Çin, ekonomik araçlar ve medya işbirlikleriyle Türk basınında Uygur gerçeğini örtbas etmekte ve kendi propagandasını yaymaktadır.
Mehmet Emin Hazret
Türkiye, dünyada en büyük Uygur diasporasına ev sahipliği yapan ülkelerden biridir. İstanbul, Kayseri ve Ankara gibi şehirlerde binlerce Uygur mülteci ve aile yaşamaktadır. Ancak bu güçlü demografik varlığa rağmen, Türkiye’de Doğu Türkistan meselesi kamuoyunda güçlü bir etki yaratamamış, Uygur halkının sesi geniş kitlelere ulaşamamıştır.
Bu durum, Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırım politikalarını daha rahat bir şekilde sürdürmesine olanak sağlamıştır.
Çin, 21. yüzyılda Doğu Türkistan’da Uygur ve diğer yerli Müslüman halklara karşı sistematik soykırım suçu işlerken, aynı zamanda dış dünyayı sessizleştirmek için kapsamlı ve etkili diplomatik faaliyetler yürütmüştür.
Eylül 2016’da başlayan toplu tutuklamalar ve ceza kamplarındaki fiziksel ve manevi işkenceler, halen sessiz bir şekilde devam etmektedir.
Bu süreçte, yani 2016’dan itibaren Çin, Doğu Türkistan’ı ülkenin en büyük enerji üssü haline getirmek amacıyla dev bir projeyi de uygulamaya koymuştur.
Bugün Doğu Türkistan, petrol, doğalgaz, güneş ve rüzgar enerjisi gibi alanlarda sadece Çin’in değil, dünyanın da en büyük enerji merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Çin’in resmi kaynaklarına göre, Doğu Türkistan’dan aktarılan enerji, Çin’in toplam enerji ihtiyacının %34’ünü karşılamaktadır.
Çin, Doğu Türkistan’da yürüttüğü soykırımı “kalkınma” örtüsü ile gizlemekte ve bu süreçte dünya medyasından da destek bulmuştur.
Biz bu çalışmamızda, özellikle Çin’in Türk medyası üzerindeki etkilerini analiz edeceğiz.
Türk Medyasında Uygur Temalı İçerikler ve Manipülasyon Analizi
2017’den bu yana bazı Türk televizyon kanalları “Şinjiang” belgeselleri yayınlamaya devam ederken, bazı gazeteler de “Şinjiang Kalkınma Hikayesi” temalı içerikler üretmektedir. Örneğin:
Kültürel Gösteriler:
Uygur kültürüne ait dans ve müzik gösterileri, genellikle Han Çinlileri tarafından sergilenmekte ve gerçek Uygur sanatçıların yerine devlet destekli gruplar kullanılmaktadır.
Cami ve İbadet Görüntüleri:
Yayımlanan içeriklerde, camilerde ibadet eden Uygurların görüntüleri kullanılmaktadır. Ancak bu görüntülerin çoğu 2016 öncesine aittir ve günümüzdeki dini baskılar göz ardı edilmektedir.
Ekonomik Kalkınma Vurgusu:
Çin’in Doğu Türkistan bölgesindeki ekonomik kalkınma projeleri ön plana çıkarılmakta, insan hakları ihlallerinin üzeri örtülmektedir.
Bu gerçekler, Türk medyasında yayımlanan Uygur temalı içeriklerin büyük ölçüde Çin’in resmi propagandasını yansıttığını ve gerçekleri gizlediğini açıkça göstermektedir.
Çin’in Türk Medyasına Sağladığı Somut Avantajlar
Maddi Destekler ve Reklam Anlaşmaları:
Çin, özellikle son yıllarda Türkiye’deki medya kuruluşlarına doğrudan veya dolaylı yollarla maddi destek sağlamaktadır.
Örneğin, Çin Büyükelçiliği ve Çin merkezli şirketler (Huawei, BYD gibi), doğrudan Türk gazetelerine tam sayfa ilanlar vermektedir.
2021 yılında, Türkiye’deki muhafazakâr bir ana akım gazete, Çin Komünist Partisi’nin 100. yılı için özel ilan yayımlamıştır.
Ayrıca ülkenin önde gelen iki gazetesinde de Çin’in ekonomik başarılarını anlatan advertorial içerikler düzenli olarak yer bulmaktadır.
İçerik ve Program Ortaklıkları:
Çin’in resmi haber ajansı Xinhua ve CGTN gibi kuruluşlar, Türk medyasına bedelsiz haber ve belgesel içerikleri sunmaktadır.
Böylece kanallar düşük maliyetle içerik üretirken, Çin’in resmi söylemi yaygınlaştırılmaktadır.
Gazeteci ve Medya Yöneticilerine Davetler:
Çin, Türkiye’den gazetecileri ve medya yöneticilerini özel programlara davet
ederek, kontrollü geziler düzenlemekte ve pozitif içerik üretimi sağlamaktadır. Örneğin, Şanghay İşbirliği Örgütü Medya Forumu gibi etkinlikler aracılığıyla, gazetecilerle Çinli yetkililer arasında doğrudan ilişkiler kurulmaktadır.
Bedelsiz İçerik Servisi:
Çin kaynaklı makaleler, röportajlar ve başarı hikâyeleri Türk basınına ücretsiz sunulmakta, bazı haber siteleri bunları kaynak belirtmeden yayımlamaktadır.
Uzun Vadeli Medya Yatırımları:
CRI Türk ve CGTN Türk gibi doğrudan Çin destekli medya platformları kurulmuş ve Türkiye’de doğrudan Çin yanlısı yayınlar yapılmaya başlanmıştır.
Çin’in Avantajlarının Türk Medyasına Etkileri
Haber Dilinin Değişmesi: “Şinjiang” Kullanımı ve Terim Değişimi
Eskiden Türk medyasında “Doğu Türkistan” ifadesi kullanılırken, son yıllarda giderek daha fazla “Şinjiang” ifadesi tercih edilmektedir.
Bu değişim, coğrafyanın adını dönüştürerek, halkın zihninde “burası bağımsız bir Türk yurdu değil, Çin’in normal bir eyaleti” algısının oluşmasına hizmet etmektedir.
Özellikle biri sağcı, ikisi solcu olmak üzere üç önemli yayın kuruluşunda son iki yılda çıkan haberlerde neredeyse tamamen “Şinjiang” kullanımı yaygınlaşmıştır.
Etki: Kavramsal manipülasyon. Tarihi kimlik ve özgünlük yumuşatılarak, Çin’in anlatısı normalleştiriliyor.
Haber Yapısında Değişim: Eleştiri Yok, Güzelleme Var
Uygurların toplama kamplarına alınması, zorla çalıştırılması ve kültürel yok edilmesi gibi ağır insan hakları ihlalleri, ana akım Türk medyasında çok sınırlı bir şekilde yer almaktadır.
Bunun yerine, Çin lehine hazırlanan içeriklerde ekonomik kalkınma, kadınların eğitimi ve terörle mücadelede başarı gibi temalar öne çıkarılmaktadır.
Çin’in Doğu Türkistan’daki baskıları tamamen göz ardı edilmekte, yalnızca “gelişim”, “huzur”, “çok kültürlülük” gibi pozitif temalar sunulmaktadır.
Etki: Eleştirel bakış açısının bastırılması, tek taraflı anlatının hâkim olması.
Görsel Manipülasyon: Eski Cami ve Dansçı İmajları
Camilerde namaz kılan Uygurların gösterildiği videoların neredeyse tamamı 2016 öncesine aittir.
(2017 sonrası Çin’in 8000’den fazla camiyi yıktığı, BM raporlarıyla belgelenmiştir.)
Uygur dansları gösterilirken gerçek Uygurlar değil, devlet destekli Han Çinlileri veya “onaylı” azınlık dansçıları sahneye çıkarılmaktadır.
Bu şekilde izleyiciye, “Bakın özgürlük var, baskı yok” algısı oluşturulmaktadır.
Etki: Gerçek durumla sahte görüntüler arasındaki bilinçli algı boşluğu.
Çin Kaynaklı İçeriklerin Artışı
Türk haber sitelerinde doğrudan Xinhua kaynaklı haberlerin artışı dikkat çekmektedir. Örneğin: “Şinjiang’da tarım verimliliği %20 arttı” gibi ekonomi haberleri sıkça yayınlanmaktadır.
Çin’in Türkiye’deki yayın kuruluşlar CGTN Türk ve CRI Türk kaynaklı içerikler de ajanslar üzerinden dolaylı yollardan Türk medyasına aktarılmaktadır.
Etki: Çin kaynaklı başarı anlatılarının sorgusuz kabullenilmesi.
Batı Karşıtlığı Üzerinden Çin’i Aklamak
Türk medyasında sıkça şu tema işlenmektedir:
“Batı, Çin’in gelişmesini kıskanıyor. Uygur meselesi de Batı’nın Çin’i durdurmak için kullandığı bir bahanedir.”
Bu söylem özellikle sol, milliyetçi ve anti-emperyalist çizgideki yayınlarda yoğun şekilde görülmektedir.
Böylece Çin’in işlediği insan hakları suçları “Batı komplosu” argümanıyla görünmez hale getirilmektedir.
Etki: Gerçek ihlaller, siyasi propagandaya kurban edilmektedir. Kamuoyu tepkisi bastırılmaktadır.
Vaka Analizleri:
Örnek 1: Bir TV Kanalı – “Günümüzde Çin” Serisi (2024–2025)
İçerik:
Her gün Çin’in farklı bölgelerinden hayat kesitlerini gösteren kısa belgeseller yayımlandı.
Uygur Özerk Bölgesi’nden çok sayıda görüntü: çiftçilik yapan kadınlar, parkta oynayan çocuklar, folklorik dans gösterileri.
Manipülasyon Analizi:
Görünürde: Refah ve huzur içinde yaşayan topluluklar gösteriliyor.
Gerçekte: Gösterilenler çoğunlukla Han Çinlileri veya seçilmiş “model” azınlık bireylerdir.
Gerçek Uygur halkı ve yaşadığı baskılar gizlenmiştir. Dini hayat neredeyse hiç gösterilmemektedir.
Sonuç: Çin’in baskıcı rejimi “mutlu mozaik” sahneleriyle görünmez kılınmaktadır.
Örnek 2: “Uygur Kartı” Belgeseli (Temmuz 2024)
İçerik:
Batı’nın Uygur meselesini Çin’e karşı koz olarak kullandığını ve “yeniden eğitim merkezlerinin” terörle mücadele için olduğunu savunuyor.
Manipülasyon Analizi:
Görünürde: Batı’nın iki yüzlülüğünü eleştiren bir anlatı.
Gerçekte: Çin’in devlet görüşü doğrudan aktarılıyor; işkenceler, zorunlu çalıştırmalar yok sayılıyor.
Sonuç: Uluslararası raporlar hiçe sayılarak Çin’in pozisyonu savunuluyor.
Örnek 3: Türkiye’deki solcu bir gazete – “Sinciang’da Kültür Festivali” Haberi (Eylül 2024)
İçerik:
Farklı halkların barış içinde yaşadığı bir festival anlatılıyor.
Manipülasyon Analizi:
Görünürde: Kültürel çeşitlilik vurgusu.
Gerçekte: Çin devleti tarafından organize edilen vitrinsel etkinlikler, gerçek Uygur acılarını gizliyor.
Sonuç: Gerçek kimlik mücadelesi folklorik bir gösteriye indirgeniyor.
Örnek 4: Sağcı Bir Gazete – Çin Büyükelçisi Makalesi (Ocak 2025)
İçerik:
Çin’in “Şinjiang politikalarını” öven bir tam sayfa makale yayımlandı.
Manipülasyon Analizi:
Görünürde: Çin’in bakış açısının sunumu.
Gerçekte: İnsan hakları ihlallerine hiç değinilmiyor; bölgedeki baskılar görmezden geliniyor.
Sonuç: Tek taraflı propaganda “makale” formatında meşrulaştırılıyor.
Türk Medyasında İktidar ve Muhalefetin Çin Konusunda El Ele Gitmesinin Nedenleri
Türkiye’nin Çin’e Artan Ekonomik Bağımlılığı
Son yıllarda Türkiye ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamıştır:
Dış borçlar,
Döviz krizleri,
Yatırım daralmaları,
ABD ve AB ile yaşanan siyasi gerilimler…
Bu süreçte Çin, Türkiye için finansal destek sağlayabilecek en büyük alternatiflerden biri haline gelmiştir:
Swap anlaşmaları,
Altyapı ve enerji yatırımları,
Kuşak ve Yol Girişimi gibi lojistik projeler…
Bu nedenle hem iktidar hem muhalefet, Çin’i kızdırmaktan kaçınmaktadır. Çin’le iyi ilişkiler, Türkiye için stratejik ve ekonomik bir “can simidi” olarak görülmektedir.
Özet: Ekonomik mecburiyet, bağımsız politika izlemeyi zorlaştırmakta; “Çin’i eleştirmek zarar verir” korkusu doğurmaktadır.
Anti-Amerikancılık ve “Çin Dostu” Algısının Yükselmesi
Türkiye’de hem iktidar hem de muhalefet tabanında ABD karşıtlığı oldukça yüksektir (özellikle 2016 darbe girişiminden sonra).
Bu ortamda Çin, “ABD’ye direnen alternatif güç” olarak sempatik bir figüre dönüşmüştür.
Bazı muhalefet çevreleri (özellikle sol ve milliyetçi kanatlar), “Batı’nın Uygur propagandasına” karşı çıkmayı anti-emperyalist bir tavır olarak görmektedir. İktidar ise ABD ve Avrupa ile yaşadığı krizler nedeniyle Çin’le dostane görüntüyü sürdürmeye çalışmaktadır.
Özet: Çin’i eleştirmek, iç politikada “Batı’nın maşası” olmakla suçlanma korkusu yaratmaktadır.
Medya Ekonomisinin Çöküşü ve Çin Kaynaklarının Önemi
Türkiye’de medya sektörü 2018’den bu yana ekonomik darboğaz içindedir:
Reklam gelirleri düşmüş,
Gazete tirajları azalmış,
TV kanalları finansal sıkıntıya girmiştir.
Bu noktada Çin, reklam ve sponsorluklarla medya kuruluşlarına hayati bir gelir kaynağı sunmuştur.
Bu yüzden hem hükümete yakın hem de muhalif medya, Çin destekli reklam ve içerikleri kabul etmektedir.
Özellikle ekonomik olarak kırılgan kanallar için Çin iş birlikleri yaşamsal hale gelmiştir.
Özet: Maddi sıkıntılar medya etiğini ikinci plana itmiş, Çin’in çizdiği sınırların kabullenilmesi normalleşmiştir.
Çin’in “Yumuşak Güç” Stratejisinin Başarısı
Çin, doğrudan sert propaganda yerine, yumuşak güç stratejilerini uygulamaktadır:
Kültür,
Turizm,
Eğitim (Konfüçyüs Enstitüleri gibi).
Türkiye’de de Çin, doğrudan emir vermek yerine dolaylı ikna ve ortaklık teklifleriyle etkisini artırmıştır.
Bu “sert değil, yumuşak baskı” yöntemi, medyada gönüllü oto-sansüre yol açmıştır.
Özet: Çin sansür uygulamadan, ilişkiler ve ekonomik çıkarlar yoluyla medyayı kendine bağlamayı başarmıştır.
Uygurların Türkiye’deki “Kritik Güç” Statüsünün Zayıflaması
1990-2010 yılları arasında Türkiye’de Uygur meselesi güçlü bir kamuoyu desteğine sahipti.
Ancak son on yılda:
Türk medyasında Uygur meselesi görünürlük kaybetti,
Uygurların sesi kısıldı,
Bazı çevrelerde Uygur davası “ABD komplosu” olarak gösterilmeye başlandı.
Bu nedenle medyada “Uygurları savunmazsak bir şey kaybetmeyiz” algısı yerleşmiştir.
Özet: Uygur meselesinin stratejik önemi zayıflatılmış, Çin yanlısı pozisyon almak kolaylaştırılmıştır.
Büyük Resim:
Normalde her konuda çatışan iktidar ve muhalefet medyası, Çin ve Uygur meselesinde “ortak sessizlik” içinde hareket etmektedir. Bunun temel nedenleri:
Çin’in ekonomik desteğine duyulan ihtiyaç,
Çin’e karşı sert duruşun “Batı yanlısı” damgası yemeye neden olma korkusu,
Çin kaynaklı işbirliklerinin cazip gelir fırsatları yaratması,
Çin’in yumuşak güç stratejilerinin etkisi,
Uygur meselesinin toplumsal duyarlılık açısından zayıflatılmasıdır.
Sonuç olarak, görünürde düşman olan medya kampları bile, Uygur soykırımını gizleme konusunda fiilen işbirliği yapmaktadır.
Türkiye’deki Uygur Diasporasının Etkisizleştirilmesi ve Kamuoyunun Sessizliği
Türkiye’de Doğu Türkistan Davasının Sessizleştirilmesi
Sivil Toplum Kuruluşlarının Yetersiz Etkisi
Türkiye’de birkaç Uygur derneği ve platformu bulunmakla birlikte bu kurumlar:
Ciddi finansal zorluklar yaşamakta,
Medya erişiminde sınırlamalarla karşılaşmakta,
Siyasi destekten yoksun şekilde yalnız bırakılmaktadır.
Etkin uluslararası lobicilik yapabilecek kurumsal kapasite oluşturulamamıştır. Kitlesel kamuoyu oluşturma faaliyetleri ise genellikle küçük grupların sosyal medya çağrılarıyla sınırlı kalmaktadır.
Sonuç: Uygur diasporası Türkiye’de görünür olamamış ve etkili bir kamuoyu yaratamamıştır.
Siyasi Sahada Sınırlı Destek
Türkiye’de yalnızca birkaç cesur milletvekili ve az sayıda parti lideri (örneğin İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi üyeleri) Doğu Türkistan konusunu ısrarla gündemde tutmuştur.
Buna karşılık büyük partiler (hem iktidar hem ana muhalefet) ya tamamen sessiz kalmış ya da sembolik açıklamalarla yetinmiştir.
Çin ile ekonomik ve diplomatik ilişkilerin zarar görmemesi amacıyla büyük çaplı siyasi kampanyalar engellenmiştir.
Sonuç: Meclis düzeyinde ve kamuoyunda Uygurların sesi sistematik olarak bastırılmıştır.
Medyanın Görmezden Gelmesi
İstanbul’da Uygur kadınlarının “Ailem Nerede?” sloganlarıyla yıllardır Çin Konsolosluğu önünde sürdürdüğü protestolar, ana akım medyada neredeyse hiç yer bulmamıştır. Bu sessizlik, sadece hükümete yakın medya kuruluşlarında değil, muhalif medyada da görülmüştür.
Öte yandan aynı medya organları, Doğu Türkistan bölgesindeki dans gösterilerini, tarım projelerini ve “mutlu yaşam” sahnelerini büyük bir hevesle yayımlamıştır.
Sonuç: Gerçek insan hikâyeleri susturulmuş, sahte başarı hikâyeleri parlatılmıştır.
Türkiye’nin Uluslararası Konumunun Zayıflaması
Türkiye’deki sessizlik, uluslararası kamuoyunda da dikkat çekmiştir. Kanada, ABD, İngiltere, Hollanda ve Almanya gibi ülkelerde Uygur soykırımı parlamentolar tarafından tanınırken, Türkiye’den güçlü bir siyasi adım gelmemiştir.
Böylece, en fazla Uygur diasporasına ev sahipliği yapan Türkiye, en az diplomatik baskı uygulayan ülkelerden biri haline gelmiştir.
Sonuç: Türkiye, Doğu Türkistan davasında tarihi bir fırsatı kaybetmiş ve uluslararası vicdan hareketlerinde pasif bir konuma gerilemiştir.
Genel Değerlendirme
Türkiye’deki güçlü Uygur topluluğu, Çin’e karşı etkili bir dayanışma platformuna dönüştürülememiştir.
Bu boşluk, Çin’in medya propagandası ve ekonomik baskı stratejileriyle daha da derinleşmiştir.
Türk kamuoyu, gerçek trajedileri öğrenmek yerine “Şinjiang gelişiyor” hikâyeleriyle avutulmuştur.
Bu sessizlik, Çin’in Doğu Türkistan’daki kültürel soykırımını neredeyse hiçbir bedel ödemeden sürdürmesine imkan tanımıştır.
Sonuçlar ve Öneriler: Çin Propagandası ve Türk Medyasında Bilgi Güvenliği
Genel Sonuçlar
Çin, 2017’den sonra Doğu Türkistan’da sistematik demografik değişim, kültürel soykırım ve asimilasyon politikaları yürütmüştür.
Bu kötü imajı yumuşatmak için dünya genelinde, özellikle Türkiye’de yoğun bir medya propagandası başlatmıştır.
Türkiye’deki medya kuruluşları doğrudan ya da dolaylı olarak:
Çin’in maddi desteklerinden,
Reklam ve sponsorluklardan,
Hazır içerik servislerinden,
Gazetecilere yönelik bedava Çin gezilerinden,
Ortak medya projelerinden faydalanmaktadır.
Bu etkilerle Türk medyasında:
“Doğu Türkistan” yerine “Şinjiang” terimi kullanımı artmış,
Uygur soykırımı ve kültürel baskılar görünmez hale gelmiş,
Çin’in “kalkınma ve refah” anlatısı tekrarlanmış,
Uygur kültürü folklorik bir vitrin malzemesine indirgenmiştir.
Sonuç: Çin lehine tek taraflı bir anlatı egemen olmuş, Türk halkının doğru bilgiye erişimi kısıtlanmıştır.
Riskler
Kamuoyunun yanıltılması,
Bağımsız gazeteciliğin zayıflaması,
Türkiye’nin stratejik reflekslerinin körelmesi, Medyada etik standartların aşınması.
Öneriler
Medya Şeffaflık Yasaları: Yabancı finansal destekler açıkça beyan edilmelidir. Gazetecilik Bağımsızlığının Güçlendirilmesi: Manipülatif içerik tespitine yönelik eğitimler verilmelidir.
Kamuoyu Bilinçlendirme Kampanyaları: Gerçek hikâyeler geniş kitlelere ulaştırılmalıdır.
Uygur Diasporasına Destek: Uygurların tanıklıkları görünür hale getirilmelidir. Akademik ve Hukuki İzleme Mekanizmaları: Çin’in medya etkisi bağımsız raporlarla izlenmelidir.
Sonuç Manifestosu:
“Gerçek, sansürlenemez.”
Türkiye’de medya özgürlüğü, yalnızca her türlü dış baskı ve manipülasyon açığa çıkarılarak korunabilir.
Uygurların sesi susturulsa da gerçekler er ya da geç halkın vicdanına ulaşacaktır.
İlk yorum yapan siz olun