Çin hükümeti, Doğu Türkistan’da yaşayan Türk Müslümanlarına yönelik kitlesel, sistematik bir insan hakları ihlalleri kampanyası yürütüyor.
“İdeolojik Virüsleri Temizlemek: Çin’in Uygur Bölgesinde Yaşayan Müslümanlara Yönelik Baskı Kampanyası” başlığını taşıyan 117 sayfalık raporda Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistan’daki Türk Müslümanlara yönelik uygulanan kitlesel keyfi gözaltılar, işkence, kötü muamele ve gündelik yaşam üzerinde giderek artan ölçüde yaygınlaşan, sistematik kontrole ilişkin yeni kanıtlar. Tüm bölgede, 13 milyon Türki Müslüman nüfus; insan haklarına aykırı olarak, zorunlu siyasi beyin yıkama, toplu cezalandırmaya, seyahat ve iletişim özgürlüklerinin kısıtlanmasına, din özgürlüğünün üzerindeki kısıtlamaların artırılmasına, kitlesel takip ve gözetlemeye maruz bırakılıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Çin Direktörü Sophie Richardson, “Çin hükümeti, Doğu Türkistan’da insan haklarını on yıllardır görülmemiş bir ölçekte ihlal ediyor” dedi. Richardson, “Doğu Türkistan’daki baskı kampanyası, Birleşmiş Milletler’in ve ilgili devletlerin gücü giderek artan Çin’e, bu ihlalleri durdurması için yaptırımlar uygulayıp uygulamayacaklarını gösterecek kilit önemde bir sınavdır,” şeklinde konuştu.
Rapor esas olarak eskiden Uygur Bölgesi’nde yaşamış 58 kişi ile yapılan mülakatlara dayanıyor. Görüşülenlerden beşi daha önce şahsen gözaltına alınmış, 38’i ise gözaltında bulunan kişilerin yakınları. Görüşülenlerden 19’u ise son bir buçuk sene içinde Sincan’dan ayrılmış kişiler.
Çin hükümetinin “Şiddetli Aşırılığa Darbe Vur” kampanyası Doğu Türkistan’da 2014 senesinde başladı. Uygulanan baskının seviyesi Komünist Partisi Sekreteri Chen Quango’nun Tibet Özerk Bölgesi’nden gelerek Uygur Özerk Bölgesinin’ın liderliğini üstlenmesiyle, 2016 yılının sonlarında büyük ölçüde arttı.
O zamandan beri yetkililer, kitlesel keyfi gözaltı uygulamalarına hız verdiler. İnsanlar, resmi kurumlardan sayılan tutukevleri, cezaevleri ve siyasi eğitim kamplarında tutuluyor. Tutukevlerinin ve cezaevlerinin her ikisi de resmi kurumlar olmakla birlikte, cezaevlerinin yanı sıra Çin yasalarına göre hiçbir temeli olmayan siyasi eğitim kamplarında da zorla tutuluyor. Güvenilir tahminler bu kamplarda tutulan insan sayısının milyonu aştığı yönünde. Bu kamplarda Türki Müslümanları zorla Mandarin Çincesi öğrenmeye Komünist Parti’yi öven şarkılar söylemeye ve öncelikli olarak Türki Müslümanlara uygulanan kuralları ezberlemeye zorlanıyorlar. Direnenler veya “öğrenemeyenler” cezalandırılıyor.
Siyasi eğitim kamplarındaki tutuklular herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın- suçlamasız ve yargısız – hapsediliyor, avukatlara ve aileye erişmelerine imkan tanınmıyor. Bu kamplarda; yabancı ülkelerle, özellikle de “26 hassas ülkeden” (Türkiye de dahi -Tercüman) oluşan listede yer alan ülkelerle bağlantıları olduğu için ve WhatsApp gibi yabancı iletişim araçlarını kullandıkları için, ayrıca kimliklerini ve dinlerini barışçıl bir şekilde ifade ettikleri için tutuluyorlar ki bunların hiçbiri suç değil.
Siyasi eğitim kamplarında aylarca kalmış bir adam İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne şunları anlattı: “Yetkililere avukat tutabilir miyim diye sordum; bana ‘Hayır, çünkü senin hakkında bir suçlama yok. Kendini herhangi bir suça karşı savunmak zorunda değilsin. Burada siyasi eğitim kampındasın. Burada tek yapman gerekeni çalışmaktır’ dediler.”
Bu tutuklama merkezlerinin dışında ise, Doğu Türkistan’daki Çinli yetkililer Türki Müslümanları kişisel yaşamlarına yönelik öyle sıra dışı kısıtlamalara tabi tutuyorlar ki, onların yaşamları da birçok açıdan, gözaltında tutulanlara göre çok da farklı değil. İdari önlemler, kontrol noktaları ve kimlik kontrollerinden oluşan bir dizi uygulamayla insanların seyahat özgürlükleri keyfi biçimde kısıtlanıyor. İnsanlar, sürekli ve ısrarlı bir siyasi beyin yıkamaya maruz bırakılıyor. Sürekli bayrak çekme törenlerine, siyasi veya ihbar alma toplantılarına ve Mandarince “gece okulları”na katılmaya zorlanıyorlar. Yetkililer, dini vecibeler üzerine getirdikleri, daha önce emsali görülmemiş kontrollerle, İslam dinini etkili bir biçimde yasaklamış durumdalar.
Yetkililer ayrıca Doğu Türkistan’daki insanları yaygın ve sürekli bir takip ve gözetim altında tutuyorlar. Yetkililer, komşuları birbirlerini gözetmeye hakkında muhbirlik yapmaya teşvik ediyorlar. QR kodları, biometrik veriler, yapay zekâ, telefon casus yazılımları ve büyük veri tabanlarından yararlanan yüksek teknolojik kitlesel takip ve gözetim sistemlerini kullanıyorlar. Üstelik bir milyonun üzerinde memur ve polis görevlisini insanları takip etmeleri için harekete geçirdiler. İnsanların evlerine, onlarla birlikte sürekli olarak yaşayan gözetim memurları yerleştirmek gibi özel yaşama müdahale eden programlar da bu çabaların arasında yer alıyor.
Kampanya aileleri de böldü. Bazı aile bireyleri Doğu Türkistan’da iken, diğerleri sınır geçişlerinin ve pasaport kontrollerinin aniden sıkılaştırılması nedeniyle, yurt dışında kaldılar. Hatta çocuklar, ebeveynleri olmaksızın başka ülkelerde kalmış durumdalar. Hükümet, Türk Müslümanlarının yurtdışındaki akrabalarıyla bağlantı kurmasını engelliyor. Hükümet, ayrıca ülke dışında yaşayan bazı etnik Uygurları ve Kazakları yurtdışındaki yaşamları ile ilgili ayrıntılı kişisel bilgileri göndermeye zorlarken bazılarının Çin’e geri dönmesi için baskı uyguluyor.
Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Komitesi (CERD) Ağustos ortasında Çin’deki durumu gözden geçirdi ve Doğu Türkistan’ı “hiçbir hak bulunmayan bölge” ilan etti. Çin heyeti bölgenin bu şekilde tanımlanmasına ve siyasi eğitim kamplarının betimlenme şekline itiraz ederek, bu kampların “mesleki eğitim merkezleri” olduğu yalanını söyledi .
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, Çin Kısmen hâlde Birleşmiş Milletler sistemindeki nüfuza güvenerek, Doğu Türkistan’a yönelik taciz kampanyası ile bağlantılı önemli bir siyasi bedel ödemeyeceğinden emin görünüyor. Doğu Türkistan’da ağır hak ihlalleri yapıldığını gösteren inkâr edilmesi imkânsız kanıtlar karşısında, yabancı hükümetler iş birliğiyle ve kendi başlarına bir dizi eylemler gerçekleştirmelidir. Aynı zamanda BM İnsan Hakları Konseyi’nde ortak eylemler yürütmeli, Doğu Türkistan’daki hak ihlallerine ilişkin kanıtları toplayıp değerlendirmek için bir koalisyon kurmaları ve Parti Sekreteri Chen Quanguo’ya ve sorumlu diğer üst düzey yetkililere hedeflenmiş etkili yaptırımlar uygulanmalıdır.
Richardson, “Sevdiklerinden haber alamayan, bölünmüş ailelerin dramı, Pekin’in Türk Müslümanlarının ‘mutlu’ ve ‘minnettar’ olduğu iddiasının tam tersidir. Bu hak ihlallerinin durdurulması için acilen baskı uygulanmazsa, Bu Pekin’i daha da cesaretlenmesine neden olacaktır.” dedi.
Anlatılardan kesitler:
Görüşülen kişilerin güvenliği için isimleri ve kimliklerinin saptanmasına neden olabilecek detaylar gizlenmiştir. Tutukluların isimlerinin tamamı takma isimlerdir.
Siyasi Eğitim Kampları Hakkında:
“Kimse yerinden kıpırdayamıyor çünkü sizi video kameralarıyla sürekli izliyorlar ve bir süre sonra hoparlörden gelen bir ses size birkaç dakika dinlenebileceğinizi söylüyor. bu ses yine hareketlerimizin sona erdirmemizi de emrediyor… Biz her zaman her yerde izleniyorduk hatta tuvalette bile. Siyasi eğitim kampında sürekli olarak stres altındaydık.”
– Siyasi eğitim kamplarında aylarca kalmış Rüstem, Mayıs 2018
“Onların uygulamalarına direndim… Beni tek kişi bir tecrit hücresine kapattılar … 2×2 metre büyüklüğünde bir alanda aç ve susuz, ellerim arkamdan kelepçeli, 24 saat boyunca, uyumadan ayakta beklemek zorundaydım.”
–Siyasi eğitim kampının eski mahkumlarından Nur, Mart 2018
Doğu Türkistan’da Günlük Yaşamın Kontrolü:
“Toplam beş görevli sırayla beni evimde izlediler. Beni izlemiş olduklarını belgelemeleri de gerekiyordu… Fotoğraflarda benimle birlikte siyasi propaganda okudukları, onlara gece kalmaları için yatak hazırladığım ya da bir kanepede uzandıkları görülüyor.”
–2017 yılında Doğu Türkistan’dan ayrılmış bir kadın olan Aynur, Mayıs 2018
“2017’nin başından beri görevliler beni haftada iki kez ziyaret ettiler. Bazıları gece yatıya bile kaldı. Yetkililer önceden gelip, bir liste hazırlalar ve herkese yeni ‘akrabalar’ atarlar. (Resmi makamlar tarafından atanmış “akrabalar”) çocuklarımla, torunlarımla konuştular, fotoğraflar çektiler, masada oturdu ve “kocan nerede, ne yapıyor” gibi sorular sordular. Çok korkmuştum ve sürekli olarak torunlarımla meşgul oluyormuşum gibi yaptım. Eğer konuşursam kocamın yurtdışına gittiğini ağzımdan kaçırırım diye korktum. Dolayısıyla sustum.”
–Doğu Türkistan’dan 2017 yılında ayrılmış ve oğlu bir siyasi eğitim kampında tutulan, 52 yaşındaki Aynagül.
“Şiddetli Darbe İndir” Kampanyasının Uluslararası Etkileri:
“Önce belde polisi aradı, sonra da daha üst düzey polis bürosu aradı. Numaralarını gizlemişlerdi, nereden aradıklarını göstermiyorlardı… Polis bana ‘eğer sen kendin gelmezsen, biz gelip seni alırız,’ dedi.”
— Çin’in dışında yaşayan ve karısı bir siyasi eğitim kampında tutulan, 44 yaşındaki Destan, Mayıs 2018.
“Yurt dışında olsan bile seni ‘idare edebileceğini’ gösteren bir sinyal veriyorlar… Korkuyorum. Bir terör örgütüne veya Çin’e karşı herhangi bir örgüte katılmadım. Hiçbir gösteriye katılmadım. Hiç Doğu Türkistan bayrağı taşımadım. Çin’de sabıka kaydım yok. Neden bana böyle şeyler yapıyorlar ki?”
–Çin dışında yaşayan ve kız kardeşi bir siyasi eğitim kampında tutulan 37 yaşındaki Murat, Haziran 2018
Kaynak: İnsan Hakları İzleme Örgürü Websitesi
https://www.hrw.org/news/2018/09/09/china-massive-crackdown-muslim-region
İlk yorum yapan siz olun