İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çin, “Karantina” Bahanesiyle Uygurları Açlığa Mahkum Etti

Çin, Ağustos ayının başından itibaren Doğu Türkistan’da “Covid-19 tedbiri” gerekçesiyle sokağa çıkma yasağı uygulamaya başladı. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle Gulca vilayeti başta olmak üzere Uygurların yoğun yaşadığı birçok yerde gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlara ulaşımda büyük sıkıntı yaşanıyor. Türkiye’de yaşayan Uygurlar bugün (12 Eylül) Çin’in İstanbul Başkonsolosluğu önünde basın açıklaması yaparak Çin’i protesto etti. Serbestiyet’e konuşan Uygur insan hakları aktivisti ve hukukçu Cevlan Şirmehmet: “Sözde Covid-19 tedbiri adı altındaki sokağa çıkma yasağı, 2017’de toplama kamplarının açılmasıyla başlayan Uygur Soykırımı’nın yeni bir boyutudur.”

Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı Covid-19 tedbiri olduğu gerekçesiyle uygulanan sert karantina nedeniyle açlıktan ölümlerin yaşandığı iddia ediliyor.

Nisan’da Şanghay’da, Temmuz’da Vuhan’da yeniden başlayan karantina tedbirleri, Ağustos ayının başından itibaren Doğu Türkistan de uygulanmaya başlandı.

Başta Gulca vilayeti olmak üzere Uyguların yoğun yaşadığı yerleşimlerdeki vatandaşlar, gıda ve ilaç başta olmak üzere temel ihtiyaç ürünlerine erişemiyor.

Evlerden çıkmalarına izin verilmeyen vatandaşlar, TikTok’un Çin versiyonu olan DouYin ve ve yine Çin’de yaygın kullanılan sosyal medya uygulamalarından Weibo üzerinden çektikleri videoları paylaşarak yardım istiyor.

https://twitter.com/UygurHaber/status/1568876283391799296
https://twitter.com/UygurHaber/status/1568174039121674240

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, bölgede sokağa çıkma yasağının başlamasından kısa bir süre önce Doğu Türkistan’a gitmişti.

11-15 Temmuz tarihleri arasındaki ziyaret, Şi’nin 8 yıl aradan sonra bölgeye yaptığı ilk ziyaret olmuştu.

Çin’in “sıfır covid” politikası kapsamındaki karantina önlemlerinin Çin’in en az 30 farklı bölgesinde yeniden başlatıldığı tahmin ediliyor.

İstanbul Başkonsolosluğu önünde protesto

Türkiye’de yaşayan yaklaşık 300 Uygur, Çin İstanbul Başkonsolosluğu önünde protesto gösterisi düzenledi.

Grup adına basın açıklaması yapan Uygur insan hakları aktivisti ve hukukçu Cevlan Şirmehmet, Serbestiyet muhabirine şunları söyledi:

“Sözde Covid-19 tedbiri adı altındaki sokağa çıkma yasağı, 2017’de toplama kamplarının açılmasıyla başlayan Uygur Soykırımı’nın yeni bir boyutudur.

Çin sosyal medya mecralarında yayımlanan videoların büyük çoğunluğu benim de memleketim olan Gulca şehrinden. Çin rejimi, sözde uygulaması kapsamında temel gıda tedariğini bilinçli olarak gerçekleştirmiyor.

Çin’in iç eyaletlerindeki uygulamada bir açlık veya ilaçlarına ulaşamayan hastaların ölümü gibi iddialar gündeme gelmemişti. O bölgelerdeki insanların internet ve sosyal medya kullanımının Uygur Bölgesi’ndeki insanlardan çok daha rahat olduğunu da göz önünde bulundurursak.

Evrensel kurumların ve tüm dünya devletlerinin Çin aleyhindeki uluslararası baskısı arttırılmalı. Elbette Ankara da Çin karşısındaki sessizliğine son vermelidir.”

DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ SOYKIRIM UYGULAMALARI

Çin Halk Cumhuriyeti hükumetinin sistematik baskıları ve asimilasyon politikaları ile Doğu Türkistan’da topyekûn bir halk, asimilasyon ve soykırıma uğradı, uğruyor. Milli, dini, siyasi ve kültürel olarak Doğu Türkistan’da Çinli olmayan tüm Türk kökenli milletler bu baskının kurbanı olmaktadır. Doğu Türkistan’da soykırıma varan ağır insan hakları ihlalleri, her geçen gün dünya kamuoyunun daha çok gündemine geliyor. Etnik ve kültürel ayrımcılığa ve insan hakları ihlallerine maruz kalan Doğu Türkistanlılar, ucuz iş gücü olarak Çinli şirketlerde çalıştırılıyor. Öte yandan, Birleşmiş Milletlerin resmi verilerine göre ise, Çin Komünist Partisi idaresinin kültürel soykırım uyguladığı Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında milyonlarca insanı yasa dışı bir şekilde alıkoyuyor. Çin hükumeti, toplama kamplarında ve ceza kamplarında insanlık dışı şartlarda tutulan Uygur Türklerinin durumuna dair tüm verileri dünya kamuoyundan gizliyor.

ÇİN’İN  DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ CEZA KAMPLARINDA NELER YAŞANIYOR?

Doğu Türkistan’da Uygur ve diğer Türk halklarından milyonlarca kişi suçsuz yere toplama kamplarına alınmaktadır. Halen bu baskı tüm şiddetiyle devam etmektedir. Tanıkların ifadelerine göre tutuklulara işkence ediliyor. Sağlıksız şartlarda ellerinde kelepçe, ayaklarında zincirle yaşıyor. Kampta tutulanlara ne olduğu belirsiz ilaçlar ve iğneler veriliyor. Tırnak çekme, kamçı, elektrik gibi işkencelere maruz kalıyor. Kadınlar toplu tecavüze uğruyorlar.

Milyonlarca genç Doğu Türkistan’daki çalışma kamplarında veya Çin’deki fabrikalarda zorunlu köle işçi olarak çalıştırılıyor. Birçoğu toplama ve çalışma kamplarına gönderildikten sonra geride kalanlar da siyasi propaganda ezberlemeye, kamu hizmeti adıyla ücretsiz çalışmaya zorlanıyorlar. Kadınlar kısırlaştırılıyor, hamilelere zorla kürtaj yaptırılıyor. Genç kadınlar Çinlilerle evliliğe mecbur ediliyor. Ailelerinden koparılan 1 milyona yakın çocuk, çocuk toplama kamplarında asimile ediliyor. Çince konuşmaya Çince yaşamaya, Çinliler gibi beslenmeye zorlanıyor.

Milli ve dini kültür mirasları yok ediliyor. Uygur tarihi ve kültürüyle ilgili kitaplar yakılıyor. Türk- İslam mimarileri ve tarihi şahsiyetlerin türbeleri, heykelleri yok ediliyor. İnanç özgürlüğü hiçe sayılıyor. Camiler yıkılıyor. Kur’anlar yakılıyor. Namaz kılmak, oruç tutmak kampa alınma nedeni olarak gösteriliyor. Türkiye başta olmak üzere yurtdışı ülkelerinde okumuş, seyahat etmiş olmak ya da sadece bunları yapan birinin akrabası olmak bile toplama kampına alınma veya hapse atılma nedeni olabiliyor.

“Kardeş aile” projesi adı altında her aileyle ilgilenecek Çinli memur atandı. Bu “kardeşler” aile mahremiyetini çiğneyerek Uygurların evlerinde konaklıyor, aile üyelerinin rejime bağlığını denetliyorlar.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir