İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Doğu Türkistan’da Çin’in etnik soykırımı örtme stratejisi

Mehmet Emin Hazret

Geçtiğimiz günlerde, Doğu Türkistan’ı ziyaret edip dönen bir Türk vatandaşıyla konuşma fırsatım oldu. Güvenliği için gerçek adını vermiyorum; ona “Hakan” diyelim. Hakan Bey, bana yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Doğu Türkistan’da yaşananlara dair çok sayıda yazı okudum, video izledim. Uygur dostlarımdan dinlediğim hikâyeler, soykırımın boyutlarının tüyler ürpertici olduğunu gösteriyordu. Türkiye’de yaşayan yüzlerce Uygur’un yakınları kamplarda veya cezaevlerinde tutuluyordu. O yıllarda bu insanların çaresizliğini gördüm, gözyaşlarına tanık oldum.”

Gözlemler: Turistik Bir Maske

Temmuz 2025’te, bir Uygur arkadaşıyla Urumçi’ye giden Hakan Bey, orada beklenmedik bir tabloyla karşılaştığını söylüyor. Bir düğüne davet edilmişler. On masalık, 120 kişilik, ihtişamlı bir salonda; şık giyinmiş, neşeli insanlar, masalara gelen bol çeşitli yemekler, tekrar tekrar yapılan servisler, israf derecesine varan bolluk… Düğünde müzik eşliğinde danslar ediliyor, içkiler içiliyor.

Ancak dikkatini çeken başka bir şey var: Salondaki herkes kendi aralarında Çince konuşuyor. Çin polisi görünürde yok, fakat Uygurca konuşulmuyor. Hakan Bey, gündüz pazarda denediği birkaç Uygurca kelimeye bile Çince cevap aldığını söylüyor.

Düğün bitmek üzereyken masalara yine yemek geliyor; bu kez Uygur pilavı, şiş kebaplar… Yine yenmeyenler toplanıp atılıyor. Ardından beş adet kuzu çevirme salona giriyor, alkışlar kopuyor. Hakan Bey, bu manzaranın aklını karıştırdığını belirtiyor:

“Türkiye’de herkes ‘Bir milyondan fazla Uygur ya öldürüldü ya kayboldu’ diye konuşuyor. Peki böyle bir acıdan geçen bir toplum nasıl bu kadar neşeli olabilir? Zulüm gören bir halk, israfa harcayacağı parayı neden mağdur ailelere ulaştırmaz?”

Görünmeyen Gerçekler ve Suskunluk

Hakan Bey, konuyla ilgili sorular sormak istemiş, ancak Uygur arkadaşı tarafından uyarılmış:

“Böyle tehlikeli sorular sorma. Seni ihbar ederler, başın belaya girer.”

Onun anlattıkları, Hakan’ın zihnini günlerce meşgul etmiş.

2017–2024: Sert Baskı Dönemi

2017’nin başından 2024’ün sonuna kadar, insan hakları örgütlerinin raporlarına göre, Uygur ve Kazak elitler, zenginler, dinî liderler sistematik biçimde hedef alındı. Pek çok kişi ya öldürüldü ya da uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldı. Hayatta kalanların bir kısmı hâlâ cezaevlerinde.

2025 ve Sonrası: İmaj Dönüşümü

Ancak 2025’ten itibaren Çin, yeni bir strateji uygulamaya koydu. Bu strateji, baskı döneminin izlerini silmeyi ve uluslararası kamuoyuna olumlu bir tablo sunmayı hedefliyor:

Turizm Açılımı: Çin’den Doğu Türkistan’a yoğun bir turizm akışı başlatıldı.

Ekonomik Teşvik: Baskı döneminde işbirliği yapan veya Çin’e yakınlığı bilinen bazı Uygurlar, evlerini Çinli turistlere kiralamaları ve geleneksel yemekler sunmaları için teşvik edildi.

Dışa Açılım: Urumçi havaalanına Avrupa, Orta Asya, Orta Doğu ve Güney Asya’dan uçuşlar başladı.

Kültürel Vitrin: Camiler, turistik merkezlere dönüştürüldü; örneğin Kaşgar’daki ünlü İd Kah Camii’ne giriş ücreti 30 Renminbi oldu.

Ekonomik Sınırlama: Devlete ait stratejik sektörlerde çalışma yasağı süren Uygurlar, ağırlıklı olarak lokantacılık ve pazarcılıkla uğraşmak zorunda kaldı.

Ayrıca diaspora Uygurlarına da vize verilmeye başlandı. Gidenlerin sosyal medyada paylaştığı “mutlu Uygur” görüntüleri, dünya kamuoyuna sunuluyor.

Cevapsız Kalan Sorular

Bütün bu vitrinin arkasında hâlâ yanıtlanmayan sorular var: Uzun yıllara mahkûm edilen tanınmış Uygur aydınları nerede? Hangi cezaevindeler? Neden hâlâ haber alınamıyor?

Sonuç: Turizm Perdesi Gerçeği Örtebilir mi?

Yedi yıl süren baskıların, kaybolan insanların ve dökülen kanın, turistik bir makyajla tamamen örtülemeyeceği ortada. İmaj yönetimi, tarihin hafızasını silemez. Bir gün, bu hesabın sorulacağına dair inanç hâlâ diri.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir