Araştırmalar, Çin’in yasaları geçmişe dönük uyguladığını, ilgili yasaların düzenlenmesinden onlaraca yıl önce dua eden ve dini kitaplar okuyan Uygurları ve Kazakları cezalandırdığını ortaya koyuyor.
Simon Fraser Üniversitesi’nde Uluslararası Çalışmalar Yardımcı Doçenti ve Doğu Türkistan uzmanı olan Antropolog Darren Byler, yeni araştırmasında garip bir olguyu ortaya koyuyor. Doğu Türkistan’ın güneyinde sulama kanalları tıkandı ama toprak kayması ya da başka doğal olaylar nedeniyle değil kitaplar tarafından tıkanmışlar.
Köylüler geceleri oraya gidip evde sakladıkları tüm kitaplarını oraya atmışlar. Çünkü polis evleri ziyaret ediyor ve dini, aykırı ya da başka türlü “muhalif” yayınlar bulursa onları tutuklarlar. Hangi kitapların aykırı olarak görülebileceğini bilmediklerinden, endişeyle kitaplarının hepsini yok ediyorlar veya kanalizasyonlara atıyorlar.
Byler, 8 Mart’ta “ChinaFile “da yayınlanan yeni bir araştırma makalesinde bunun nedenlerini açığa çıkarıyor. Byler’in çalışmasının çıkış noktası, 31 Ağustos 2018 tarihinde, Kazakistan sınırına yakın Jimunai İlçesindeki Halk Mahkemesi tarafından Nurlan Pioner adlı etnik bir Kazak ve Tohti Silam adlı bir Uygur kitapçı aleyhine verilen ve sızdırılan bir mahkeme kararıdır. Pioner’in baldızı büyük riskler alarak mahkeme kararının bir kopyasını Kazakistan’a kaçırdı ve oradan da Byler’e ulaştı. Doğu Türkistan’daki mahkemeler genelde bu kararları gizli tutuyor ve sanıkların yakınları için bile bunları elde etmek her zaman kolay olmuyor.
Neredeyse altı yıl önce verilen bir karar neden önemli? Çünkü yargıçlar, Çin hukuk sistemi dışında kimsenin okumayacağından emin olarak, devlet tarafından atanan, aslında sanıkların tarafından olmayan savunma avukatlarının argümanlarına da yer verdiler. Karar’da Pioner’in avukatı, kendisinin Çin hükümeti tarafından resmi olarak onaylanmış bir İslam din adamı olduğunu ve devlet kontrolündeki İslami faaliyetlerin bir parçası olduğunu belirttikten sonra, mahkemeye “Parti ve hükümetin kendisine her düzeyde verdiği desteği onurlandırmadığını ve ideolojik olarak uyanıklığını gevşettiğini” söylüyor. Ayrıca avukat, Pioner’in “topluma ya da ulusal birliğe çok az zarar verdiğini, bu nedenle, mahkeme tarafından karar verildiğinde, hapsetmek yerine cezanın hafifletilerek yeniden eğitime odaklanan ceza verilmesini umduğunu” belirtiyor.
Ancak, ÇKP’ye bağlı avukatlar bile tarihlerde bir yanlışlık olduğunu belirttiler. Silam’ın iki avukatı mahkemeye saygılı bir şekilde “Suçlamaların yıl ve aylarına bakılırsa, sanık tarafından işlenen tüm suçlar 1994-1995 ve 2011-2015 yılları arasında meydana gelmiştir. O dönemde ilgili kanun ve yönetmelikler henüz yürürlüğe girmemişti” ifadelerini kullanıyor. Bu durum Pioner için de geçerliydi ve Çin’de de yasalar ceza kanunlarının geçmişe dönük olamayacağını öngörüyor.
Sonunda, geriye yürümezlik argümanı kabul edilmedi. Pioner, Doğu Türkistan’ın etnik Kazak toplumunda önemli bir Müslüman liderdi. Byler onu “canlı ve etkili bir dini lider” olarak tanımlıyor. Rolü Çinli yetkililer tarafından kabul edilmiş ve ÇKP kontrolündeki Çin İslam Derneği’nin üyesiydi. Öyle olmasına rağmen, yasadışı dua toplantıları düzenlemediği, “aşırılık yanlısı” ve “aykırı” kitaplara sahip olduğu ve bazılarını Uygurcaya çevirmek ve basmak için Silam ile birlikte çalıştığının tespit edildiği için tutuklandı.
Bu kitaplardan bazıları, örneğin Uygurca hadis derlemesi “Riyazüs Salihin”, başlangıçta ÇKP kontrolündeki Xinjiang Halk Neşriyatı tarafından yayınlanmış ve ÇKP’ye bağlı İslam Derneği imamları ve mollaları tarafından kullanılmıştı. Metin ancak 2017 yılında “aşırılıkçı” olarak nitelendirildi. Mahkemenin sakıncalı bulduğu bir diğer kitap İsrail’i sert bir şekilde eleştiriyor ve Filistin yanlısı bir tutumu destekliyordu. Kitap İsrail’de aşırılık yanlısı olarak değerlendirilirken, ÇKP’nin kendi yayınlarında da benzer görüşlere rastlanabilmektedir.
Bu faaliyetler Pioner’in bunları gerçekleştirdiği dönemde yasadışı değildi ve 2017’den önce yasal sayılırdı. Buna rağmen Çin mahkemeleri yasaları geriye dönük olarak uyguladı. Pioner, “toplumsal düzeni bozmaktan” yedi yıl, “yasaların uygulanmasını baltalamak için aşırıcılığı kullanmaktan” beş yıl ve “aşırıcılığı yaymaktan” beş yıl olarak toplam 17 yıl hapis cezası aldı. Silam ise “sadece” on üç yıl ceza aldı ve cezası on bir yıla indirildi.
Byler’in çalışması, Doğu Türkistan’da İslami yok etmek ve yerel dini ağları bozmak için, “resmi” devlet kontrolündeki İslam’ın bir parçası olanlar bile dahil olmak üzere adaletin nasıl uygulandığına dair nadir bir bakış sunuyor.
Doğu Türkistan’daki kişilerin “aşırılık yanlısı yayın bulundurma” suçundan uzun hapis cezalarına çarpıtılmaktan kaçınmak için geceleri kitapları sulama kanallarına ve kanalizasyonlara atmalarına şaşmamalı.
İlk yorum yapan siz olun