İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

CHP ilkeler ekseninde bir dış politikaya ne kadar istekli?

CHP; Uygur soykırımı, Tayvan meselesi ve Hong Kong demokrasisinin gasp edilmesi gibi konularda Batılı siyasi partilere nazaran oldukça sessiz. Uygur meselesini adeta milliyetçi ve siyasal İslamcı gruplara havale etmiş durumda.

Kaynak: Politikyol Yazan: İhsan Umun

Cumhuriyet Halk Partisi’nin dış politika hakkında kapsamlı bir siyasi strateji sunamaması bazı entelektüeller tarafından sıkça eleştiriliyor.

AKP iktidarının katı reel politik çabaları Türkiye’yi otoriter rejimler bloğuna doğru sürüklüyor. AKP’nin reel politik paradigması Türkiye’nin çıkarlarına değil, Erdoğan’ın daha fazla iktidarda kalmasına odaklanıyor.

İktidar dış politika ataklarını kendi tabanını konsolide etmek için bir araç olarak kullanırken, muhalefet Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştıran AKP’nin siyasi söylemlerine karşı fazlasıyla pasif kaldı. Ayrıca muhalefet AKP’nin Türkiye’yi totaliter rejimlerin ittifakına sürükleyen mevcut dış politika paradigmasına karşı bir alternatif önerebilmiş de değil.

Her ne kadar denge politikası adı altında yürütülse de Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinden sonra cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklama AKP iktidarının Doğu’daki katı totaliter rejimlere büyük bir sempati duyduğunu gösteriyor.

ERDOĞAN’IN KIŞKIRTILMIŞ ERKEKLİĞİ VE AKP-MHP İKTİDARININ ÇİN-RUSYA POLİTİKASI

AKP-MHP iktidarının popülist sağ siyasi ideolojisinde “güçlü devlet” ve “güçlü lider”  imajı seviliyor. Güçlü ataerkillik kokan iktidarın siyasi zihniyeti demokrasi ve insan hakları gibi modern değerleri “güçlü lider” ve “güçlü devlet” önünde engel olarak algılıyor. Zira AKP ve MHP için demokrasi ve temel insan hakları gibi çağdaş ilkeler feminen oluşumlardır. Güçlü liderler ve güçlü devletlerin savaşlarla, askeri gelişmelerle anılması gerektiğini düşünüyorlar. Dolayısıyla AKP ve MHP zihniyeti ideolojik açıdan Xi liderliğindeki Çin’e ve Putin liderliğinde ki Rusya’ya sempati duyuyor. Otoriter rejimlerdeki tek ve güçlü lider pozisyonuna hayranlık besliyorlar. AKP ve MHP iktidarının Rus ve Çin yanlısı dış politikası Erdoğan’ın kışkırtılmış erkekliğinin yansıması olarak da görülebilir.

AKP – MHP zihniyeti, tek ve güçlü liderlerin otoriter rejimlerine hayranlık besliyor. Bu bakımdan iktidarın Rus ve Çin yanlısı dış politikası Erdoğan’ın kışkırtılmış erkekliğinin yansıması olarak da görülebilir.

AKP-MHP iktidarının iç politikada olduğu gibi dış politika tercihlerinde de totaliter siyasi eğilimlerin gittikçe güçlendiğini gözlemliyoruz. Erdoğan’ın bireysel siyasi istekleri ve iktidarda kalma mücadelesine odaklanan Türk dış politikası temel ilkelerden gittikçe uzaklaşıyor.

Rusya ve Çin’deki insan hakları ihlalleri ve bu totaliter devletlerin halkın üzerindeki çok yönlü tahakkümü hakkında iktidar hiç endişeli değil. Nitekim Erdoğan’ın gözünde Putin ve ÇKP’nin tüm bunlara rağmen hala ayakta kalabilmiş olmaları başarı bile sayılabilir.

İktidar daha “erkeksi” algıladığı otokratik rejimlere doğru tarafını seçmiş gibi duruyor. İç ve dış politikadaki duruşu AKP’nin siyasi zihniyeti ve tercihini kavramamız için yeterince ipucu veriyor.

CHP’nin aşırı sağa ve popülist siyasi eğilimlere ve yükselen totaliter rejimlere karşı küresel ölçekte nasıl bir strateji izleyeceği bilinmiyor. Erdoğan’ın totaliter rejimlerle işbirliğini yeterince eleştirmiyor.

Muhalefetin, özellikle demokrasi vaatleri ile seçime hazırlanan ana muhalefet partisinin bahsettiğimiz konularda nasıl bir tercih yapacağı ise meçhul.

Erdoğan’ın şantaj diplomasisi ve totaliter rejimlerle işbirliği peşinde koşması ana muhalefet partisi tarafından yeterince eleştirilmiyor.

CHP’nin aşırı sağa ve popülist siyasi eğilimlere, ayrıca yükselen totaliter rejimlere karşı küresel ölçekte nasıl bir strateji izleyeceği de bilinmiyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ilişkin CHP’nin duruşu ve tercihi de çok sağlam değildi. CHP iktidar ve Avrasyacı grupların Batı karşıtı radikal siyasi söylemlerine alternatif bir siyasi söylem de oluşturamadı.

TÜRKİYE TOPLUMUNDA BATI KARŞITLIĞI GÜÇLENİRKEN ALTILI MASA NE YAPABİLİR?

AKP demokrasi ve insan hakları gibi modern değerleri Batı propagandası olarak pazarlıyor. AKP’nin Batı karşıtı siyasi söylemleri neticesinde Batı kurumları ve STK’ları ile olan bağlar ve işbirliği kriminalize ediliyor. CHP ve diğer muhalif partiler AKP’nin Batı karşıtı propagandası ve kriminalizasyon girişimine karşı bugüne de kapsamlı bir siyasi söylem oluşturamadı. AKP iktidarının 20.yılında Türkiye toplumu Batı karşıtı bir toplum haline geldi. Bu Batı karşıtlığı sadece siyasi olarak Batı’ya değil, Batı toplumundan modern değerlere kadar uzanan bir karşıtlığa doğru evriliyor. AK Parti kendi tabanını Batı’ya karşı kışkırtmakla yetinmiyor, Batı rejimine ve Batı’yı andıran demokrasi ve insan hakları ilkelerine karşı da kışkırtıyor.

AKP iktidarının 20.yılında Türkiye toplumu Batı karşıtı bir toplum haline geldi. Bu karşıtlık sadece siyasi olarak Batı’ya değil, Batılı toplumlardan modern değerlere kadar uzanan bir karşıtlığa doğru evriliyor.

14 ülkede gerçekleştirilen Translatlantik Trendler 2022 Kamuoyu Anketi’nin verilerine göre ise Türkiye’nın büyük bir çoğunluğu küresel sorunların sadece ‘demokrasilerle’ çalışılarak çözülmesini istiyor. Andy-Ar tarafından yapılan ankete göre ise Türkiye’nın büyük çoğunluğu Rusya ve Çin’i değil, daha çok Batı’yı “düşman” olarak görüyorlar.

Türkiye toplumu bir yandan sorunların demokrasilerle çalışılarak çözülmesini istiyor, öte yandan ise birçok demokratik ülkeyi düşman olarak algılıyor.

Bu sosyolojik çelişkiyi ortadan kaldırmadan rasyonel ve ilkeli bir dış politika stratejisi belirlemek muhalefet için zor olacaktır.

Altılı Masa’nın iktidara geldiği olası bir senaryoda Türk toplumundaki güçlü Batı karşıtlığı nedeniyle Batı’yla olan ilişkilerini yine de sınırlı tutabileceği kanısındayım.

CHP NEDEN PASİF VE PRAGMATİST DAVRANIYOR?

Diğer yandan CHP’nin küresel ölçekte artan antidemokratik uygulamalar ve insan hakları ihlallerine karşı duruşu aşırı pragmatist.

CHP Uygur soykırımı, Tayvan meselesi ve Hong Kong demokrasisinin gasp edilmesi gibi konularda Batılı siyasi partilere nazaran oldukça sessiz.

Çin’in Uygurlara yönelttiği soykırım politikalarına karşı bugüne kadar hiçbir somut siyasi adım atmadı.

CHP adeta Uygur meselesini milliyetçi ve siyasal İslamcı gruplara havale etmiş durumda.

CHP elitlerinin gözünde Uygur meselesi bir insan hakları meselesinden ziyade sağ siyasi oluşumlar tarafından ilgilenilmesi gereken bir ideolojik meseleden ibaret.

Çin’deki ihlaller ve Ukrayna işgali meselesinde muhalefetin pasif kalması insan hakları aktivistlerini endişelendiriyor. İç politikada LGBT hakları, dış politikada ise Uygur meselesi CHP için bir kör nokta.

Sohbet ettiğim Türkiye’deki Batılı gazeteciler ve Batılı siyasi partilerin yetkilileri CHP’nin dış politika duruşu hakkındaki net pozisyonunu belirlemenin mevcut verilerle pek mümkün olmadığı görüşünde. Birçoğu CHP’nın küresel insan hakları ihlaleri ve otoriterliğin güçlenmesi konusunda AKP’den farklı bir dış politika stratejisi izleyeceği konusunda olumlu bir izlenime sahip değil.

İYİ PARTİ UYGUR MESELESİNE SAHİP ÇIKIYOR AMA…

Muhalefet partileri içerisinde dış politikada daha kesin açıklamalarla İYİ parti öne çıkıyor.

İyi parti Türk milliyetçilik geleneğinin bir parçası olarak gördüğü Uygur meselesine elinden geldiği kadar sahip çıkıyor. Buna Ukrayna meselesindeki net pozisyonunu eklediğimizde İYİ Parti’nin Rusya ve Çin’in aleyhine bir dış politika paradigmasını destekleyeceğini tahmin edebiliriz.

Altılı Masa’dan en sert açıklama ile öne çıkan Meral Akşener Rusya’nın Ukrayna’nın dört bölgesini ilhak etme kararına tepki göstererek şöyle diyor “Putin çarlık rüyalarının peşinde. Bu Türkiye’nin istikbalini otokraside görenler için ibretlik bir ders”.

İYİ Parti’nin bu tercihinin altında sadece milliyetçilik mi yatıyor? Yoksa küresel anlamda demokrasi ve insan haklarının korunması konusunda hassaslar mı? Bu konu bence tartışılır. Zira birilerinin sadece Rusya ve Çin’e karşı olmaları demokrasi ve insan hakları ilkelerini önemsediği anlamına gelmiyor. Ama demokrasi ve insan haklarına önem veren herkesin Çin ve Rusya gibi totaliter rejimlere eleştirel yaklaşacağı konusunda bir zorunluluk hissetmesi gerektiğine inanıyorum.

ÇİN’İN TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ ETKİSİ TAHMİN EDİLENDEN DAHA BÜYÜK OLABİLİR, ÇÜNKÜ…

Bir devletin dış politikasında daha prensipli davranabilmesi için bağımsız politika üretebilme yetisine sahip olması gerekir. Özellikle otoriter rejimlerle olan ilişkilerde süreç daha karanlık yönlere doğru evrilebilir. Otokrasiler şeffaf olmadıkları için ikili ilişkilerde denetime ve eleştiriye açık değiller. Batı kurumları gibi sıkı denetime ve bürokratik süreçlere önem vermedikleri için onlarla iş yapmak kolaylaşır. Şeffaf olmayan ve hızlı ilerleyen işbirlikleri ise kurumları çürütür. İktidar dış ilişkilerde totaliter rejimlerle işbirliğini geliştirirken kendi demokratik kurumlarına ve güvenliğine zarar verdiğinin farkında değil. Türkiye ve Çin gibi katı otokrasilerin Türkiye’de kurduğu siyasi, ekonomik angajmanı ve istihbarat ağı tahmin edebildiğimizden daha güçlü olabilir. Boyutu ve kapsamını tam olarak tespit edemiyor olmamız ise daha da büyük bir sorun.

Biz totaliter rejimlerin Türkiye’deki siyasi etkisi ve operasyonel kapasitesini tam olarak tespit edemiyoruz. Dış politikada totaliter rejimlere gösterilen tolerans ve artan işbirliği ise bu ilişkilerin küçümsenecek boyutlarda olmadığını gösteriyor.

Peki CHP ve diğer muhalif partiler totaliter rejimlerin Türkiye’deki siyasi etkisini ne kadar denetleyebilecek?

Bence muhalefetin daha ilkeli bir dış politika stratejisi belirleyebilmesi söz konusu totaliter rejimlerin Türkiye’deki siyasi ve ekonomik etkisini ne kadar denetime alabileceğine de bağlı…

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir