İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çin’le Aramızı Bozma Yazısı

Siyonist örgütlerin işgal ettiği Filistin topraklarında İsrail devletinin kuruluşunun ilan edilmesinden bir yıl sonra, 1949’da Çin Kızıl Ordusu Doğu Türkistan’ı işgal etti. Çin devleti bilahare “Şincan Uygur Özerk Bölgesi” ilan ettiği bu topraklar üzerindeki demografik yapıyı değiştirmek için 70 yıldır şiddeti giderek artan bir etnik temizlik programı uyguluyor.

Bir taraftan –en büyük kısmını Uygurların oluşturduğu, onları Kazakların ve nispeten küçük bir Kırgız toplumunun takip ettiği– Müslüman Türkî halkları Çin’in iç bölgelerine sürmeye ve asimile etmeye bir taraftan da bu bölgeye Han Çinlilerini yerleştirmeye yönelik bir demografik dönüşüm gerçekleştiriliyor. Nitekim yakın zamana kadar sembolik bir Çinli nüfusun yaşadığı bölgede bugün itibarıyla Türk ve Çinli nüfus oranları neredeyse başa baş hale gelmiş bulunuyor.

***

Çinlilerin etnik temizlik yöntemleri arasında kültürel asimilasyon başı çekiyor. Bunun için kültürel görünürlük ve dinî hayat üzerinde çok ağır baskılar uyguluyorlar. Ama bu bir şey değil: İkide bir çeşitli bahanelerle kanlı katliamlar gerçekleşiyor Doğu Türkistan’da. Temmuz 2009’da binlerce insanın katledildiği Urumçi Katliamı benzeri olaylardan dünya kamuoyunun haberdar olması da kolay olmuyor. Çin devleti bu tür haberlerin duyulmasına karşı ciddi bir karartma uyguluyor, olup bitenler önemsiz gösterilmeye çalışılıyor, haberler çarpıtılıyor, 70 yıldır şiddeti artarak devam eden devlet terörü dünyaya “radikal terör örgütleriyle mücadele” gibi yansıtılıyor.

Son iki yıldır yaklaşık 3 milyon kişinin içinde tutulduğu toplama (veya çalışma) kampları konusunda yapılan da tastamam bu. Pekin hükümeti uluslararası kuruluşların gelip görmesine izin vermediği bu işkence ve asimilasyon merkezlerini dünyaya “eğitim ve spor kampı” olarak göstermeye çalışıyor.

Ne yazık ki Türkiye’de bu tür haberleri Çin’in gözünden okumaya meyyal bir zümre de var. Komplo teorileri meraklılarına hitaben üretilen “CIA tertibi” hikayeleri başka saikler yüzünden de satın alınabiliyor ne yazık ki. Bunun dışında ise rahatsız edici boyutta derin bir sessizlik hüküm sürüyor maalesef.

Sadece Türkiye’de değil, İslam dünyasının neredeyse her tarafında bir sessizlik var Doğu Türkistan konusunda. Hatta buradaki insanlarla çok yakın münasebet içinde olan akraba toplulukların yaşadığı ve zaten “Batı Türkistan” diye anılan bölgede bile. Gerçi Kazakistan hükümeti bu ülkeye sığınmış olan Doğu Türkistan’daki Kazak azınlık mensuplarına sahip çıkıyor ama halihazırda Çin hükümetince yürütülen baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sesini çıkarabildiğini söylemek zor. Aynı şey Kırgızistan için de geçerli.

Bu konuda istisna olarak gösterilebilecek iki ülke Malezya ve Endonezya. Geçenlerde bizim gazetede de haberi çıkmıştı. Hatırı sayılır bir Çinli nüfusa da sahip olan bu iki ülkenin Müslümanları gerek siyasi partiler gerekse sivil toplum kuruluşları kanalıyla kendi hükümetleri nezdinde baskı uygulayarak belirli neticelere ulaştılar. Malezya’nın “müstakbel” Başbakanı Enver İbrahim, Doğu Türkistan’a destek açıklayan ilk Müslüman siyasi lider oldu. Endonezya’daki Müslümanları temsil eden Müreffeh Adalet Partisi ve Endonezya Ulema Konseyi de kendi alanlarında Çin zulmünü kınayan ilk kuruluşlar oldu.

İslam dünyasının geri kalanında Doğu Türkistan konusunda bir hassasiyetin görülmemesinde en büyük sebep herkesin “küresel ekonomik güç” konumunda bulunan Çin’le iyi geçinmek peşinde olması elbette. Coğrafi ve kültürel uzaklığı dolayısıyla bu bölgede yaşananların Arap dünyasında yankılanması veya Arap liderlerinin bu konuyu popülizm malzemesi yapması sözkonusu değil. Türkiye’de ise “Avrasyacı” komplo teorilerinin müşterilerine “Çin’in yükselişini ABD istemiyor, o halde bu konuda çıkan haberleri CIA üretmiştir” diye kestirip atmak hem kolay görünüyor hem de gayet “mantıklı” geliyor.

Bu mantıkla dünya gündemindeki konulara bakarsak bir çok sorunu hiç yorulmadan “çözmemiz” mümkün. Mesela Filistin’de yaşandığı iddia edilen zulümlerin aslında Fransız istihbaratının uydurması olmadığı nereden malum?

***

Myanmar’da BM’nin etnik kıyım diye nitelediği saldırılarda binlerce Arakanlı Müslümanın katledildiği, 700 binden fazla Müslümanın topraklarını terk ederek komşu Bangladeş’e sığınmak zorunda kaldığı haberleri de Alman istihbaratının uydurmasıdır belki.

2014’teki ikinci Rus işgalinin ardından Kırım Tatarlarının tekrar ciddi bir Rus baskısı ile karşı karşıya kalmaları, özellikle sivil aktivistlere yönelik kanlı saldırılar ve Tatar siyasetçilere yönelik baskılar büyük ihtimalle Nikaragua istihbaratının kurgusu. Çünkü Rusya ile de aramızı açmak isteyenler var.

Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki topraklarının yüzde yirmisinin 1991’den bu yana Ermenistan işgali altında olduğu “söylentisi” de büyük ihtimalle Danimarka istihbaratının uydurmasından ibarettir.

Dünyada olup biten her şey komplo… Biz ne yaparsak yapalım bu komplolara hizmet ediyoruz. En iyisi bir şey yapmayalım.

Kaynak: Karar                      Yazar: İbrahim Kiras

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir