Çin Halk Cumhuriyetine bağlı resmi adı Sincan eyaleti olan Doğu Türkistan’da 2011 yılından itibaren Çin hükümeti bu bölgede yaşayan Uygur Türklerine ve Müslüman Kazaklara dönük sistematik bir biçimde baskı, yıldırma, asimilasyon ve işkence yöntemleri uyguluyor.
Çin Hükümeti şu anda Doğu Türkistan’da kurmuş olduğu onlarca kampta 1 milyon civarında Uygur Türkü’ne ve çok sayıda Kazak Müslüman’a mesleki eğitim verdiğini iddia ediyor.
Çin hükümeti bu kampları “yeniden eğitim” veya “mesleki eğitim” kampları olarak nitelese de hukuksuz bir biçimde tutulan milyonlarca insan Çin hükümetinin asimilasyon, propaganda ve işkence yöntemlerine maruz bırakılıyor. Çin hükümeti uzun yıllardır bu kampların varlığını reddetmeye çalıştı fakat uydu görüntüleri ve kamplardan kurtulabilenlerin ifadeleri doğrultusunda ortaya çıkan belgeler ve raporlar Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da tam bir despot rejim kurduğunu kanıtladı. Çin hükümetinin son üç yılda Doğu Türkistan özelinde yaptığı güvenlik harcamaları üç katına çıkmış durumda. Çin hükümeti Doğu Türkistan’daki toplama kampları ve gözaltı merkezlerine 2017 yılında 2 milyar doların üstünde para harcadı. Şu anda 28 civarında toplama kampının bulunduğu Doğu Türkistan’da kampların her geçen yıl genişlediği uydu fotoğrafları ile kanıtlanabiliyor. Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri her gün polis kontrol noktalarından geçmek durumunda kalıyorlar.
Çin polisi tarafından her gün onlarca kez kimlikleri kontrol ediliyor ve fişleniyorlar. Modern kamera takip sistemleri yoluyla şehirlerdeki tüm sokaklar izleniyor ve polis hiçbir sebep göstermeksizin istediği Uygur Türkünü gözaltına alıyor. Doğu Türkistan’ın bütünü şu anda Uygur Türkleri ve Kazak Müslümanlar için açık bir cezaevine dönüşmüş durumda. Çin Hükümeti Doğu Türkistan’da uygulamış olduğu bu insanlık dışı rejime dış dünya tarafından tepkileri önemsemiyor ve gelen tepkileri Çin’in iç işlerine karışmak olarak görüyor. Geçen hafta 8 Kasım tarihinde Alman millet meclisinde Çin’in Sincan bölgesinde uygulamış olduğu insan hakları ihlallerine ilişkin yapılan oturum Çin hükümetinin sert tepkisini çekti. Çin sahip olduğu ekonomik güce ve ticari potansiyeline dayanarak kendisinin insan hakları konusunda dokunulmaz olduğunu düşünüyor. Diğer ülkeler karşısında devamlı inkarcı bir tutum takınıyor ve Doğu Türkistan’da yapmış olduğu insan hakları ihlallerinin görmezden gelinmesini istiyor.
Çin’in Doğu Türkistan’da Uygurlara ve Kazak Müslümanlara dönük sistematik işkence ve asimilasyon politikaları karşısında sessiz kalmak bu uygulamaları onaylamak anlamına gelir. Dünyanın neresinde zulüm gören bir halk varsa o halkın yanında yer almak insanım diyen herkesin birinci vazifesidir.
Türkiye 2019 yılında Çin ile barış ve kültür yılı kutlayacak. 2019 Yılının ülkemizde Çin- Türk barış ve kültür yılı ilan edilmiş olması Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamış olduğu baskıcı rejimi ve sistematik işkenceyi unutmamıza sebep olmamalı.
Türk hükümeti madem her daim dünya üzerindeki mazlumlardan yana o zaman Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamış olduğu bu zulüm politikasına karşı çıkmalı ve tepki göstermeli.
Çin’in sahip olduğu parasal ve ticari güç yüzünden sessiz kalmayı tercih eder ve üç maymunu oynarsak ülke olarak onurlu bir davranış sergilememiş oluruz. Doğru olan nasıl ki Filistin ‘de zulüm gören Filistinlilerin yanında yer alıyorsak Çin’de zulüm gören Doğu Türkistanlı Uygur ve Kazak Müslümanların da yanında yer almalıyız.
Türkiye şu ana dek Doğu Türkistan konusunda istenilen düzeyde tepki vermekten çekinen ülke imajı çiziyor. Doğu Türkistan konusunda sivil toplum derneklerinin yapmış olduğu birkaç gösteri dışında resmi makamlardan bu konuda net bir karşı duruş henüz göremedik. Türkiye Çin’in Uygurlara dönük izlemiş olduğu baskıcı politikayı görmezden gelir ise bu Uygurlar nezdinde Türkiye’ye dönük büyük bir hayal kırıklığı doğuracaktır.
Türkiye olarak dünya üzerinde zulüm gören her halkın yanında olduğumuzun kanıtı Doğu Türkistan konusunda alacağımız tavırda ortaya çıkacak. Türkiye Doğu Türkistan konusunda bir samimiyet testinden geçmek durumunda kalacak. Umarım Türkiye üstüne düşeni yapar ve Çin’in parasal ve ticari şantajlarına boyun eğmez ve haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlardan olmayız.
Doğu Türkistan konusunda Türkiye harekete geçmeli uluslar arası kamuoyunu yanına alarak Çin üzerinde olabildiğince baskı oluşturmalı; bu sağlanabilir ise en azından Doğu Türkistan’da yaşayan milyonlarca Uygur için bir umut ışığı doğabilir. Bize düşen güçlünün yanında değil mazlumun ve haklının yanında yer almaktır.
Kaynak: YozgatÇamlık‘da 12 Kasım 2018 tarihinde yayımlanmıştır. yazarı: Ömer Tansal
İlk yorum yapan siz olun