İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İşgalci Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan’da zulüm ve soykırım siyaseti

İŞGALCİ ÇİN HÂKİMİYETİNİN DOĞU TÜRKİSTAN’DA GİDEREK ARTAN ZULÜM VE SOYKIRIM SİYASETİ

Prof. Dr. Sultan Mahmut KAŞGARLI

BİRİNCİ BÖLÜM

İşgalci Çin hâkimiyeti yönetimi 2016 Ekim ayının sonlarında Çen Çuan-go isminde bir şoven diktatör Çin komünist yetkilisini, Uygur Özerk Bölgesinin en yüksek yetkiye sahip olan Çin Komünist partisi Uygur Özerk Bölgesi Şubesi’nin genel sekreterliğine atayarak, Urumçi’ye gönderdi. Bu zat bu vazifeye atanmadan önce birkaç yıl Tibet Özerk Bölgesinin en yetkili idarecisi olarak görev almıştı. Tibet halkını ağır zulüm ile inim inim inletmiş, Tibet halkının insan hakları konusundaki haklı taleplerini bastırmakla tanınmış bir zorba idi. Göreve atandıktan sonra 2017 yılının başından itibaren Doğu Türkistan’da özellikle Uygurların yoğun olarak yaşadığı Kaşgar, Hoten  ve Aksu gibi şehirlerinde, daha sonrası ise tüm Doğu Türkistan’da, dikta terör düzenini daha da artırarak, halkımızı öz anavatanında rahat nefes alamaz hale getirdi.

Çin komünist hâkimiyeti yetkilileri Ulu Türkistan’ın bir parçası olan Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra,yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürdüğü yetmiyormuş gibi Uygur Türkleri başta olmak üzere Doğu Türkistan halklarını akıl almaz ve hayale sığmaz zulüm ve işkencelere tâbi tutmaya başladı. Günümüzde, 1965-1975 yıllarında Çin’de gerçekleşen sözde Kültür Devrimi dönemindekinden kat be kat daha dehşetli olan bu baskı ve cezalandırma harekâtı, orta asırda zâlimler tarafından uygulanan vahşet boyutlarını da çoktan geçti. 21. Asırda böyle bir vahşetin ve ırkçılığın uygulanıyor olması ve buna dünyanın sessiz kalarak seyirci olması, insanı şaşırtıyor. Özellikle Uygur Türkleri ile dil, din ve soy bakımından aynı olan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından, bu vahşi zulme karşı hiçbir ses veya tepkinin olmayışı Doğu Türkistanlı Uygur Türklerini hayrete düşürmektedir. Çin hâkimiyetinin bu tür zulüm ve işkenceleri yeni başlayan bir durum değildir. Uzun zamandan beri devam edegelen, özellikle komünist Çin işgalinden sonraki altmış sekiz yıl boyunca sürdürülen asimilasyon ve zulmün devamıdır.

Çin Halk Cumhuriyetine bağlı Doğu Türkistan’da uygulanan Çin zulmünün Şubat 2017’den itibaren görülmekte olan yeni şekli ve örnekleri aşağıdaki gibidir.

1- Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur, Kazak, Kırgız ve Özbek Türklerine pasaport verilmek bir yana, bu tarihten önce verilen pasaportlar da hükümet tarafından zorla geri alınmıştır. Uygur Türklerinin Türkiye, Suudi Arabistan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine seyahati yasaklanmıştır.

2- “Çin vatanseverliği tâlim terbiyesi” ismi altında geçmişten bugüne kadar Doğu Türkistan’dan yurt dışına özellikle Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve başka İslam memleketlerine ziyarette bulunmuş Uygur Türkleri erkek, bayan, genç, yaşlı olmasına bakılmaksızın toplama kamplarına götürülerek, tâlim terbiyeye mecbur edilmektedir. Söz konusu cezalandırma kamplarında onlar “Yurt dışında neler yaptın? Kimler ile görüştün? Neler gördün? Ne gibi etkileri oldu?” gibi sorular ile sorgulanmakta, yanlışlarını ve suçlarını itiraf etmeye ve yazılı olarak vermeye zorlamaktadır.  Bu gibi ağır zulümler ile onları dünyaya geldiğine pişman etmektedir. Bu sözde eğitim kamplarının fizikî ve sağlığa uygunluk durumu içler acısı olup, orada yıkanma imkânlarının dahi olmadığı, toplanan erkeklerin saç sakallarının birbirine karıştığı haberlerini alıyoruz. Bu zorunlu eğitim kamplarında cezalandırma süresi belli olmayıp, bu süre içerisinde birçok Uygur Türkleri tutuklanıp, farklı sürelerle hapis cezaları almaktalar. Sözde eğitim kamplarına götürülenler arasında genç erkek ve kadınların zorunlu tutulma süreleri daha uzun olup, onların tam olarak nerde tutulduğu gizlenmektedir. Kamplarda tutulanlar aile fertleri ile görüşme imkânlarından yoksundur.

3- Çin hâkimiyetinin uzun yıllardan beri Doğu Türkistan’da mescit, camii ve evlere hapsettiği dinî hayat, bugünlerde evlerde de yasaklanma derecesine ulaşmıştır. Doğu Türkistan’da evlerde Kur’ân-ı Kerîm ve seccadelerin bulanması bile suç sayılmış, yasaklanmıştır. Herhangi bir Uygur ailesinin evinde Kur’ân-ı Kerîm ve seccade bulunursa, ev sâhibi tutuklanmakta ve cezalandırılmaktadır. Evlerden toplanan Kuran-ı Kerim ve seccade gibi din ile ilgili eşyalar meydanlarda yakılmakta, halka ağır tehdit ve manevî baskı uygulanmaktadır.

4- Çin hâkimiyeti Uygurların evlatlarına İslamî isim vermelerini yasaklamakla kalmayıp, bu tür isimler verilmiş çocuk ve gençlerin isimlerini de değiştirmesini emretmektedir. Muhammet, İsa, Arafat, Cennet, Medine gibi ismi olanlar, isimlerini değiştirmeye zorlanmaktadır. İslâm dinini ve dinî ibâdetleri “Çin Komünist Parti siyasetine hizmet ettirme” adıyla cami ve mescitlerin önüne gönderleri çekip, her hafta pazartesi günü sabah namazından önce mahallelerdeki ve köylerdeki halkı toplayıp bayrak töreni ve ant merasimi düzenlemektedir. Müslüman Uygur Türklerine, Çin Halk Cumhuriyeti devlet marşı toplu halde okutulup, Çin Komünist Partisi ve onun liderlerine bağlılık konusunda ant içirilmektedir. Bayrak törenine katılmayanları araştırıp onlara gerekli cezai işlem yapmaktadır.

5- Türkiye’ye, Türklüğe, İslam dinine karşı geniş kapsamlı aleyhte propaganda ve yaptırım kampanyasına başlanmıştır. Uygur Türklerinin evlerine ansızın baskın düzenleyerek, aramalar sonucunda Türkiye Türklerinin şarkı, müzik ve filmlerinin kasetleri, DVD ve CD gibi nesnelere el koymakta ve onları evlerinde bulunduran insanları kamplara götürmektedir. İnsanlar hükümetin bu tür uygulamalarından korkarak evindeki bulunan bu tür nesneleri kırıp parçalayıp gizlice imha etmek zorunda kalıyorlar.

6- Uygur iş adamları tarafından Türkiye’den satın alınarak, Uygur Özerk bölgesine vergileri ödenerek getirilen çeşitli giyim kuşam ve ev eşyalarını ve bunların dükkânlarında, mağazalarında satılmasını yasaklamaktadır. Mağaza işletmecileri, Türk malları satıldığının anlaşılması durumunda dükkân ve mağazalarının kapatılacağı konusunda tehdit edilmektedir.

7- Diasporada yaşayan Doğu Türkistanlıların, Uygur Özerk Bölgesindeki akrabaları, yakınları ve aileleri ile bayramlarda bile telefonla bayramlaşması, hal hatır sormaları uzun yıllardan beri tâkip altında dinlenmekte iken, şimdilerde böylesi durumlar tamamen yasaklanmıştır. Doğu Türkistanlılar yurtdışındaki akrabalarından gelen telefonları açmaktan ve cevaplamaktan korkmaktadırlar. Yurtdışından kime telefon açılmışsa, kişinin telefonu açıp açmamasına bakılmaksızın karakollara çağrılarak “Yurtdışından kim telefon etti? Ne dedi? Neden telefon etti?” gibi sorularla huzursuz edilmekte ve tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Uygurlar Yurt dışındaki yakınlarına ve akrabalarına “Telefon etmeyin, aramayın.” diye yalvarmaya mecbur edilmektedir.

8- Yurtdışında çocukları veya akrabaları üniversitelerde okuyan, yüksek lisans ve doktora eğitimi alan veya ticaret ile uğraşan veya akraba ziyaretinde bulunan kim varsa derhal geri dönmesi gerektiği bilgisini vermeleri için Doğu Türkistan’daki velilerini, yakınlarını ve akrabalarını sıkıştırmaktadırlar. Eğer belli bir müddet içinde geri dönmezler ise, kendilerinin hapse atılabileceği konusunda tehdit edilmektedir. Bundan dolayı, Türkiye ve başka devletlerde eğitim alan veya oralarda oturma izni alarak ticaret yapan, akraba ziyaretinde bulunanların çoğunluğu her şeylerinden vazgeçerek dönmeye mecbur olmuşlardır. Döndüklerinde ise aileleri ile görüşmesine bile izin verilmeden, kolluk kuvvetlerince yeri belirsiz eğitim kamplarına götürülmektedir. Doğu Türkistan’dan akraba ziyareti veya herhangi bir sebeple Türkiye’ye gelen bayanlar, buradaki Doğu Türkistanlılar veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmiş olan gençlerle evlilikten dolayı oturma izni almış olsalar dahi, memleketteki anne babalarının feryatlarına dayanamayıp dönmek zorunda kalmışlardır. Döndüklerinde ise aileleri ile görüşmesine bile izin verilmeden, kolluk kuvvetlerince yeri belirsiz sözde eğitim kamplarına götürülerek “Neden yurt dışında evlendin? Kimden izin aldın? Senin evliliğin yasal değil.” denilerek Türkiye’ye dönmesine izin verilmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan eşleri Doğu Türkistan’a giderek eşleri hakkında bilgi almak istediğinde, onların sözde eğitim kampında olduğunu öğrenerek yetkililere eşleri ile görüşme ve eşlerini Türkiye’ye götürme talebini iletmişlerdir. Fakat olumsuz cevap almışlardır. Neticede perişan halde Türkiye’ye dönmek zorunda kalmışlardır. Toparlayacak olursak, Çin hükümeti çocuklarını eğitim için Türkiye’ye getiren ve kayıt ettiren, eğitim süresince ikamet etmesi için ev satın alan veya ticaret için Türkiye’ye sık sık gidip gelen kişilere “Neden evladını Türkiye’de okula kayıt ettirdin? Neden Türkiye’de ev satın aldın? Gibi sorular ile baskı uygulayıp sözde eğitim kamplarına almıştır. Çin hükümetinin kurduğu seyahat şirketlerine para ödeyerek 5-10 günlük turlarla gidenlerin çoğunluğu sözde eğitim kamplarına alınıp sorguya tutulmuştur.

9- Doğu Türkistan’daki Çin hâkimiyeti eğitim öğretim, güvenlik alanında çalışan her kademedeki Uygur memur ve hizmetlileri ikiyüzlülükle suçlayıp görevden almakta hatta bazılarını tutuklayıp hapse atmaktadır. Türlü bahaneler ile görevden alınan Uygur memurların yerine Çinlileri yerleştirmektedir. Uygur memurlar, tehditlerle ve korkutma yoluyla Çin Komünist Partisine ve onun yetkililerine sadık olma hakkında ant içmeye ve evrak imzalamaya mecbur bırakılmaktadır.

10- Uygur yazarları, şairleri ve sanatkârları içinde halkın takdirini ve sevgisini kazanmış, Uygur dilini ve kültürünü tanıtmaya ve onu korumaya çalışan aydınlar, yalan dolan iftiralarla komplolarla tutuklanıp, uzun müddetli hapis cezalarına çarptırılmaktadır. Tenkit yazarı Yalkun Rozi, kompozitör ve şarkıcı Abdurrehim Heyt beyler örneklerden bazılarıdır. Uygur yazarları şairleri ve sanatçıları sık sık toplantıya çağırıp onları edebî eserlerinde ve sanat eserlerinde Çin Komünist partisi ve siyasetini övmeye zorlamaktadır. Aksi durumda cezalandırılacağı bildirilmektedir. Uygur halkının aydınları, yazarları ve şairleri tarafından yazılan tarih konulu eserler toplatılmaktadır. Kitapçılarda bu tür kitapların satılışı yasaklanmış, toplatılmış ve yakılmıştır. Halk, kara listeye alınan kitapları bulundurmamaya ve varsa derhal devletin yetkili organlarına teslim etmeye mecbur edilmektedir. Aksi davranışta bulunanlar ağır ceza ile karşı karşıya kalacakları konusunda uyarılmaktadır. Parti organları ve hükümet teşkilatları daha önce neşredilen tarih konulu eserleri tekrar gözden geçirme ve değerlendirme komisyonları kurarak, onlara bu eserleri suçlayıcı makaleler yazdırmakta, halkın bu eserleri okumasını engellemektedir. Toplatılan bu eserler içinde Çin Halk Cumhuriyeti Halk Kurultayının eski başkan yardımcısı Seyfettin Azizi’nin “Sultan Satuk Buğra Han” isimli tarihî romanı da bulunmaktadır.

11- Kasaplarda ve yemekhanelerde kullanılan bıçakların saplarından delerek, zincirlenme usulü ile duvara sabitlenmekte, böylelikle aşçılar ve kasapların rahat çalışmalarını zorlaştırmaktadırlar. Bıçak ihtiyacı olan kişiler satın alabilmeleri için Çinlilerin yerel karakollarına başvurarak ruhsatname almaları gerekmektedir. Bunun için bıçak seri numarası kişinin kimlik numarasına kayıt edilmek sureti ile verilmektedir. Evlerinde balta, çekiç, orak olanların devletin ilgili yerlerine teslim etmeleri ve sahiplerinin üstüne kayıt edildikten sonra verilmesine zorlanmaktadırlar. Kaşgar’ın Yenisar bölgesinde bıçak imalatı ile geçimini sağlayan ustaların 3-4 yıldan beri bıçak imal etmesini yasaklamış, dükkânlarını ise mühürlemişler idi. Kendini dünyanın iki numaralı güçlü devleti diye tanıtan Çin işgalcileri, Uygurların evlerindeki bıçaktan dahi korkmaktadır.

12- Çin Komünist hâkimiyeti Doğu Türkistan halkının tabii halde normal olarak çoğalma haklarını, sınırlama koyarak engellemekte. Kadınlarımıza doğum kontrolü ve aile planlaması gibi bahaneler ile baskı uygulamaktadır.  Üçüncü çocuğa gebe kalanların kaç aylık olduğuna bakılmaksızın kürtaj yapılmakta ve akabinde tüplerin alınması ile doğum yapma şansını ellerinden almaktadırlar.

13- Çin hâkimiyetine bağlı Uygur Özerk Bölgesi Eğitim Müdürlüğü 2017 yılı Ağustos ayında bütün Doğu Türkistan’daki ilk ve orta öğretimde Uygur dilinin eğitim dili olarak kullanılmasını durdurmuş, eğitim dilinin Çince olmasının bir zorunluluk olduğunu bildiri ile duyurmuştur. Bu okullarda daha önce kullanılan millî ders kitaplarının toplatılması hakkında emir verilmiştir. Şimdilerde Çince bilmeyen ilk ve ortaöğretim öğretmenleri görevlerinden uzaklaştırılmaktadır. Yuva ve anaokulundan itibaren Uygur çocuklarına Çin dili programı müfredatında ders verilmektedir. Bunun gibi tedbirlerle Uygur medeniyetinden haberdar olmayan, öz ana dilini ve İslâm dinini bilmeyen, Çince konuşan evlatlar yetiştirerek, Uygurları asimile ederek yok etme adımlarını hızlandırmaktadırlar.

14- Doğu Türkistan’ın Uygurların yoğun olarak yaşadığı şehirlerin cadde ve sokaklarında askerler gövde gösterisi yapmakta, gruplar halinde silahlı Çin askerleri ve polisleri güvenliği korumak adıyla gece gündüz devriye gezmekte. Sokaklarda tutuklamalar için kullanılan siyah renkli araçların sirenlerini açarak adeta halkımıza psikolojik baskı uygulayarak korkutmaya çalışmaktadır.

15-Son birkaç yıldan beri ticaret ile uğraşıp, az çok eli para tutan Doğu Türkistanlı iş adamlarını, çeşitli uydurma suçlamalarla yeri belli olmayan sözde eğitim kamplarına götürüp, orada tutuklayıp, on ile on beş yıl arasında hapis cezası verip, ellerindeki mal mülküne el koymaktadırlar. Bazı kaynaklardan aldığımız bilgiye göre Kızılsu bölgesinin merkezi Artuş şehrinde yaşayan, bankada elli bin dolara kadar hesabı olan ticaretçiler toplama kamplarına götürülüp, gözaltına alınmakta. 1930’lu yıllarında cellat Shing Shi Sey’in uyguladığı, zenginleri tutuklayıp mal mülklerine el koyma harekâtı yeniden başlatılmaktadır.

16- Uygur Türklerini gözetmek ve kontrol altında tutmak için bir milyondan fazla erkek Çinli komünistleri, Uygur ailelere yerleştirerek aile üyeleri hakkında araştırma yapmakta ve erkekleri kamplarına götürülen ailelerin hanımlarına ve kızlarına cinsi tacizde bulunmaktadır.

Kaynak: Önce Vatan Gazetesi

İkinci Bölüm

17- Çin komünist hâkimiyeti Doğu Türkistan’da karışık evlenmeyi teşvik ederek Uygur, Kazak, Özbek, Kırgız, Tatar Müslüman kızlarının Çinli erkeklerle evlenmesini teşvik etmekte ve hatta zorlamaktadır. Bunun neticesinde intihar gibi facialar yaşanmaktadır.

18- Zâlim Çin hâkimiyeti Doğu Türkistan’da Müslümanlar için de helal haram kavramını yürürlükten kaldırarak İslam inancındaki millî kadroları ve halkı, domuz eti yemeye mecbur etmektedir.

19- İhtiyaçtan fazla emek gücü veya fazla emek gücü adı altında köylerdeki 16 yaştan 24 yaşına kadar olan hiç evlenmemiş güzel Uygur kızlarını işe yerleştirmek bahanesiyle mecburi olarak Çin’in iç bölgelerine götürüp onları Çinliler ile evlendirmeye ve Çinlileştirmeye çalışmaktadır. Öte yandan emek gücü yetersizliği bahanesiyle Çin’in iç bölgelerinden Çinli göçmenleri cazip imkânlar ve teşvik edici şartlarla sürekli olarak Doğu Türkistan’a yerleştirmektedir. Neticede Doğu Türkistan’ın demografik yapısını bozarak Uygurların aleyhine bir nüfus çoğalması gerçekleştirmektedir.

20- Doğu Türkistan’da eğitim alanında ilkokuldan üniversite kadar çalışan Uygur eğitim elemanlarının okulda Uygur Türkçesi ile konuşmalarını yasaklamakta, buna uymayanlar cezalandırılmaktadır.

21- Doğu Türkistan’da ceza kamplarına hapsedilen anne babaların 2 yaşından 14 yaşına kadar olan çocukları kapalı alanlara toplanarak Çince öğrenmeye mecbur edilmekte ve zorbalık ile Çinli olarak yetiştirilmek için çaba gösterilmektedir.

22- Çin işgalcileri Doğu Türkistan’daki Nazi kamplarından yüz binlerce Uygur Türk erkeklerini Çin’in iç bölgelerindeki cezaevlerine mecburi naklederek işkence yapmakta, öldürmekte ve onların organlarını ülke içine ve dışına pazarlamaktadır.

İkinci cihan harbinde Hitler Almaya’sında kurulan Nazi toplama ve cezalandırma kamplarından kat be kat dehşetli olan sözde eğitim merkezlerindeki maddî ve manevî işkenceler, çeşitli şekilde şiddet içerikli uygulamalar neticesinde bir çok vicdanlı dinî ulemalar, vatansever âlimler ölüp gitmektedir. Onlardan bazılarının cesetleri ailelerine iade edilip polisler kontrolünde mezarlıklara gömülmektedir.

Geçen seneden beri eğitim kamplarında öldürülüp cesetlerinin verildiği bilinen ünlü kişiler şunlardır:

Ünlü dini ulema ve âlim Muhammet Salih Hacim: Muhammet Salih Hacim, 1980 yıllarında Kur’ân Kerîm’i ilk defa Çağdaş Uygur Türkçesine tercüme ederek bu mukaddes kitabın yüz binlerce tirajda yayınlanmasını gerçekleştiren, Uygurlar tarafından çok sevilen münevverlerden biri idi. Çin polisleri onu Aralık 2017’e toplama kampına götürmüş, birkaç aydan sonra onun öldüğünü ailesine bildirmiş ve polislerin gözetiminde defnedilmiştir. Ailesinden şimdiye kadar çocukları, akrabaları olarak 35 kişi tutuklanmıştır.

Abdul Ehet Maksum: Cemaat erbabı büyük dinî âlim, 80 yaşın üzerindeki Hotenli Abdul Ehet Maksum, Çin polisleri tarafından 2017 yılında kapalı eğitim merkezi olarak adlandırılan kampa götürülmüş, bir kaç aydan sonra ailesine öldüğü bildirilmiş fakat cenazesi ailesine teslim edilmemiştir. Bu zat, Doğu Türkistan davasının liderlerinden biri olan merhum Mehmet Emin Buğra’nın yeğeni idi. Abdulhamit Damollam: Kaşgar Heytgâh camisinin hatibi, dinî ulema ve âlim Abdulhamit Damollam’ı Çin polisleri 2017 yılında kampa götürmüş ve âlimi çeşitli işkencelerle öldürmüştür.

Doğu Türkistan üniversitelerinde çalışan ilmî akademisyenlerden birçok kişi mahkeme kararı olmaksızın Çin polisleri tarafından ceza kamplarına götürülmüş, onların hayat veya öldürüldüğü bilinmemektedir. Bu akademisyenler şunlardır:

Prof. Dr. Taşpolat Teyip: Ürümçi’deki Doğu Türkistan (Şincan) üniversitesinin rektörüdür. Nisan 2018’de Çin polisleri tarafından tutuklanarak sözde eğitim merkezi gerçekte ise Nazi kampı olan ceza kampına götürülmüştür. İki yıl sonra idam edilmesi kararlaştırılmıştır.

Prof. Dr. Halmurat Gopur: Ürümçi’deki Doğu Türkistan (Şincan) tıp üniversitesinin rektörüdür. Nisan 2018’de tutuklanmış, Ekim 2018’de iki yıl sonra idam edilmesi kararlaştırılmıştır.

Settar Savut: Uygur Özerk Bölgesi eğitim başmüdürlüğünün başkan yardımcısıdır. Mayıs 2018’de tutuklanarak ceza kampına götürülmüş, Ekim 2018’de millî bölücülükle suçlanarak iki yıl sonra idam edileceği kararlaştırılmıştır.

Yalkun Rozi: Edebî tenkit yazarıdır.  Aynı zamanda özerk bölge eğitim bakanlığının ders kitabı düzenleme bölümünde çalışmaktaydı. Nisan 2018’de tutuklanarak 11 yıl hapis cezasına çarptırılırmıştır. Cezası, Bu yıl Ekim’de müebbet hapsine çevrilmiştir.

Ürümçi’deki Doğu Türkistan (Şincan) Üniversitesi Uygur öğretim üyelerinden 60’dan fazla öğretim elemanı tutuklanmıştır. İsimleri belli olanlar şunlardır:

Prof. Dr. Azat Sultan (Doğu Türkistan Üniversitesinin eski rektörü), Prof. Dr. Abdulkerim Rahman, Prof. Dr. Arslan Abdulla, Prof. Dr. Gayretcan Osman, Prof. Dr. Rahile Davut, Doç. Dr. Abdurehim Rahman.

Bunun dışında Doğu Türkistan Pedaoji Üniversitesinin tarih bölümü öğretim üyesi yazar ve tarihçi Prof. Dr. Abdulkadir Calalidin de Mayıs 2018’de polisler tarafından Nazi kamplarına götürülmüş, akıbetinden haber alınamamaktadır. Edindiğimiz bilgilere göre tutuklanan Uygur akademisyenlerin sayısı beş yüzden fazladır.

Uygur yazar ve şairlerinden Turgak Hocalar, Apak Hoca gibi eserlerin yazarı Abduveli Ali, Cellat Hanım gibi birçok roman yazarı Yasincan Sadik Çoğlan, Uygur Özerk Bölgesi yazarlar birliğinin eski başkanı ünlü yazar Memtimin Hoşur, yazar Abbas Moniyaz Türkiykan da Çin polisleri tarafından tutuklanmış olup hangi kampta olduğu bilinmemektedir. Şincang (Doğu Türkistan) Gazetesi editörlerinden dört Uygur aydını, Kaşgar Pedagoji Üniversitesinin rektörü ve rektör yardımcısı dört Uygur profesör, Çin polisleri tarafından tutuklanarak ceza kamplarına götürülmüştür.

İşgalci Çin komünist hâkimiyetinin Doğu Türkistan’da yürütülmekte olan bu faşist ırkî soykırım ve asimilasyon politikasına karşı muhaceretteki Doğu Türkistanlıların sessiz kalması mümkün değildir.

27 Nisan 2018 tarihinde Avrupa Birliğinin merkezi olan Belçika’nın Brüksel şehrinde 5000’den fazla Doğu Türkistanlının Çin hâkimiyetine karşı büyük gösterisi yapılmıştır. Dünyadaki başka devletlerin merkezlerinden ve büyük şehirlerinden Ankara, İstanbul, Vaşıngton, Kanberra (Avustralya), Paris, Oslo (Norveç), Stokholm, Münih, Berlin, Torunto (Kanada), Dakka (Bangladeş), Bombay (Hindistan), Malaysiya, Endonezya’nın merkezleri gibi şehirlerde gerçekleşen Uygur Türkleri ve dünya Müslümanlarının büyük çaptaki gösterileri, dünyanın dikkatini Doğu Türkistan üzerine çekmiştir.

İsviçre’nin Cenevre şehrinde Birleşmiş Milletler Teşkilatı insan hakları doğrultusunda açılan 38. dönem toplantısının 23-24 Haziran 2018 tarihli oturumunda Avrupa Birliği’ne üye 27 devletin temsilcileri komünist Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan’da insan hak ve hukuklarına aykırı halde yürütmekte olan asimilasyon ve ırki soykırım siyasetini kınamıştır. 27 Haziran 2018 tarihli toplantısında Avrupa Birliği’ne üye 27 devlet adına Avrupa Birliği dönem başkanı Bulgaristan hükümeti, Çin hâkimiyetinin kapalı ceza kamplarını hemen kapatmaya, kamplarda tutuklu bulanan Doğu Türkistanlıları serbest bırakmaya çağırmıştır. Çin vekilleri ise cezalandırma kamplarının mmevcudiyetini inkâr etmeye kalkmıştır.

7-13 ağustos 2018 tarihleri arasında Birleşmiş Milletler Teşkilatı insan hakları komitesi İsviçre’nin Cenevre şehrinde düzenlenen Çin Halk Cumhuriyetinde devam etmekte olan ırkî ayrımcılığı gözden geçirme toplantısında birçok ülkeler ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı insan hakları komitesinin raporlarına göre Çin hâkimiyetinin Uygur Özerk Bölgesinde bir milyondan fazla Uygur ve Kazak Türklerine ceza kamplarında işkence yapmakta olduğunu, sözde eğitim merkezlerinde tutuklu bulunanlar ile birlikte üç milyon Doğu Türkistan Türklerine ırkî ayrımcılık ile işkence yapmakta olduğunu bildirerek bu kampların hemen kapatılması istemiştir.

Birleşmiş Milletler (BM), belirli ırk ve din mensuplarının hedef alındığı iddialarıyla ilgili olarak bağımsız soruşturma başlatılması çağrısında bulunmuştur. Aralarında uluslararası af örgütü ve insan hakları izleme örgütünün de bulunduğu kuruluşlar, BM’ye topluca gözaltına alınan bu kişilere kamplarda vahşilerce işkence yapılmakta olduğunu, birçok kişinin öldüğünü belirtmiştir.

Peş peşe ortaya konulan deliller karşısında Çin, önceleri inkâr ettiği cezalandırma kamplarının Meslek Öğrenme Merkezleri, Talim Terbiye Merkezleri olduğunu itiraf etmeye mecbur kalmıştır. Ancak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliğinin kampları araştırma heyeti göndermesine çeşitli bahaneler ileri sürerek engel olmaya çalışmaktadır. Kamplardaki on binlerce Doğu Türkistanlıyı Çin’in iç eyaletlerine götürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti de ünlü Uygur besteci ve türkücü Abdurehim Heyt’in ceza kampında öldürüldüğü hakkındaki haberlerden sonra Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan’da yürütmekte olan ırkî soykırım ve asimilasyon siyasetine tepki göstermiştir. 11 Şubat 2019 tarihinde T.C. Dışişleri Bakanlığının sözcüsü Hami Aksoy ve Ak Parti merkezi yönetim kurulunun sözcüsü Ömer Çelik peş peşe açıklama yaparak Çin hükümetine itirazını bildirmiştir. Böyle bir davranış, muhaceretteki Doğu Türkistanlılar ve birçok ülke tarafından takdirle karşılanmıştır.

Çin Komünist hâkimiyeti Doğu Türkistan’da akıl almaz ağır siyasî baskı, iktisadî sömürü ve medeniyet, kültürel asimilasyon siyaseti ile Doğu Türkistan Türklerini Çinlileştirmek için, yeni çâre tedbirleri itinayla uygulamaya geçirmektedir. Çin hâkimiyetinin bu zorba ve vahşice siyaseti, Doğu Türkistan halkının kalbinde derin nefret ve gazabın uyanmasına neden olmaktadır. Çin hamiyeti, bütün Uygur Türkleri başta olmak üzere Doğu Türkistan Türklerine “Ya Çinli olarak yaşayacaksın veya öleceksin, tercih senindir.” demektedir.

Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur. Çin’in Doğu Türkistan Türklerini Çinlileştirme siyaseti mutlaka başarısız olacaktır. Doğu Türkistan halkı er geç hürriyetine kavuşacaklardır. Biz Birleşmiş Milletlerin insan hakları beyannamesinde açıkça ifade edilen, birleşmiş milletler eğitim, fen, kültür komitesinin 27 Kasım 1978 yılı 20. toplantısında kabul edilen milletleri göz ardı etme meselesi hakkındaki beyannameye uygun hareket etmeye, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın 9 Aralık 1948 yılı 260 numaralı kararı gereğince kabul edilen milletlerin neslini yok etme suçunu yasaklama ve yasağa uymayanları cezalandırma hakkındaki nizamnameye uygun hareket etmeye, bununla beraber BM insan hakları beyannamesinde açıkça ifade edilen milletler arasında hak hukuk ve eşitliği koruyan; hiçbir kişinin eziyet, zülüm, gayri insanî veya insanlık gururunun rencide edilmezliği, her kişinin fikir, vicdan ve din hürriyetine sâhip olması (8. madde); Her bir bireyin düşünce ve ifade özgürlüğüne sâhip olması (9. Madde); Hiç kimsenin suç sayılamayacak bir davranıştan dolayı ayıplanamayacağı (7. madde); Her bir insan devlet içinde lür olarak seyahat etme hakkına ve her bir insanın herhangi bir devletten, hatta kendi devletinden ayrılma ve kendi devletine dönme haklarına sahip olması (13. Madde); Prensip ve kanunlarının, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın üyesi olmasından dolayı kendilerinin imzaladığı bu hakların Çin hükümeti tarafından icra edilmesini ve hayata geçirilmesini talep ediyoruz. Çin yönetiminin Nazi kamplarındaki Doğu Türkistanlıları serbest bırakmasını ve kampların kapatılmasını istiyoruz. Bunun için Türk İslam dünyasını, insanlık haklarına saygı gösteren her ülkeyi ve halkları, milletlerarası teşkilatları, Çin hâkimiyetine baskı uygulayarak, Doğu Türkistan halkının öz takdirini kendilerinin belirleyebilmesine ve özgürce yaşama mücadelesine yardımcı olmaya çağırıyoruz. Çin yönetimini; Uygur Türkleri başta olmak üzere Doğu Türkistan halkına yaptığı zulüm, işkence ve katliamdan dolayı şiddetle kınıyoruz.

19 Nisan 2019

Kaynak: Önce Vatan Gazetesi

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir