İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Uygurların Bitmeyen Acısı: Tanıklık, Zulüm ve Umut

Mehmet Emin Hazret

Bir millet…

 Umudu bastırılmış, inancı yasaklanmış, sesi susturulmuş…  Ama hafızası dipdiri.

 Bu, Uygurların hikâyesi değil yalnızca.

 Bu, insanlığın suskun kaldığı bir yıkımın tanıklığıdır.  Ve o tanıklık şimdi… konuşuyor.

 İSTANBUL’DA POLİS KORKUSU – (0:30–1:30)

Yıl 2016

 Doğu Türkistan’dan yeni gelmiş bir hemşehrimle İstanbul sokaklarında yürüyorduk.

 Sohbetin ortasında birden fırladı, bir sokağa doğru koştu ve gözden kayboldu.

 Ne olduğunu anlayamadım.

 Dakikalar sonra geri döndü — elleri titriyordu, yüzü solgun.

 “Ne oldu?” dedim.

 Gözleri yaşla doluydu:

 “Görmedin mi? Karşıdan polis geliyordu.”  “Türk polisi,” dedim. “Korkacak ne var?”  Titreyen sesiyle cevapladı:

 “Özür dilerim… Türkiye’de olduğumu unuttum.

 Hayatım boyunca Çin polislerinden kaçtım.

 Polis demek, cezaevi demekti.

 Polis demek, gece baskını, işkence, iftira, hapis, kaybolmak demekti…”  Omuzlarındaki korkuyu taşıyan, sıradan bir Karakaş esnafıydı.

 Sadece namaz kıldığı için, çocuğunu Kur’an kursuna gönderdiği için, bir dul kadına yardım ettiği için 20 yıl ceza almış bir baba…

BABAMIN CENAZESİ – 1961

O an hafızamın kuytusunda gömülü bir yara yeniden kanadı.

 Yıl 1961

 İlkokul 4. sınıf öğrencisiyim. Annem yok. Babam cezaevinde.

 Bir gün komşular eşek arabasıyla babamı getirdiler.

 Bir deri bir kemik, konuşamıyor.

 Bir hafta sonra vefat etti.

 Kimse cenazeye gelemedi.

 Çünkü umudun katilleri herkesi sessizliğe mahkûm etmişti.

 Mezarlığa dört kişi yürüdük: Ben, kardeşim, ablam ve eniştem.

 Kadınlar ağlıyordu, erkekler gözyaşını içine gömüyordu.

 Ama hiçbiri yanımıza gelemedi.

 Çünkü orada gözyaşı bile suçtu.

 SAYİT MOLLA’NIN SONU – 1968

Yıl 1968

 Kültür Devrimi…

 Kitaplar yakılmış, mescitler domuz ahırına çevrilmiş, Kur’an’ın adı lanetle anılıyor.

 Sayit Molla… kırk yıl köyde imamlık yapan onurlu bir adam.

 Onu domuz bakıcısı yaptılar.

 Bir sabah intihar etti.

 Cebinden bir not çıktı:

 “Allah affetsin… Bu utançla yaşamaktansa, bu dünyadan utanarak gitmek daha iyidir…”

 Cenazesine kadınlar ağlayarak baktı.

 Erkekler sustu.

 Ama Çinli yönetici geldi.

 Cesedini oğluna taşıttı.

 “Kahrolsun Sayit Molla!” diye halka slogan attırdı.

 Ve ardından tehdit etti:

 “Cenazeye katılan herkes cezalandırılacak!”

Sayit imamın cesedini omuzunda taşıyan oğlu Abdullah,  mezarlığa doğru yürürken kimse ona eşlik edememişti.

Çünkü, umudun katilleri acımasızdı.

️YAZAR OLMA KARARIM – 1972

O an karar verdim.  Eğer bir yazar olsaydım…  Bu acıları yazardım.

 Bu suskunluğu bozardım.

 Ve 1972’de üniversiteler yeniden açıldığında edebiyat fakültesine girdim.  Çünkü kalem, susturulanların sesidir.

 BİTMEYEN ZULÜM – GÜNÜMÜZ

Çin zulmetmekten yorulmadı.

 Uygurlar acı çekmekten hiç kurtulamadı.

 2016’dan itibaren başlayan modern soykırımda 8 bin cami ve mescit yerle bir edildiği Birleşmiş Milletler kayıtlarına alındı.

 Milyonlarca insan toplama kamplarına kapatıldı.

 Sadece Çin değil, bazı Müslüman ülkeler de bu zulme sessiz kaldı.

 Kimileri Uygurları parayla Çin’e sattı.

 Kimileri iftira attı, tutukladı, susturdu.

 Ve Uygurlar hâlâ…

 Korku içinde doğuyor…  Korku içinde yaşıyor…  Korku içinde ölüyor.

 GELECEKTEKİ MÜZE

Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’da bir Çin işkence tarihi müzesi var.

 Bir gün, biz de Doğu Türkistan’da

 Çin zulmünün sergilendiği bir müze kuracağız.

 Çünkü Firavun’un zulmü de bitti.

 Çin’in zulmü de bitecek.

 Ve Uygurların acısı bir gün…

 Yerini özgür bir nefese bırakacak.

 Biz buna inanıyoruz.

 Çünkü adalet er geç gelir.  Ama gelir.

Eğer bu anlatı kalbine dokunduysa, bu videoyu paylaş.

 Uygurların sesi ol.

 Çünkü sustuğumuz her gün, bir halk daha sessizliğe gömülüyor.

Abone ol. Paylaş. Unutma.

“Acıyı yazmak, direniştir.”

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir