İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Doğu Türkistan’dan Hong Kong’a: Çin Korku Cumhuriyeti’nde Toplumsal Hareketlilik

HONG KONGLULAR TEDİRGİN

Hong Kong’da Haziran ayında başlayan ve hâlen sürmekte olan toplumsal hareketlilik, Hong Kong özel yönetimince hazırlanan bir yasa tasarısından kaynaklandı. Yarı özerk Hong Kong bölgesiyle Çin merkezi anakara yönetimi arasında suçlu iadesini öngören tasarı Hong Kong halkında büyük tedirginlik yarattı.

Hong Kongluların tedirgin olması gayet normal. Çünkü iade anlaşması tasarısının muhatabı olan Çin merkezi yönetiminin hukuk karnesi insanların uykusunu kaçırıyor. Çin’e bağlı Uygur özerk bölgesinde yani Doğu Türkistan’da son bir yıldır iyice ayyuka çıkmış bulunan toplama kampları gerçeği, bir buçuk milyarlık Çin nüfusunun tamamının uykusunu kaçırmaya yeter.

Uyku kaçması doğal olarak uyanık olma halini de sağlamış oluyor. Uyanan bir halk varsa artık uyku kaçma sırası o halkı uyutmak isteyenlere gelmiş demektir.

Uyanan Hong Konglular soluğu dışarıda, meydanlarda aldı. Barışçıl mitinglerle sokağa dökülen halk, tasarıyı önce askıya aldırtan, sonra da tamamen geri çektiren eylem dalgasını başlattı. Halkın tepkisi ne kadar barışçıl olsa da rejimin karşılığı hiç öyle olmadı. Değil muhalefete, en ufak bir farklılığa bile toleransı olmayan Çin rejimi adına Hong Kong bölge yönetimi, kendince tek çare olan şiddete sarıldı.

Polis her toplanmada onlarca insanı gözaltına aldı. Hiç bir şiddet belirtisi dahi olmayan kitleye orantısız bir sertlikle müdahale etti.

Yer yer polisi yetersiz buldukları noktalarda kimliği belirsiz, maskeli paramiliter gruplarca protestolara katılan sivil halka sopalı saldırılar gerçekleştirildi.

Pekin yönetimi sürecin en başından beri tasarının kendi talebi olmadığı yönünde inanılası zor bir iddiayı savundu. Buna rağmen bu kendi talep etmediği tasarıyı protesto eden yüzbinlerce vatandaşını “dış mihrakların elemanları” türünden söylemlerle kriminalize etmekten geri kalmadı. Pekin yönetimi adına yapılan bir resmi açıklamada eylemlerin “Çin karşıtı kargaşa güçleri” diye tanımlanan bir odak tarafından organize edildiği ve fonladığı yönünde bir istihbarat paylaşıldı!

DIŞ MİHRAK MI? İÇ MİHRAK MI?

Halbuki adli iade tasarısına dair Hong Kongluların toparlanıp bir tepki koymaları için hiç bir dış güç veya üst akıl organizasyonuna gerek yok.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Çin rejimi bir diğer özerk bölgesi olan Doğu Türkistan’da hiç bir hukuki gerekçe göstermeksizin, sadece rejim muhalifi olabileceği sanısıyla insanları toplama kamplarına kapatıyor.

Çin anakarasının dayattığı insan profiline tabiatı zaten uymayan Hong Konglular için rejimin kimlerin teslimini talep edeceği ve onlara neler yapacağını düşünmek yeterince ürpertici bir durum. Çin, uluslararası kamuoyu baskısının da etkisiyle Eylül 2018’de “eğitim merkezi” adıyla yasallaştırarak kabul ettiği toplama kamplarının varlığını daha öncesinde kabul bile etmiyordu. Kendisinin varlığını reddedeceği kadar korkunç kamplardan, Çin anakarasına bağlı diğer bölge insanlarının korkması ve uyduruk nedenlerle oraya gönderilebileceği bir tasarıya karşı çıkması için “Çin karşıtı kargaşa güçleri” gibi oluşumlara ihtiyaç yok!

Kamplardan çıkabilen insanların anlattıklarından Çin’in “rejime yönelik suçlar” kapsamının ne kadar sınırsız, ve bu suçlamaya maruz kalanların başlarına gelebilecek olanların ne derece ürkütücü olduğunu akıllara kazıdı. Gazetemizde Abdulveli Ayup, “Çin Zindanları’nda Doğu Türkistanlı Bir Aydın” adlı yazı dizisinde insan onurunun ne derece aşağılanabildiğini gözler önüne seriyor. İşkence ve toplama kampı gibi dünyanın en büyük insanlık suçlarının işlendiği bir ülkede toplumsal refleksin ortaya çıkışı dış mihraklara değil iç mihraklara bağlanmalı!

Provokatör aranıyorsa sokağa çıkmış hak arayan insanlara bölücü yaftası vurup, “parçalanmış cesetler ve un ufak edilmiş kemikler”den söz eden Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’den iyisi bulunamaz. Pekin yönetiminin kast ettiği “Çin karşıtı kargaşa güçleri”nin bir numaralı ajanı Şi Cinping olabilir. Sürecin başından beri gerilimi yükselterek hak arayan direnişçileri “ayaklanmacı, vandal” diye tahrik eden Cinping’in kendisi. Çin milliyetçileri Çin’in bütünlüğü için hedef alacakları bir otorite arıyorsa Cinping’den başlamaları şart!

BASKI GÜVENİ TEMİN EDER Mİ?

Avrasyacı çevreler Çin’le ilgili hemen her şeyi güvenlik endişesiyle açıklıyor. Bu bakış açısıyla “Bir Kuşak Bir Yol” adlı, kendilerinin “Çin’in BOP’u” veya “Çin’in Marshall Planı” gibi emperyal benzetmelerle andıkları büyük insanlık projesinin güvenliği her şeyden önce geliyor!

Anlıyoruz hedef Çin’in emperyal girişimini desteklemek de bu toptancı savunma gerçekten kendi amaçları açısından işe yarıyor mu?

Geçtik insan hakları, özgürlük gibi vicdani değerleri. Geçtik antiemperyalizm gibi lafa gelince her türlü konumlanışlarını belirleyen ideolojik durakları. Rejim güvenliği adına aklanan baskıcı uygulamalar rejimin güvenliğini mi yoksa tehlikesini mi arttırıyor?

Yani insan hakları konusunda en ufak bir endişeniz yok, özgürlükler temelindeki talepler zaten liberal masalı… Peki, hepsine kabul de baskıcı dikta rejimleriyle gerçekten hedeflenen yerlere ulaşılacak mı?

En nihayetinde kapitalist kast sistemi içinde patron değişikliğini hedefleyen bu girişimin sonunda desteklenen rejimler ile hükmettikleri toplumlar arasında güvene dayalı bir huzur ortamı sağlanabilecek mi?

Hong Kong’da yanan direniş meşalesi geleceği gösteriyor. Çin’in kutsal projelerine yönelik güvenlik problemleri asıl bu politikaları nedeniyle çok daha artacaktır.

URUMÇİ’DE ÖLÜM, HONG KONG’DA AŞK!

Yarım asrı aşkın süredir mevcut rejimle yaşayan milyonlarca Doğu Türkistanlı var ve Doğu Türkistan’da kayda değer bir terör eylemi veya terörist örgüt varlığı söylenemiyor. Ama bir milyonun üzerinde insana terör makul şüphelisi yalanıyla toplama kamplarında eziyet çektiriliyor. Küçücük çocuklar ailelerinden koparılıp farklı kamplara alınıyor.

Bunlar karşısında isyan etmeyen bir yürek, çeşitli politik gerekçelerle hak veren bir zihniyet elbette isyan edenlerin boynuna istediği gibi bir yafta –emperyalist işbirlikçisi, şeriatçı, ırkçı vb.– bulacak ve vuracaktır.

Her şeyi kafasındaki komplolarla açıklayabileceğini düşleyen birine bunu anlatmak zordur. Kim ne derse desin görünen çok açık bir gerçeklik; Hong Kong’da Haziran ayında başlayan eylem dalgası Doğu Türkistan’daki zulmün bir sonucudur.

Rejimin 5 yıl önce Şemsiye Hareketini bastırdığı Hong Kong’da, üstelik liberalleri de susturup ortada hiç bir muhalefet izi dahi bırakmadığı son evrede bir yarı özerk bölgede dahi olsa yasa tasarısını geri çektiren bir toplumsal irade vücut buldu.

Dışarıda emperyal vizyonun arpasını içerde totalitarist egemenliğin tarlasından toplayacağını düşünen Çin tam da ekonomik ve finansal açıdan dünyaya açılan penceresi Hong Kong’da kendi elleriyle oluşturduğu toplumsal muhalefetle çarpıştı. Hem de toplumsal muhalefetin yani halkın karşısında güçsüz kalabileceğini de gördü.

Devletlerin hizmetinde bulundukları millet karşısında geri adım atmasının taviz değil vazife olduğunun anlaşılacağı bir dönem uzak değil.

Bugünün insanı ve dünyası toplama kampını, çalışma kampını, ideolojik mühendislik kampanyalarını kaldırmıyor. Köleliği, köleciliği, kabileciliği de kaldırmıyor. Kimse neo-ağalığa da kabile reisliğine de özenmesin!

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir