Uydu görüntüleri, bölge sakinleri ve haritalama araçlarıyla durumları kontrol edilen kubbe ve minare gibi belirleyici özelliğe sahip 91 yapıdan 31 cami ve iki büyük türbenin, 2016-2018 yıllarında yıkıldığı veya ciddi şekilde zarar gördüğü belirlendi.
Yazıların kategorisi: “Kaynak”
150 Türk mermer firmasının katıldığı Xiamen Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarı’nda Türk mermerciler büyük şok yaşadı. 2016’dan bu yana Guangzhou, Yunfu ve Türkiye’de ofisleri bulunan 3 şirketin 4 yetkilisinin dün sabah kaldıkları otelde Çin polislerince gözaltına alındığı öğrenildi.
Çin’in Doğu Türkistanlılara yönelik zulmünde ABD'de üretilen malzemelerden yararlandığı ortaya çıktı. “Sağlık taraması” yalanıyla kolay takip edebilmek için Uygur Türklerinden 36 milyon DNA örneği toplayan Çin’e, ihtiyacı olan teknoloji, ABD’den gelmiş.
Amerikan biyoteknoloji üreticisi Thermo Fisher, Uygur Türklerinin DNA veri bankasını çıkarmak isteyen Çin'e malzeme satışını durduracağını açıkladı.
Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği tarafından Beyazıt meydanında basın açıklaması düzenlendi. Komünist Çin hükümetinin Doğu Türkistanlılara yaptığı zulüm ve işkenceler her gün artarak devam ediyor. Milyonlarca insanın toplama kamplarında tutulduğu Doğu Türkistan’da hayat çekilmez hale gelirken, Türkiye’dekiler, akrabalarından hiçbir şekilde haber alamıyor.
İsmail Gaspıralı’nın yazdığı “Arslan Kız’”,Necip el-Kiylanî’nin Türkistan Geceleri, Abdürreşit İbrahim’in hatıratı da yeterli derecede ilgi görmüş değildir. Asya’da Beş Türk ve Çin Türkistan Hatıraları’nın da üzerinde çokça konuşulmuş değildir. Hâlbuki bu kitaplar tarihî coğrafî sınırlarımızın dramatik değişimini anlamamız açısından çok önemlidir. İklil Kurban’ın Doğu Türkistan İçin Savaş adlı kitabı mutlaka okunmalıdır.
“Ne Çinciyiz ne Amerikancı!”/ “Doğu Türkistan’da insan hakları ihlal ediliyor”/ “Mahremiyet bitiriliyor”/ “Çin, Türkiye’de çok takipçili sosyal medya hesaplarını satın alıyor”/ “Müslüman yöneticiler bu işkencelere göz yumuyor”/ “Çin sadece Doğu Türkistan’da bulunan insanlara zulmetmiyor” ...
Doğu Türkistan’daki kamplarda toplanan Türkler için Kazakistan harekete geçiyor. Kazakistan Dışişleri Bakanlığı, toplama kamplarında bulunan Kazak Türklerinin ülkeye geri dönüşü için çalışma başlattı. Çin yönetiminin…
Türkiye ile Çin arasında iyi ilişkiler varsa ve gelecekte büyük ortaklıklar düşünülüyorsa, Müslüman Uygur Türklerinin de bu ilişkilerin merkezinde yer alması tabiidir ve yer alacaklardır. Onların feryadı bu ilişkilere kurban edilemez ve edilmemelidir.
Dört gün boyunca uyumadan sorgulandığını, saçının kazındığını ve kişisel mahremiyetini ve beden dokunulmazlığını hiçe sayan tıbbi muayenelerden geçirildiğini söyleyen Mihrigül, "Bu şekilde işkence çekmektense ölmeyi tercih ederdim. O nedenle beni öldürmeleri için yalvardım" dedi.
Çin, Türk aydınlarını hedef alarak yok etmektedir. Ünlü profesör, araştırmacı, eğitimci, gazeteci, yazar ve sanatçılar hapsedilmektedir. Küçüklüğümüzden buyana özenerek büyüdüğümüz ünlülerden kimse kalmamıştır dışarıda.
Toplama kampı tanığı, 15 ay boyunca Çin yönetiminin kamplarında işkence gördü. Gülbahar Celilova: "17 saat boyunca hiç kıpırdamadan duvara bakıyorduk. Başıma çuval geçirilerek günlerce işkence gördüm, 4 kez hastaneye kaldırıldım"
Doğu Türkistan’da bir milyondan fazla Uygur Türkü’nün alıkonulduğu "Eğitim Yoluyla Dönüştürme Merkezleri"nde adı altındaki toplama kamplarında tutulan kadın ve erkeklere zorla diktirilen spor kıyafetlerin, ABD'de üniversite kampüslerinde satışa sunuluyor olabileceği ileri sürüldü.
Doğu Türkistan’da 1 milyon Uygur Türkü toplama ve işkence kamplarında toplanmıştır. Baskılar o kadar mide bulandırıcı boyutlara çıkmıştır ki, batı dahi seslerini yükseltmişlerdir. Ancak Türkiye’den…
Şarkının bestekâr ve söz yazarının isimlerini burada açıklamayayım. Çünkü, hayattalar mı bilmiyorum. Şu sıralarda çok zor durumdalar. Benim selâmlaştığım birçok insanın hapiste olduğunu biliyorum. Halkının önünde münevver olan kim varsa, yok edilmek için kamplara, şuraya buraya atılmış durumdalar.
Çin’in Türkiye’den iadesini istediği Uygur Türk’ü Mehmet Yusuf Abudukara, Kayseri’de hakim karşısında çıktı. Abudukara, mahkemede yaptığı savunmada “Benim tek suçum Türk ve Müslüman olmam. Ailem…
Türkiye’nin Çin ile ilişkileri bozmamak adına herhangi bir girişimde bulunmadığı bir coğrafya, Uygur Türklerinin anavatanı; Doğu Türkistan… Siyasi iktidarın konuya girmemesi bir kenara, Türkiye’nin okumuş,…
Önce peygamberler tarihinde geçen kıssayı hatırlayalım.
Firavunlar devrinde İsrail oğulları Mısır’dadır. Piramitlerin inşaatında çok ağır şartlarda çalıştırılmaktadırlar. Çeşitli işkencelere uğramakta, acı ve ıstırap çekmektedirler.
Dönemin firavunu bir rüya görür. Kudüs’ten bir ateş çıkmış, bütün Mısır halkını yakmış, fakat İsrail oğullarını yakmamıştır. Firavun dehşet içinde uyanır ve rüya tabircilerini çağırır. Rüyanın yorumu hiç de iç açıcı değildir. Tabirciler şöyle derler:
“Bugünlerde İsrail oğulları içinde bir çocuk doğacak ve senin saltanatına son verecek.”
Firavun zaten zalim bir insandır. Derhal buyruk verir: “İsrail oğulları içinde bu yıllarda doğacak olan bütün erkek çocuklar öldürülsün!”
Hunharca öldürülür çocuklar. İşte Musa da o yıllarda doğar. Zavallı anne, çocuğu öldürülmesin diye onu bir sandığa koyar ve Nil Nehri’ne bırakır. Akıntı çocuğu Firavun’un sarayına götürür. Firavun’un karısı Asiye sandığı görür ve aldırır. Çocuğu evlat edinir.
Hikâyeyi uzatmaya gerek yok. Musa, Firavun’un sarayında büyür. Mısır’dan çıkar. Tur Dağı’nda kendisine peygamberlik gelir. Mısır’a döner. Dinini yaymaya başlar. Firavun ve adamları asla imana gelmezler. Mısır’ın başına bir sürü felaket yağar. Kuraklık, çekirge istilası, kurbağa istilası…
Sonunda Firavun, Musa’nın kavmini alıp Mısır’dan çıkmasına izin verir. Verir ama sonra da ordusuyla peşine düşer. Hz. Musa’nın mucizeli bastonuyla Nil Nehri yarılır. İsrail oğulları geçer. Onları kovalayan Firavun ve adamları, nehrin birden kapanmasıyla yok olup giderler.
Olay, Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde de vardır. Tefsirlerde ve kısas-ı enbiya kitaplarında birçok değişkeleri (varyantları) de bulunur. Ama kıssanın özü budur.
Geçenlerde yine Millî Düşünce Merkezi’nde idim. Uygur Türklerinden Doç. Dr. Erkin Emet, Doğu Türkistan’ın bugünkü durumu hakkında konferans veriyordu. Toplama kamplarının, hapse atılan aydınların, yazar ve sanatçıların resimleriyle.
Çin’deki yeni yönetimin uygulamalarını şaşkınlıkla dinliyorduk. Uygurca eğitim anaokullarından itibaren kaldırılmıştı. Dünyaya bunu çift dilli eğitim diye takdim ediyorlardı. Kardeş aile projesi çıkarmışlardı. Projeye göre her Uygur ailesinde bir Çinli erkek bulunacaktı. Gece gündüz birlikte olacaklardı. Bir puanlama kartı icat etmişlerdi, herkesi puanlıyorlardı. Şu şu ülkelere gidenler eksi 10. Şunu yapanlar eksi 10, bunu yapanlar eksi 10. Erkin Emet hem ekranda gösteriyor hem sayıyordu. 1980-1990 yılları arasında doğan çocuklar eksi 10.
Kendimi tutamamış, yüksek sesle söylenmişim: “Demek ki Çin firavununun saltanatına son verecek olan Musa, bu çocuklar arasından çıkacak!”
Kamplara öncelikle götürülenler de 1980-1990 yıllarında doğanlarmış. Biraz sonra Erkin Emet, bu yıllarda doğmanın niçin eksi puana sebep olduğunu da anlattı.
Mao’dan sonra ortaya çıkan kısmi serbestlik yıllarında Uygur, Kazak, Kırgız çocukları az da olsa millî ve dinî değerlerini öğreniyorlarmış. Camiler açıkmış. Kâşgarlı Mahmud’un, Yusuf Has Hâcib’in, Nevayi’nin eserleri basılıyormuş. Çocuklar tarihlerini ve millî edebiyatlarını öğreniyorlarmış. 1980-1990 yıllarında doğan çocukların yetişme dönemleri de işte bu serbestlik yıllarına denk geliyormuş.
Eve dönüp baktım. Gerçekten de Uygurların yayımladıkları Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk o yıllarda basılmış.
Ömür boyu devlet başkanı olmasına karar verilen Şi Cin-ping’ın her yerde resimleri varmış. Resimlerin yanından geçenler “On bin yıl yaşa Cin-ping!” diye bağırmak zorunda imişler. Ömür boyu başkanlık, üstelik on bin yıl… Gerçi on bin yıl, Çin geleneğinde sembolik bir ifadedir. Ancak yine de çok uzun ömrü ve ölümden sonra unutulmamayı anlatır.
Şi Cin-ping’in rüya görüp görmediğini bilmiyorum ama kendi Musa’sını hazırladığı bence muhakkak.
Kaynak Yeniçağ: Yeni bir Hz. Musa hikâyesi – Ahmet B. ERCİLASUN