Başka ülkeler neyse de, Türkiye başta olmak üzere İslâm âleminin gündeminde böyle bir mesele olmaması hakikaten garip. Bir milyon Müslümanın Çin zulmü altında olduğunu, ‘yabancı’ gazetelerden öğreniyoruz. Bazı sivil toplum kuruluşları orada yaşanan sıkıntıları gündeme taşımaya çalışıyorlar, ama açıklamaları ‘yerli ve millî’ medyada pek yer alamıyor. Bu durum normal midir?
Dünyanın dört bir yanında yaşayan Uygurlar, uluslar arası topluma çağrı yaparak konuyla ilgili bilgi vermesi için Çin’e baskı uygulamasını istemiş. Gelen haberlere göre Batı Sincan bölgesinde kontrolu sıkılaştıran Çin hükümeti, bunu ‘dini aşırıcılıkla mücadele kampanyası’ olarak sunmaya çalışıyor.
Amerika’nın Sesi’ne konuşan ve Türkiye’de mülteci olduğu ifade edilen bir Uygur şöyle demiş: “Oğlumu, evini ziyarete gelirken, Urumçi havaalanında, devlete karşı komplo kurmak suçlamasıyla tutukladılar. Masum oğlumu Urumçi’de 13 yıl hapse mahkûm ettiler. Bana suçunun hükümeti devirmeye teşebbüs olduğunu söylediler.”
Şu anda Türkiye’de yaşayan başka bir Uygur mülteciyse, kızının nasıl kaybolduğunu ağlayarak anlatırken şöyle konuşmuş: “Bana sadece hapiste olduğu söylendi. Nerede olduğunu veya ne kadar ceza aldığını bile bilmiyorum. Ondan haber almayalı 16 ay oldu.”
Uygur diasporası, iletişim üzerindeki sıkı hükümet kontrolü dolayısıyla, Doğu Türkistan (Sincan) bölgesinde yaşayan ve tutuklu olmayan yakınlarına bile ulaşamadıklarını söylemişler. Ailesi hakkında bilgi almaya çalışan bir başkası da şöyle demiş: “Babam masum ve ben de hiçbir suç işlemedim. Bu apaçık insan hakları ihlâli. Özgürlüğümüz ve şerefimiz olmadan yaşıyoruz. Babamın benim yüzümden acı çekmesi bende büyük travma yaptı.” (www.amerikaninsesi.com, 5 Ekim 2018)
Çin’in Sincan bölgesindeki zorlukları, değişik tarihlerde raporlar açıklayan uluslar arası insan hakları kuruluşları da ilân ediyor. Nedense bu mesele Türkiye’de yeterince gündeme gelmiyor. Acaba bunun özel bir sebebi var mı?
İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aydın’ın karşılaştığı bir uygulama da ayrıca dikkat çekici. Prof. Dr. Aydın’ın 3 Eylül’de yazdığı twit mesajı şöyleydi: “Eşim Çin vatandaşı. 2014-2015 yıllarında Çin Minzu Üniversitesi’nde çalışırken Çin ve Türkiye yasalarına göre evlendik. Çin vatandaşı olan eşim 9 Nisan tarihinde annesinin rahatsızlığı sebebi ile Urumçi’ye 1 haftalığına gitti. Ancak Çin makamları eşimin dönüşüne izin vermedi. Hakkında yurt dışı yasağı konuldu. Evlilik belgelerini ve eşimin Türkiye’deki çalışma belgelerini Çin Büyükelçiliği’ne onaylatarak gönderdim. Yine de bir sonuç alamadım. Buradan devlet yetkililerine sesleniyorum. Lütfen yardım etsinler.” (@proferhanaydin)
Sanal âlemden takip edebildiğimiz kadarıyla bu mesaj sonrası bazı adımlar atılmış olsa aradan bir ay geçtiği halde (6 Ekim 2018) problemin çözüldüğüne dair bir haber duyulmadı. Bu hadise, Sincan’da yaşanan sıkıntıları anlamak için dikkat çekici bir örnek olsa gerek.
Çin’de, Sincan’da, Doğu Türkistan’da yaşanan sıkıntıların sona ermesi için dünya üzerindeki bütün insanları, insaniyeti harekete geçirmek gerekir. Türkiye ve İslâm âlemi elinden geleni yapmalı. Hem de bir gün dahi beklemeden …
Faruk ÇAKIR Yeni Asya
İlk yorum yapan siz olun