İlk kez Asya’da düzenlenen Uluslararası İnsan Hakları Konferansı “Oslo Özgürlük Formu” Taipei’de gerçekleştirildi ve Çin meselesi odak noktalarından biri oldu. Amerikalı bir gazeteci olan Megha Rajagopalan (李香梅) konuk konuşmacı olarak davet edildi. O, altı yıl boyunca Çin’de BuzzFeed ve Reuters muhabiri olarak çalışmıştı ve Doğu Türkistan’daki “yeniden eğitim kampları”nı ilk ortaya çıkaran yabancı basın yayıncılarından biriydi. Ancak, ilgili raporu yayınlandıktan sonra, Pekin tarafından vizesini yenilemeyi reddetme yoluyla Çin’den ayrılmaya zorlandı. DW’ye verdiği röportajda, Megha Rajagopalan son yıllarda Doğu Türkistan ve Çin’de gerçekleşen dramatik değişiklikleri kişisel deneyimle analiz etti.
DW muhabiri: Doğu Türkistan‘la ilgilenmeye başlamanız için size ilham veren şey nedir? Neden dünyanın bu yerin durumundan haberdar olması gerekiyor?
Megha Rajagopalan: Ben Doğu Türkistan’a sürekli ilgi duydum. Öğrenciyken bile oraya seyahate gitmiştim. Orasının güzelliği ve eşsiz tarzı beni şaşırtmıştı. Reuters’da çalıştığım zamanlarda da Doğu Türkistan’la ilgili haberler yayımlıyordum. Daha sonra 2017 yılının başında BuzzFeed’e geçtiğimde, Doğu Türkistan’daki durumun aşırı derecede kötüye gittiğini duymaya başladım. Bu nedenle uzun bir rapor yazmak istedim. O zamanlar Doğu Türkistan’ın durumunu kaleme alanlar yok denecek kadar azdı. Daha sonra izleme teknolojisine odaklanmaya karar verdim ve ilk raporumun ana çerçevesi haline geldi.
Doğu Türkistan durumunun kötüleşmesi çok belirgindi. Yerel bölgeye giderseniz, her yerde polis ve kontrol noktaları göreceksiniz. Kamera ve yüz tanıma sistemi devriye istasyonları ve hatta anaokullarına kadar yaygınlaşmıştır. Bunlar raporumun iki ana bölümünü oluşturuyor: geniş çaplı gözetim ve yüz tanıma sistemleri. Gözetim ile ilgili olarak, önemli olan şu ki, Çin’in, bu teknolojileri kullanmakta olan tek devlet olmadığını düşünüyorum. Başka birçok hükümet de gözetim teknolojilerini satın almaktadır. Belirli bir derecede farkına varılabilir ki eğer hükümetler gözetim teknolojilerini aşırı derecede kullanırsa devlet, Doğu Türkistan’la aynı duruma düşmekle sonuçlanır. “Yeniden eğitim kampları” ile ilgili olarak, şu anda milyonlarca kişi hapsedilmiştir ki bu, çok büyük bir rakamdır. Bu, dünyanın en ciddi insanlık krizlerinden biridir ve dünya buna dikkat etmelidir.
Uygurlar, evinde bile İslami bir yaşam tarzı izlemekten men edilmişler. Hükümet, onların kültürel ve dini alışkanlıklarını kökünden değiştirmenin peşinde ve bu çaplı büyük bir operasyon şimdiye kadar hiç görülmemiştir. Çin’in insan hakları ihlalleri yeni ortaya çıkmış bir durum değil, ama bugünkü Çin hükümeti, böylesine büyük ölçekli bir operasyonu yürütmesi için yeterli tabana sahiptir, ki bu da iktidardakilerin doğası ve uluslararası toplumun sessizliğinin nedenini tam anlamıyla açıklıyor.
DW muhabiri: Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in göreve gelmesinden sonra Çin’in basın özgürlüğündeki değişim nedir?
Megha Rajagopalan: Hu Jintao’nun iktidardayken ya da daha önceki dönemlerde bilgiler kontrollerden geçirilmesine rağmen, Çin yerel medyalarının haber verebileceği içerik alanları yine de görece genişti. Bazı gazeteler farklı türde araştırma raporları bile yayınlayabilirdi. Ama bugün, çoğu Çinli gazeteci size bu alanların oldukça daraldığını söylerler. Çin’de iyi gazetecilerin artık geçmişte olduğu gibi haberler yayımlayamayışları talihsiz bir durum.
Yabancı muhabirler olarak, biz beş altı yıldan beri durumun gerçekten bozulmaya devam ettiğini görmekteyiz. Örneğin, hükmet tarafından muhabirlerin vizelerini uzatmanın reddedilmesi, belli bir sayıdaki muhabirin mecburen Çin’den ayrılmasına neden oldu. Tabii ki bu bizim meslektekilere gittikçe büyüyen baskı oluşturdu. Muhabirler ziyaret ettiği birçok yerde önceleri müdahaleye uğramazlardı, ama bugün giderseniz, polisler otelde sizi muhakkak beklemiş olur. Bunların hepsi röportajları engellemek içindir. Özellikle belirtmek istediğim diğer noktaysa, haber kaynaklarına olan baskılar gittikçe büyüyor. Bunlar, muhabirin Çin’de iyi haberleri yapabilmesi için hiç de iyi değildir, çünkü biz haber kaynaklarımızın korunmasından emin olmalıyız. Haber kaynakları sadece medyayla görüştüğü için kötülüklere uğrayabilir, böyle bir durumda iyi haberler işleyebilmemiz daha da zorlaşır.
DW muhabiri: Çin’de ziyaret ederken ve materyal toplarken hangi zorluklarla karşılaştınız?
Megha Rajagopalan: Örnek verirsem, geçmişte bilim adamlarını bulup yorumlarını almak nispeten kolaydı. Ama günümüzde onlar konuştuklarında son derece ihtiyatlı olurlar. Resmi danışman olan bir bilim adamıyla bir dizi politik meseleler hakkında mütalaa ettik, çok iyi ve çok uyumlu bir diyalog oldu, çünkü onun herhangi yorumunu kullanmayacaktım. Onun üzerine tekrar görüşme imkanının olup olmadığını sordum. O şöyle yanıt verdi: “Size bir kartvizit vermeme izin yok, ancak WeChat’le irtibat sağlayabiliriz”. Danışmanlara konulan kural olarak yabancılara kartvizit vermesinin yasak olduğunu belirtti. Yaklaşık 2013’ten itibaren, bu tür insanların hiçbiri sizinle konuşmak istemiyorlar. Çünkü yabancı muhabirlerle konuşmak onlar için iyi sonuç vermez. Bu da başkalarının ağzından laf alma çabalarımızı daha da zorlaştırıyor. Yabancı medya haberleri Çin’de geniş yayılamaz. Üstelik hükümet ve resmi medyalar sürekli olarak halkını yabancı medya korkusuyla aşılıyorlar. Tüm bunlar işimizi daha da zorlaştırmaktadır
DW muhabiri: Size göre, dışarıdaki bir muhabirin Doğu Türkistan’daki durumları devamlı anlatabilmesi için yine ne tür yöntemler uygulanabilir?
Megha Rajagopalan: Doğu Türkistan’daki problem, polisin her yerde olmasıdır, dolaysıyla orada ziyaret gerçekleşmek de epeyce zordur. Yerel alanda giriş ve çıkış konusunda herhangi bir kısıtlama bulunmamakta ve birçok gazeteci farklı yöntemle bu krizi anlatıyorlar. Şansımıza, bizde orasına ait birçok uydu görüntüleri var. Çarpıcı raporların pek çoğunda onlar bir giriş kapısı olarak kullanıldılar. Diğer yollar ise iş ilanları ve hükümet alımı verileridir. Son olarak yurtdışındakiler. Onları da Doğu Türkistan hakkında konuşturmak kolay değildir. Çünkü aileleri oradan ayrılamamışlardır. Fakat yurtdışındaki birçok kişi yine de muhabirlerin ziyaretini kabul etmek için cesaret gösterebiliyorlar.
DW muhabiri: Siz sürekli Çin’in insan hakları konularıyla ilgilenip haber yayımlıyorsunuz. Çin’in günümüzdeki insan hakları durumu nasıl değerlendiriliyor?
Megha Rajagopalan: Xi Jinping’in göreve gelmesinden bu yana avukatların, sivil toplumların ve gazetecilerin bulunduğu ortamlarının kötüleştiği artık bir sır değildir. Daha önceleri nispeten özgürce konuşabilen bazı haber kaynakları, tutuklanmadıysalar bile, hepsinin de hükümet tarafından baskıya uğramış olduğu ve eskisi gibi konuşmamaya emredildiği açık hissedilir. Sivil toplumlar bakımından, sivil toplum kuruluşları yasasına getirilen değişiklikler bazı grupları Çin’den ayrılmaya zorlamıştır: örneğin, Amerikan Barolar Birliği.
Şu anda bulunduğumuz Çin’de, “hassas konular” olarak adlandırmaların kapsama alanı eşi benzeri görülmemiş biçimde çok geniştir ve her alanda yeterince belirgindir. Ayrıca, bilgilerin kontrolden geçirilmeleri bile eskisinden de daha kötüye gitti. Google ve Facebook engellendikten sonra, insanlar artık sadece Çinli şirketler tarafından üretilen ağ servislerini kullanıyor. Birkaç yıl önce bana sorsalar, durumun devamlılığının imkânsız olduğunu söylerdim. Ama bugün artık öyle düşünmüyorum, bu muhtemelen geleceğin genel yönüdür.
DW Muhabiri: Çin’deki durum Hong Kong’u de etkiliyor. Son zamanlarda “Financial Times” muhabirinin vizesinin uzatılması Hong Kong hükümeti tarafından reddedildi. Durumun Hong Kong basın özgürlüğünü etkileyeceğini düşünüyor musunuz?
Megha Rajagopalan: Gazeteciler hükümete karşı bir şey yaktıkları için vizeleri reddediliyor. Bu iyi bir işaret değil. Bu, Hong Kong’daki bilgi özgürlüğüne zararlıdır ve belki Hong Kong’da yaşayan tüm gazeteciler için de gerçek bir uyarıdır.
DW muhabiri: Gazeteciler Çin hakkındaki haberleri doğru bir şekilde küresel okuyuculara duyurabilmesi için size göre en önemli beceri ve bilgi nedir?
Megha Rajagopalan: Empati kurmak ve haber kaynaklarına duyarlı davranmak, pek çok durumlarda hayli önemlidir. Çünkü röportaj yapılan kişi risk alarak sizinle konuşur, özellikle insan hakları konuşulduğunda. Onlar ailelerini, işlerini ve hatta kendi kişisel özgürlüklerini kaybedebilir. Son derece duyarlı davranmalısınız, en üst düzeyde saygı gösterilmeli ve onların korunmasını garantiye alınmalıdır. Bu gerçek bir sorumluluktur.
Röportajcı: Li Wei, Yang William (Taipei’den)
Kaynak: DW Chinese 14 Kasım 2018 Tercüman: İzgü
İlk yorum yapan siz olun