İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Barın Katliamı – Bir Beşiğe Sıkılan Kurşun 

1990 yılının Nisan ayında, Kaşgar vilayetinin Barın kasabasında, Çin tarih kitaplarında yalnızca bir dipnotla geçen ama Uygurların hafızasında silinmez bir yara bırakan bir halk hareketi başladı: Barın İsyanı. 

Bu yazı, Uygur yazar Mehmet Emin Hazret’in Türkçesi henüz yayınlanmamış olan “Doğu Türkistan: Sessizliğe Gömülmüş Bir Soykırım” adlı kitabından alınmıştır.

I. 1990 Baharında Barın’da Kıyamet Koptu 

1990 yılının Nisan ayında, Kaşgar vilayetinin Barın kasabasında, Çin tarih kitaplarında yalnızca bir dipnotla geçen ama Uygurların hafızasında silinmez bir yara bırakan bir halk hareketi başladı: Barın İsyanı. 

Çin kaynakları bu olayı şöyle özetler: 

“Ayrılıkçı bir grup isyan etti, ordu bastırdı.” 

Ancak gerçek çok daha karmaşıktır. Bu bir isyan değil, hayatta kalmak için bir çırpınıştı. 

Barınlı bir köylü şöyle anlatıyor: 

“İki senedir köyümüze su vermediler. Bingtüven suyu kontrol ediyordu. Topraklarımızı ekemedik. Açlıktan ölenler başladı. Derdimizi anlatmak için toplandık; üzerimize kurşun yağdırdılar.” 

O gün başlayan protestolar, kısa sürede kanlı bir bastırma harekâtına dönüştü. 
Resmî kaynaklar ölü sayısını gizli tuttu; ancak yerel tanıklıklara göre 3000’den fazla Uygur, kadın, erkek, çocuk ayırt edilmeksizin katledildi. 

Ve ilk kurşunu sıkan, Çin ordusu değil, Bingtüven’di. 

II. Bingtüven’in Bastırma Gücü Olarak Rolü 

O dönemde bölgeye yayılmış paramiliter tarım taburları sayesinde Bingtüven, Barın’a ordudan önce ulaştı. 

  • Su kaynaklarını kontrol eden, 
  • Arazileri yöneten, 
  • Üretim adı altında sosyal denetim kuran bu yapı, 
    çatışmalar başladığında tankları, ağır silahları ve eğitimli personeliyle ilk müdahaleyi gerçekleştiren güç oldu. 

XPCC’nin bölgede düzenli maaşla çalışan birlikleri varken, Barın halkı açlıkla ve susuzlukla boğuşuyordu. 
Bu yapısal eşitsizlik, kıvılcımı ateşledi. 

III. Temur Davamet’in Gözyaşları – Bir Beşik, Bin Tanıklık 

Katliam sonrası, dönemin Uygur Özerk Bölgesi Başkanı Temur Davamet, Barın’a getirildi. 
Amaç: “istikrar sağlandı” mesajı vermekti. 

Ziyaret sırasında, kurşunlarla delik deşik edilmiş bir beşik gördü. 
Ve orada sorduğu soru tarihe kazındı: 

“Tamam, isyancıları öldürdünüz… Peki bu bebek size ne yaptı?” 

Cevap verilmedi. 
Sadece gözlerinden yaşlar aktı. 

Bu sahne, sadece bir politikacının vicdanıyla yüzleşmesi değil, aynı zamanda bir halkın masumiyetinin hedef alınmasının sessiz bir itirafıydı. 

Temur Davamet, kısa süre sonra görevden alındı ve Pekin’e çekildi. 
Çin, kuklasının gözyaşlarını bile affetmedi. 

IV. Barın: Katliamdan Öte Bir Dönüm Noktası 

Barın Katliamı, sadece bir bastırma operasyonu değil; stratejik bir dönüm noktasıydı. 

  • Bingtüven’in yetkileri genişletildi. 
  • Köylerdeki sosyal denetim XPCC’ye devredildi. 
  • Her türlü toplu hareket, “ayrılıkçılık” damgasıyla bastırılmaya başlandı. 

Devlet medyası ise hemen devreye girdi: 
Barınlılar “radikal”, “terörist”, “gerici” olarak etiketlendi. 
Oysa onların elinde sadece susuzluk, açlık ve çığlık vardı. 

V. Sonuç: Bir Beşiğin Hikâyesi, Bir Halkın Dramı 

Barın’da delik deşik edilen sadece bir beşik değildi. 
O beşik, bir halkın: 

  • Masumiyetini, 
  • Geleceğini, 
  • Umutlarını 

temsil ediyordu. 

Ve Çin’in cevabı, o masumiyetin üzerine yağdırılan kurşunlar oldu. 

“Barın’da sıkılan ilk kurşun, sadece bir köylüyü değil; bir halkın devletine olan son güvenini de öldürdü.” 

VI. Uluslararası Sessizlik ve Bilgi Karanlığı 

Tüm sansür çabalarına rağmen Barın Katliamı bazı uluslararası kaynaklara yansıdı. 

  • Washington Post
  • Human Rights Watch
  • Radio Free Asia gibi kuruluşlar, aylar sonra tanıklarla görüşerek haber yaptı. 

Ancak Çin yönetimi hızla bölgeyi karantinaya aldı
dış basını ve BM gözlemcilerini içeri almadı. 

Çin bu olayla şunu öğrendi: 

“Katliamı değil, bilgiyi bastırmak işe yarıyor.” 

VII. Katliamı Aklayan Propaganda: Çin’in Belgeselleri 

1990’ların sonlarına doğru Çin devleti, Barın Katliamı’nı meşrulaştırmak amacıyla propaganda belgeselleri yayımladı. 

Bu yapımlarda: 

  • Uygurların dış güçlerce kışkırtıldığı, 
  • Devlete karşı silahlı kalkışma yaptığı 

iddia edildi. 

Oysa belgelerde açlıktan ölen köylüler
kurşunlanan bebekler 
hiçbir zaman yer almadı. 

Tam aksine: 

  • XPCC “bölgeyi istikrara kavuşturan kahraman” olarak sunuldu. 
  • Halk “devlet düşmanı” olarak gösterildi. 

Bu anlatı sadece Barın için değil, gelecekteki tüm katliamları meşrulaştırmak için tasarlanmış bir kurgu mimarisi idi. 

VIII. Barın Sonrası: XPCC’nin Mutlak Güç Kazanımı 

Katliamın ardından Çin, Uygur halkını tamamen kontrol altına almak için üç ayaklı bir strateji benimsedi: 

1. Demografik Kontrol: 

Barın çevresine XPCC yerleşim bölgeleri kuruldu. 
Han Çinlilerine lojmanlar, kampüsler, karakollar inşa edildi. 

2. Psikolojik Baskı: 

Barınlı köylüler topluca sorgulandı, gözaltına alındı. 
Bazıları aileleriyle birlikte sürgüne gönderildi. 

3. Yasal Zeminin Sertleştirilmesi: 

Barın sonrası “Bölücülük ve Radikal Unsurlar Yasası” gibi kanunlarla her hak arayışı terörizmle eşitlendi. 

IX. Bugüne Etkisi: Barın, Toplama Kamplarının Provası mıydı? 

2017 sonrası Uygur halkına yönelik başlatılan kitlesel gözaltı dalgası ve toplama kampı sistemi, aslında yıllar önce Barın’da test edilmiş yöntemlerin sistemli hâle getirilmiş versiyonuydu. 

Barın, modern baskı rejiminin laboratuvarı gibiydi. 

Aşağıdaki benzerlikler dikkat çekicidir: 

  • Barın’da, XPCC önce su kaynaklarını kesti, kriz doğurdu. 
    2017 sonrası, XPCC bölgelerinde sosyal kredi sistemiyle aileler ekonomik olarak dışlandı, sosyal olarak yalıtıldı. 
  • Barın’da, halk “yasadışı toplanmak”la suçlandı. 
    2017 sonrası, yalnızca Kur’an bulundurmak, sakal bırakmak, başörtüsü takmak gibi dini pratikler bile tutuklama sebebi sayıldı. 
  • Barın’da, bilgi akışı tamamen durduruldu. 
    2017 sonrası, bölgedeki tüm iletişim, merkezi veri gözetimiyle kontrol altına alındı. 

Bu benzerlikler tesadüf değildir. 
Barın Katliamı, Çin’in “nasıl bastırılır, nasıl susturulur, nasıl meşrulaştırılır” sorularına cevap aradığı bir prova sahnesiydi. 

Ve bu provanın sonuçları, tüm Doğu Türkistan’a uygulandı. 

X. Barın: Hatırlanması Gereken Bir Kırılma 

Barın, yalnızca kanlı bir baskı değil; bir halkın belleğinde silinmez bir kırılmadır. 

Orada sadece insanlar değil: 

  • Suya erişim hakkı, 
  • Toprağa sahip olma arzusu, 
  • Yaşam hakkı, 
  • Masumiyetin kendisi 

kurşunlandı. 

Bugün bile, Barın’da delik deşik edilen beşiklerin yerine yeni kurşun delikleri açılmaya devam ediyor. 

Bir Barınlı annenin şu sözleri, bu kırılmanın özetidir: 

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir