Çin’in Resmi davetlisi olarak Doğu Türkistan’ı gezen Türk(!) “gazeteci kılıklı turistler”, Doğu Türkistan’daki zulmü görünmez kılmak için kullanılan en etkili aparatlara dönüştü.
Doğu Türkistan, dünyanın gözleri önünde tarihin en büyük insanlık suçlarından birine sahne olurken, işgalci Çin’in propagandasına alet edilen bazı Türk(!) gazetecilerin Doğu Türkistan gezisi sonrası takındığı tavırlar, “gazetecilik mesleği” açısından kara bir leke olarak kayıtlara geçti.
İşgalci Çin’in resmi davetlisi olarak Doğu Türkistan’a götürülen bazı isimler, birer araştırmacı, birer sorgulayıcı değil; adeta bir tiyatro gösterisinden dönen seyirciler gibi davrandı. Çin’in sahneye koyduğu hazır dekorları alkışladılar, argümanlarını beğendiler, ezberletilen replikleri sosyal medyada paylaştılar ve “mutluluk sahneleri” üzerinden bir tablo çizmeye çalıştılar. Oysa bu tablo, Doğu Türkistan gerçeğinin sadece bir maskesiydi.
Perdenin Önü: Mutlu Danslar, Sahte Gülücükler
Bu gezilerde öne çıkarılan kareler hep aynı: “dans eden Uygurlar”, “mutlu yüzler”, “huzurlu mahalleler”… Ancak sorulması gereken soru şudur: Perdenin arkasında ne var?

Yüz binlerce insanın toplama kamplarında kaybolduğu, çocukların ailelerinden zorla koparıldığı, camilerin yıkıldığı bir coğrafyada, “mutluluk tablosu” çizmek gazetecilik midir, yoksa tiyatroya figüranlık etmek midir?
Görmezden Gelinen Gerçekler
Bu heyette bulunan gazeteciler, toplama kampları iddialarına dair tek bir soruya cesaret edemediler. Ne kampları görmek istediler, ne de işkence tanıklarını dinlemek. Bunun yerine, Çin’in izin verdiği rotada ilerleyip, yalnızca gösterilen dekorları kayda almakla yetindiler. İşte bu noktada, gazeteciliğin özü —soru sormak ve gerçeği aramak— ayaklar altına alındı.
Gazeteci Kılıklı Turistler
Çin’in ısmarladığı bu ‘gezi’ de “Mutlu dans” sahnelerinin ardında yüz binlerce insanın Toplama kamplarında kaybolduğu bir gerçeklik vardır.
Gazetecilik, “sunulan sahneyi kayda almak” değildir. Sahneye bakmak, gerçeği görmek anlamına gelmez.

Gazetecilik, Sunulan görüntüleri alkışlamak yerine sahne ışıkları arkasında kalan gölgeleri görmeye çalışmaktır.
Düşünmektir.
Sorgulamaktır.
Soru sormaktır.
Oysa bu heyettekiler, adeta ‘turist’ gibi hareket etmiş, Çin’in çizdiği rotadan çıkamayan, sorgulayamayan, düşünemeyen, yalnızca öğretilenleri söyleyebilen papağanlar gibi davranmış ve hakikate değil Çin propagandasına hizmet etmiştir. Kısacası bu “gazeteci kılıklı turistler”, Doğu Türkistan’daki zulmü görünmez kılmak için kullanılan en etkili aparatlara dönüştü.
“Bu durum Doğu Türkistan’daki zulmü anlatmamızda çok büyük bir engel teşkil ediyor!”
Muhammed Ali Atayurt yazdı.
İlk yorum yapan siz olun