik azınlıklara karşı baskı kampanyasının” soykırım anlamına geldiğini söylüyor. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi, Çin’in insanlığa karşı suç işlemekten suçlu olabileceğini söylüyor.
Çin kampları kapattığını söylese de NBC News’in İngiliz ortağı Sky News, tutukluların birçoğunun hala bazıları önemli ölçüde genişletilmiş olan normal hapishanelerde tutulduğunu ve bölgenin kapsamlı bir gözetim ve kolluk kuvveti rejimi altında kaldığını tespit etti.
Aslen Doğu Türkistanlı olan sosyal bilimler akademisyeni, 2018’den beri görmediği babası da dahil olmak üzere ailesinden 30 kadar kişinin bir şekilde Çinli yetkililer tarafından gözaltına alındığını söylüyor.
Uluyol’un Türkiye’deki 93 diaspora üyesiyle yaptığı ankete katılanların %80’i en az 2017’den bu yana bazı aile üyeleriyle iletişim kuramadıklarını söyledi. Üçte birinden fazlası Türkiye’deyken Çin polisi veya devlet görevlileri tarafından taciz edildiklerini söyledi.
Uluyol, Çinli yetkililerin Doğu Türkistan’daki ailelerini kullanarak Türkiye’deki Uygurları tehdit etmesinin yaygın bir taktik olduğunu tespit etti. Uluyol’a göre Çin’in amacı, aktivizm yapmalarını engellemek, Çin propagandası yapmaları ve diğer Uygurlar hakkında casusluk yapmaları için onları işe almak.
“Uluyol, “Bana anlatılan hikayelerden birinde, polis İstanbul’da bir Uygur aktivistle konuşmuş ve ona ‘Büyükannen selam söylüyor’ demiş. “Polisin kendisinden istediğini yerine getirmemiş”, bunun üzerine polis de ona “ailen umurunda mı?” diye sormuş.
Görüşülen bir diğer kişi olan 32 yaşındaki Doğu Türkistanlı avukat Jevlan Shirmemmet, 2018’den beri tutuklu olan kitapçı annesi Suriye Tursun’un bulunması için kampanya yürütüyor. Bir gün, Çin polisinin baskısı altında olduğuna inandığı babası, erkek kardeşi ve amcasından sessiz kalmasını söyleyen bir telefon aldığını söyledi.
“Dedim ki, ‘Neredesiniz? Annem nerede?” diye sordum. Babası “‘Ne yapıyorsun?” ve “‘Durmalısın’ diye karşılık verdi,” diye hatırlıyor Şirmemmet. “Cevabım şuydu: Annem serbest bırakılana kadar durmayacağım.”
2009 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin’in Uygurlara yönelik muamelesini “soykırım” olarak nitelendirecek kadar ileri gitti.
Bu durum 2016’da Türkiye’nin, eleştirmenlerin Pekin’in yurtdışında nüfuz kazanma ve daha küçük ülkeleri finansal olarak yatırımlarına bağımlı hale getirme girişimi olarak gördüğü benzeri görülmemiş bir küresel altyapı projesi olan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne katılmasıyla değişmeye başladı.
Bu yeni Çin-Türkiye döneminin somutlaşmış hali 2017 yılında, 2020 yılında Çin tarafından onaylanan bir suçluların iadesi anlaşmasının imzalanmasıyla geldi. Washington’daki Johns Hopkins İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu’nda yardımcı doçent olan Lisel Hintz, Türkiye anlaşmayı onaylamamış olsa da, suçluların iadesi korkusunun Türkiye’deki Uygurlar için sürekli bir endişe kaynağı olduğunu ve onları “çok tehlikeli bir duruma soktuğunu” söyledi.
İlk yorum yapan siz olun