Doğu Türkistan’da soykırıma devam eden Çin, Uygurları ve kültürlerini ortadan kaldırmaya yönelik sindirme politikalarını sürdürüyor. Bunun bir parçası olarak, son zamanlarda Uygur kültürünü yansıtan yüzlerce köyün adını değiştirdi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından Norveç merkezli Uygur Help derneği ile ortaklaşa 18 Haziran 2024 tarihinde yayınlanan bir rapora göre, 2009 ve 2023 yılları arasında Çin Ulusal İstatistik Bürosu tarafından listelenen Doğu Türkistan’daki 25.000 köyün isimlerinin bir karşılaştırması yapıldı ve Uygur tarihi ve kültürünü yansıtan çok sayıda köy adlarının değiştirildiğinin farkına varıldı.
Yer Adlarının Değiştirilmesi
Rapora göre, Doğu Türkistan’daki yaklaşık 630 köyün adı, 2017 ile 2019 yılları arasında Uygurların tarihi, kültürü ve İslam’a yönelik çağrışımlardan kaçınmak için değiştirildi. Çin’in bu uygulamasıyla ilgili Norveç’te yaşayan Uygur dilbilimci ve Uygur Help’in kurucusu Abduveli Ayup, Çin hükümetinin “insanların tarihi hafızasını silmek istediğini, çünkü bu isimlerin insanlara kim olduklarını hatırlattığını” söyledi.
Yer ve sokak isimleri, görünüşte günlük yaşamın apolitik bir parçası olsa da, aslında genellikle devlet tarafından siyasi amaçlar için kullanılabilir ve otoriter devletler bu durumlarda genellikle siyaseti ön plana çıkarır. Örneğin Çin, sokak ve yer isimlerini “ulusal birliği ve sosyalist modernleşmenin kurulmasını” destekleyen isimlerle sınırlayan ve “egemenliğe ya da ulusal onura zarar veren” isimleri yasaklayan ulusal bir yasa çıkarmıştır.
Nicel analiz ve tarihsel veriler, Çin merkezi hükümetinin Çin genelinde en çok etnik azınlıkların yaşadığı bölgelerin yer ve sokak isimlerin değiştirilmesiyle daha çok ilgilendiğini ortaya koymaktadır. Bu sonuçlar Pekin’in coğrafi isimlendirmeyi ulusal birliğin önemli bir destekçisi olarak gördüğünü göstermektedir.
Rapora göre, Doğu Türkistan’da geleneksel bir Uygur telli çalgısı olan “dutar” veya kültürel ve dinsel bir anlam taşıyan “mezar” gibi kelimeler köy isimlerinden çıkarılmış ve yerine “mutluluk”, “birlik” ve “uyum” gibi ÇKP’nin propaganda söylemlerinde sıkça rastlanan kelimeler getirilmiştir. Doğu Türkistan köylerinin isimlerinde yapılan değişiklikler arasında, “hoca” ve “hanika” (dergâh) gibi İslami eğitimin kalıntıları olan terimler veya şamanızım döneminden kalmış “bakşı” gibi terimler de dahil olmak üzere tarihsel ve kültürel ifadelerin kaldırılması da yer alıyor. Uygur tarihine veya tarihî şahıslara yapılan atıflar da kaldırılmış ve saray anlamına gelen “orda”, siyasi veya onursal unvanlar olan “sultan” ve “beg” gibi kelimeler de değiştirilmiştir.
Çin’in Kültür Hafızayı Yeniden İnşa Etme Çabaları
Avusturalya La Trobe Üniversitesi’nde Çin’in etnik politikası konusunda uzman olan James Leibold, isim değişikliklerinin Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 2016 Merkezi Dini Çalışma Konferansı’nda yaptığı “Dinlerin Çinlileştirilmesi” çağrısına doğrudan bir yanıt olduğunu söyledi. “Bu durum ÇKP yetkililerini sadece HRW raporunda vurgulanan yer isimlerini değil, aynı zamanda camileri, mezarlıkları, türbeleri, Doğu Türkistan ve Çin’in diğer bölgelerindeki kutsal mekanları da ‘değiştirmek’ için harekete geçirdi” diyen Leibold, “Bu kültürel tasfiye süreci aynı zamanda, milyonlarca Uygur ve başka azınlıkların Doğu Türkistan’daki yeniden eğitim kamplarında yargısız bir şekilde hapsedilmesiyle sonuçlanan, dini aşırılık ve terörizme yönelik daha geniş bir baskının bir parçasıydı” ifadelerini kullandı.
HRW raporunun yazarları, isimleri değiştirilmiş köylerde yaşayan 11 Uygur ile görüştü. Bir köylü Uygur, yeniden eğitim kampından serbest bırakıldıktan sonra evine giderken zorluklarla karşılaşmış çünkü bilet sistemi artık bildiği yerin adını içermiyormuş. Bu kişi ayrıca, daha sonra bu değişiklik nedeniyle devlet hizmetlerine kaydolmakta da zorluklarla karşılaştığını aktardı.
Yer isimlerinin değiştirilmesi Çin’in başka yerlerinde de yaşandı. Çin Sivil İşler Bakanlığı 2017’den bu yana, Çin ile Hindistan arasındaki tartışmalı bölge olan Çin’in “güney Tibet” bölgesine ait olduğunu iddia ettiği, Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Arunachal Pradesh’teki yerlerin adını da değiştirerek resmi Çince isimler vermeye başladı. Çin hükümeti ayrıca 2023’ten itibaren resmi İngilizce referanslarda “Tibet” adını kademeli olarak kaldırarak bölgenin Çince adı olan Xizang’ı tercih etmeye başladı.
Bir yer adı bir kez yerleştikten sonra o yerin kültürünün, hafızasının ve kimliğinin bir parçası haline gelir ve bölge sakinleri için duygusal değerler ifade eder. Bunun dışında, görünüşte sıradan yer isimleri, çoğu zaman siyasi anlam taşır ve yönetim otoritelerinin ideolojilerini teşvik ederler. Çinli yetkililer, kültürel güven ve ulusal haysiyet himayesi altında Uygur yer adlarını yabancı düşman olarak damgalamış ve bunları düzeltmek için büyük kampanyalar başlattı.
Çin yönetiminin etnik farklılıkları azaltma, seyreltme ve Çin homojenliği içinde asimile etme yoluyla Uygurları baskı altına alma gündemi, pragmatik uyumsuzluklara yol açmıştır. Çin’in Doğu Türkistan’da yer isimlerini değiştirme taktikleri, Uygurların kültür ve tarihinin topyekûn yok edilmesini hedefleyen, Uygur varlığına karşı bir başka darbe haline gelmiştir.
Çin’in Uygurlara Karşı Savaşı
Çin hükümeti onlarca yıldır Uygurlara baskı uyguluyor, ancak Pekin, 11 Eylül saldırasının ardından ABD’nın Terörle Savaş söylemlerinden ustaca yararlanarak, yönetime karşı tüm muhalefeti veya asimile politikaları karşısında kendi kültürüne bağlı kalan kişileri “İslami terörizm” olarak damgaladı. Son yıllarda ise Çin çok daha ileri giderek tüm Uygurları potansiyel terörist, aşırılık yanlısı ve ayrılıkçı olarak görmeye başladı. Mayıs 2014’te Doğu Türkistan’da “Terörizme Karşı Sert Darbe Kampanyası” başlatan Çin hükumeti, 2017 yılından bu yana Doğu Türkistan’da Uygurlara ve diğer Türki halklarına karşı yaygın ve sistematik baskı, sindirme politikaları yürütmektedir. Bu saldırılar arasında kitlesel keyfi gözaltılar, işkence, zorla kaybetmeler, kitlesel gözetim, kültürel ve dini zulüm, ailelerin ayrılması, zorla çalıştırma, cinsel şiddet ve üreme haklarının ihlalleri soykırım boyutuna ulaşmıştır.
Şubat 2021’in başlarında, The Intercept tarafından yayınlanan bir rapor, Doğu Türkistan’da ÇKP tarafından Uygurlara yönelik zulüm ve kapsamlı tutuklamalara bir bakış sağladı. Aralık 2021’in sonlarında, oldukça saygın bir bilimsel dergi, neredeyse kesinlikle uygun şekilde onay verilmeyen, Çin’de Uygurlar ve Tibetler de dahil olmak üzere yaklaşık 38.000 erkekten alınan DNA örneklerine dayanan bir makaleyi geri çekti. Nisan 2023’te sızdırılan bir belge, Çinli gözetleme firması HikVision’ın Doğu Türkistan’da ÇKP tarafından gerçekleştirilen Uygur ihlallerini örtbas etmek için kullandığını ortaya çıkardı. BM İnsan Hakları Ofisi 2022 yılında Doğu Türkistan’daki soykırım ve hak ihlalleri suçlamalarını “inandırıcı” buldu ve Çin’in bölgede insanlığa karşı suç işlemekte olabileceğini söyledi.
Uygurlara Yönelik Ulusötesi Baskılar
Pekin’in gözetim sistemi, sadece Çin sınırları içinde kalmayıp, Uygur mültecilerin kaçtıkları ülkelerde bile etkisini sürdürmektedir. Özellikle teknoloji ve istihbarat ağıyla desteklenen bu sistem, mültecilerin her hareketini izleyip kontrol altında tutmayı amaçlamaktadır. Ayrıca, Çin’in dış istihbarat faaliyetleri, Uygur diasporası arasında casusluk faaliyetlerini artırarak, bu toplulukları baskı altına almak için çeşitli yöntemler kullanmaktadır.
Çin işkencesinden şans eseri kaçıp diğer ülkelere sığınabilenler bile Pekin’in Uygur mültecileri arasında genişlettiği gözetimden kurtulamadı. Doğu Türkistan’a komşu olan Pakistan başta olmak üzere İslam ülkelerinin çoğu, Çin’in Uygurlar üzerindeki baskıcı eylemlerini her fırsatta desteklemekte ve hatta bazı Müslüman çoğunluklu ülkeler, Uygur mültecileri kontrol altında tutmak için Çin devlet güvenlik aygıtının uzun kollu taktiklerine yardımcı olmaktadır.
Çin’in Uygurlara karşı ulusötesi baskısı, sadece fiziksel değil, dijital alanlarda da kendini göstermektedir. Uygur mültecilerin dijital iletişimleri izlenmekte, sosyal medya üzerinden takip edilmekte ve dijital alanlarda susturulmaları için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Bu baskılar, Uygur topluluklarının güvenlik ve özgürlük arayışlarını daha da zorlaştırmaktadır.
Çin hükumeti, CGTN gibi devlet medya kuruluşlarını ve Xinhua’nın yabancı dildeki sosyal medya ve TV kanallarını, Doğu Türkistan’da Uygurlara karşı soykırım uygulanması konusunda dezenformasyon yaymada silah olarak kullanıyor. Hatta Twitter gibi uluslararası sosyal medya ağlarının da Çin dezenformasyonun teşvik edilmesinde suç ortağı olduğu bildirildi. ÇKP, Discovery kanalı da dahil olmak üzere uluslararası “dost medyaları” ve İslam ülkeleriyle olan diplomasisini de “Sincan’ın hikayesini iyi” anlatmaları için araç olarak kullanmaya başlamıştır.
Açık kaynak uydu görüntülerinden Pekin’in Yunnan gibi Çin’in gayrimüslim çoğunluklu olduğu eyaletlerde bile Çinlileştirme adı altında ünlü camilerin çoğunu yıktığı veya değiştirdiğin tespit edilmiştir. Pekin, Uygur ebeveynlerin oğullarına Muhammed gibi İslam’la ilişkili isimleri vermesini yasakladı; Uygur çocukların dini eğitim almasını, camilere girmesini; hükümet çalışanlarının Ramazan ayında oruç tutmalarını engelledi. Uygur erkeklerin sakal bırakmalarını, Müslüman kadınların başörtülerini yasakladı.
Sonuç olarak, Çin Uygurlara yaşam imkânı tanımıyor. Dolayısıyla Uluslararası toplumun, özellikle de Türkiye, Pakistan, Endonezya ve Suudi Arabistan gibi İslam dünyasındaki ülkelerin ÇKP’nin Doğu Türkistan’daki acımasız zulmüne karşı seslerini yükseltmeleri son derece önemli hale gelmiştir.
Kaynak: Yeni Akit
İlk yorum yapan siz olun